Derya çok güzel bir bloga ön ayak oldu, belki duymuşsunuzdur: Lohusa Hikayeleri. Yeni doğum yapan kadınların bu zor dönemde kendilerini yalnız hissetmesi çok karşılaşılan bir durum. Derya, kendisi “Cinnet Anaların Ayağının Altındadır” diyerek çok güzel anlatmış hislerini. Ve "yeni doğum yapan kadınların yalnız olmadığını göstermek istemiş, bebeğini kucağına aldıktan sonra dünyanın en mutlu insanı gibi hissetmeyip, bocalayan ilk insan olmadıklarını".
Aradan 2 sene geçtiği için, hislerim pek taze olmasa da ben de katkıda bulunmak istedim bu bloga ve oturdum yazdım kendi hikayemi, okumak isterseniz buyrun buradan devam edin...
February 21, 2011
February 17, 2011
Portakallı Kereviz
Yavruyla öğle yemeği...
Sabah fıstık ezmesi ve bala doyamayan açgözlü anne, yavruya sıkılan portakalların kabuklarını yemeyince öğlene kaldı. Ama hiç fena olmadı. Bana portakallı kereviz olmuş oldu :)
T. ne zamandır söylüyordu, yemeklere zeytinyağını sonradan ekleyelim; zeytinyağı belli bir derecenin üzerinde serbest radikal üretiyor diye... Kızartmalara üzüm çekirdeği veya GDO'suz canola yağı kullanıyorduk ama zeytinyağlı yemeğe, zeytinyağı dışında bir yağ kullanmak yakışık olmazdı. Radikallerin serbest şekilde ortamda dolaşması fikri politik olarak sıcak gelse de sağlık açısından çok da iyi olmadığı konusunda ikna oldum ve yemekleri T.'nin dediği gibi yaptım. Her şeyi çiğden koyup yarım bardak suyla kısık ateşte pişirdim, piştikten sonra da tuz, limon ve zeytinyağı üçlüsünü ekledim. Sonra da portakal kabukları ve ev yapımı yoğurtla birlikte afiyetle yedim. Hiç fark yoktu, deneyin göreceksiniz :) Yalnız ertesi gün yendiğinde daha lezzetli oluyor. Ancak yavruya beğendiremedim. Ama o da çok sevdiği kuskusuyla birlikte aynı yöntemle pişirilmiş taze fasulyeden yedi.
Not: Görüldüğü üzere yemek sonrası kuzunun kaşıkları hep bana doğru bakıyor. Hala arada, kendisi yedikten sonra illa ben de olaya dahil olup birkaç kaşık daha yedirebilir miyim diye şansımı deniyorum, tabii her seferinde hüsrana uğruyorum.
Bir diğer ayrıntı da ekmek kutusu. O gün bir dilim ekmek daha kutudan kaçıp kayıplara karıştı... Görenler, duyanlar buraya mesaj bıraksınlar :P
February 10, 2011
Hayatımız - Kış Fasikülü
Okul hayatımız: Benim okul hayatım şu aralar çok renkli. Çocuk kütüphaneciliği hayallerim malesef suya düştü, çünkü doktora düzeyinde çalışacak ne kaynak var ne de hoca. Ama çok içime sinen başka bir konu var şu anda çalıştığım, minor yaptığım alandan geliyor: Sustainable Interaction Design. Şu ara bu alan üzerine ve etnografi üzerine okuyorum. Bir de beni çok heyecanlandıran, çok önemli gördüğüm, sevdiğim, inandığım bir araştırma projesi var ama bir şey söyleyemiyorum çünkü henüz onay aşamasındayım.
Yavru'nun okul hayatı ise 1-2 haftadır iyi gitmiyordu ama bu hafta başından beri pek mutlu bir şekilde gitmeye başladı yeniden. Sanırım annem dönünce biraz bocaladı o da.
