Evren: Hayır sevmiyorum.
YavruSu: Neden? Kayu plastik mi?
* * *
Geçen yıl, sevmediğim her şeyin plastik olduğunu düşünmeye başlamıştı bir ara. Neyse sonra öğrendi plastiğin ne demek olduğunu. Ama daha sonra ben öğretirken hata yaptığımı anladım, çünkü Kayu da plastikti aslında. Bir sahtelik, bir yapaylık vardı bu çizgi filmde, bir türlü ısınamadım. O yüzden artık cevabım "Evet! Kayu plastik."
Plastik olmasının dışında, bir de çok mızmız bir çocuk bu Kayu, sürekli bir şeylere kızıyor, mızır mızır mızırdanıyor, sonra annesi babası geliyor, 1 dakikada olayı çözüyor. Ama bunu izleyen çocukların aklında kalan sahne, ne anne babanın davranışları, ne de olayın nasıl çözüldüğü. Daha önce bahsettiğim Nurture Shock kitabında bahsi geçen bir araştırmaya göre, çocukların çizgi film izlerken beyinlerine kayıt ettikleri şey, filmdeki çocukların birbirlerine olan davranışlarıymış. Örneğin Arthur çizgi filmi göründüğü kadar masum değilmiş. Çünkü bu çizgi filmin yarım saatlik bir bölümünde en az 6-7 kere çocukların birbirlerine olumsuz davrandığı, birbirlerini aşağıladığı anekdotlar oluyormuş. Ve araştırma yapılan kreşlerde, bu çizgi filmi izleyen çocukların filmde gördükleri olumsuz davranışlara benzer şekilde davrandıkları gözlemlenmiş. O yüzden televizyonu bakıcı olarak kullanmamak, birlikte izlemek önemli. Ama bu tarz çizgi filmleri birlikte izlemek için içinizdeki çocuğun 0-1 yaş dönemine dönmesi lazım, aksi halde katlanılması mümkün değil. Hele o Pepee tarzı çizgi filmler... yalnızca birkaç kez izledim ama o yapay diyaloglar, yalnızca gündelik sorunlara odaklı, pek bir sanatsal değeri olmayan, aynı basit ezginin üzerine yazılmış, eğitim-öğretim kaygısı güden sözlerle dolu şarkılar, konuşmalar, biri bizi gözetliyor ve hatta gözetlemekle de kalmayıp direkt eğiyor/eğitiyor, kafamıza dan dan mesajları kakıyor/kakalıyor tarzı bana çok rahatsız edici geldi.
Bu plastik yaşamlar, plastik diyaloglar, plastik gibi görünen animasyonlarda vurgu da artık hikayede değil, bireyde. Merkezdeki bireyin yaşamı, onun dünyanın en önemli sorununu yaşıyormuş aksiyonu, gündelik yaşamda kayda değmeyecek, basitçe geçilebilecek 'sorunlar' odak noktası haline getiriliyor ve yeniden yeniden üretiliyor. Bireye yapılan bu vurgu, bireyciliğe ve akabinde daha fazla mızmızlanmaya yol açıyor. Sorunların çözümünün sürekli olarak dışarıdan (Kayu'da ebeveynlerden) veya dış sesten (Pepee'de 'Big Sister'dan) gelmesi, sorunların da, çözümlerinin de dışsallaştırılmasına hizmet ediyor.
Oysa hikaye anlatımı farklı bir mizaç ister. Clarissa P. Estes'in dediği gibi,
Ayrıca klasik anlamda iyi ve kötü yok Miyazaki'nin filmlerinde. Hatta bazılarında kötü hiç yok; "Totoro" ve "Kiki"de örneğin. Büyüme öyküleri anlatıyor, insanların doğa ve teknoloji ile kurduğu ilişkiyi inceliyor, çocukların gözüyle aşkı, uçmayı, özgürleşmeyi anlatıyor Miyazaki.
Sağolsun arkadaşımız Şirin sayesinde YavruSu'nun da hayatına girdi Miyazakiler. Çok uzun, izleyemez diyorduk ama 3 yaşına doğru keyifle izlemeye başladı bizim yavru. Şimdi başka bir şey izletmekten çekinir oldum.
Şu ana kadar izlediklerimiz:
Bu plastik yaşamlar, plastik diyaloglar, plastik gibi görünen animasyonlarda vurgu da artık hikayede değil, bireyde. Merkezdeki bireyin yaşamı, onun dünyanın en önemli sorununu yaşıyormuş aksiyonu, gündelik yaşamda kayda değmeyecek, basitçe geçilebilecek 'sorunlar' odak noktası haline getiriliyor ve yeniden yeniden üretiliyor. Bireye yapılan bu vurgu, bireyciliğe ve akabinde daha fazla mızmızlanmaya yol açıyor. Sorunların çözümünün sürekli olarak dışarıdan (Kayu'da ebeveynlerden) veya dış sesten (Pepee'de 'Big Sister'dan) gelmesi, sorunların da, çözümlerinin de dışsallaştırılmasına hizmet ediyor.
Oysa hikaye anlatımı farklı bir mizaç ister. Clarissa P. Estes'in dediği gibi,
"Öyküler ilaçtır; içsel hayatı harekete geçirir, kaldıraçları ve makaraları yağlar. Öyküler bize dışarı, aşağı ya da yukarı çıkış kapılarını gösterir; daha önce boş olan duvarlarda güzel ve geniş kapılar açar."İşte Miyazaki de öyküye önem veren, onu ince ince işleyen bir manga sanatçısı, animasyon film yapımcısı ve yönetmen. Miyazaki'nin animasyonlarında da ana karakterler var, üstelik çok güçlü feminen karakterler var; ancak onlar, gündelik meselelerin içerisinde kaybolup mızmızlanmak yerine, aktif bir şekilde hayatlarına müdahil olup yeri geldiğinde başkalarıyla birlikte olup çözüm arıyorlar. Ve yalnızca kendi sorunlarına da değil, başkalarına da. Karakterler kendi benlerine odaklı değil, yüzleri dışarıya, doğaya, dünyaya, insanlığa dönük...
Ayrıca klasik anlamda iyi ve kötü yok Miyazaki'nin filmlerinde. Hatta bazılarında kötü hiç yok; "Totoro" ve "Kiki"de örneğin. Büyüme öyküleri anlatıyor, insanların doğa ve teknoloji ile kurduğu ilişkiyi inceliyor, çocukların gözüyle aşkı, uçmayı, özgürleşmeyi anlatıyor Miyazaki.
Sağolsun arkadaşımız Şirin sayesinde YavruSu'nun da hayatına girdi Miyazakiler. Çok uzun, izleyemez diyorduk ama 3 yaşına doğru keyifle izlemeye başladı bizim yavru. Şimdi başka bir şey izletmekten çekinir oldum.
Resim: My Neighbor Totoro
Şu ana kadar izlediklerimiz:
- Ponyo
- My Neighbor Totoro
- Kiki's Delivery Service
- Howl's Moving Castle
- The Cat Returns
- Whisper of the Heart
- Princess Mononoke
- The Story of Heidi (bu YouTube'da var)
Sıradakiler:
- Spirited Away
- The Secret World of Arrietty
- Castle in the sky
- Porco Rosso
- Nausicaä of the Valley of the Wind
Hepsini çok sevdik! Plastik kesinlikle değiller; kalbe dokunan, sıcacık ve bir o kadar da sıradışı öyküler. Her daim tekrar tekrar rahatlıkla izlenebilirler.
Uyarı: "Çocuğa açayım da, bu arada iki işimi halledeyim" diye bakıcı olarak kullanılması mümkün değil bu filmlerin. İlk kareden itibaren içerisine düşüyorsunuz, bitene kadar da çakılıp kalıyorsunuz olduğunuz yerde, uyarmadı demeyin, kendinizi bırakıp kalbinizle izleyin :)