Spor hayatımız: Karlar düşe düşe bitmedi burda. Hava sıfırın altında tam bulutlu -10'larda seyrediyor. Hal böyle olunca, bisikletle beraber yatay olarak buz pateni yapmayı gözüm yemediği için spor salonundaki ücretsiz grup egzersizlerine katılmaya karar verdim. Ortamdaki en yaşlı kadın olsam da 20'liklere taş çıkartıyorum step'te. Evet step'te! N'apalım karizmatik aktiviteleri benim gibi öğrenci-annelerin gidebileceği saate koymamışlar, kala kala step kaldı bize :)
Yavru'nun spor hayatı ise uyumadığı her an devam ediyor. Her türlü zıplama, koşma, yuvarlanma, tırmanma aktiviteleri gün boyu aralıksız olarak sürüyor. Aslında ona ayak uydurmaya çalışınca ayrıca spor yapmaya gerek kalmıyor ama şu ara enine gelişme çağında olduğum için bu konuya daha sistemli yaklaşmaya karar verdim. Bir de ne demişler: Nerde hareket orda mutluluk! Hayır, malesef wii saylanmıyor :P
Yeme-içme dünyası: Yeni bir gelişme olarak, çiğ sebzeleri aldık gündemimize. 4 yıldır gittiğimiz davetlerde (son iki yıldır rüyalarımızda katılabiliyorduk ancak :) hep çiğ brokoli-karnabahar-kereviz sapları görüyorduk ve "ıııy!" diye bir efektle
Kuzu Su'nun içme dünyasındaki sütlerin kaynağı değişti şu ara; artık yalnızca ineklerden geliyor. Yavrunun emme sevdası tam olarak sona ermemiş olsa da annenin emzirme sevdası bir süredir son demlerindeydi, hatta haşlama moda geçmişti. Karşılıklı olarak fazla acı çekmeden bitirdik bu süreci. Bir iki sordu ama sonra ikna oldu, sanırım artık o da farkındaydı sonuna geldiğimizin. Neyse iyi kötü 2 yılı aşkın bir süre boyunca güzel vakitlerimiz oldu birlikte ama anladım ki fiziksel bağdan sonrası daha zormuş. Emerken rahattı, şimdi farklı bir paylaşım boyutu başladı. Daha derin izleri olacak yeni bir dönem... Nı nı nı nı (gerilim müziği çalıyor). İlerde falan çocukluğunu anlattırırlarsa şuradaki gibi pozitif anıları olsun. Gerçi tatlı olarak sadece hazır puding yapabilen bir anneannesi ve yemek konusunda öğrenciden hallice bir annesi olunca, mantı kapatmaca tatlı bir hayal gibi duruyor :P Ama sizin böyle bir imkanınız olursa, mutlaka şuradaki modellere bakın, ben bayıldım :)
Uyku dünyası: Yavru'nun gündüz uykularının evdeyken bitmesiyle benim için çok huzurlu bir uyku dönemi başladı. 3 kere oley çekiyoruz: Oley, oley, oley! Böylesi hepimiz için de daha iyi oldu aslında. YavruSu gündüz uykusu aldığı zaman toplamda 11 saat uyuyordu (9,5+1,5). Şimdi bir seferde 12-13 saat uyuyor ve de öğlen 1 saat, akşam 1 saat onu yatırmak için uğraşmıyoruz. Bütün gün yorulunca sızma usulüyle uykuya geçiyor. 7:30-8:30 arası yatıp 8:30'da kalkıyor. Aslında farkettik ki, kaçta yatarsa yatsın 8:30'da kalkıyor. Biz de bu durumda gece verimli bir şekilde çalışıp haşatımız çıkmadan uykuya dalabiliyoruz. Kreş günlerinde farklı oluyor tabii. Mecburi gündüz uykusuna yattığı için, gece 10:30-11:00 arası yatıyor. Ama o da iyi oluyor, birlikte vakit geçirebiliyoruz böylece.
Sosyal hayatımız: Bir süredir kuzunun arkadaşlarının doğum günleri ve playdate'lerden ibaret olan sosyal hayatımız, haftasonları farklı arkadaşlarımızla çıktığımız yemeklerle biraz renklendi. Tamam sadece 1 kez çıktık ama iddialıyız, bu haftasonu da yapacağız. Bahar gelsin kırlara ormanlara da gideceğiz... Bir dere bulup kenarında yürüyüş yapacağız, suya ayaklarımızı sokacağız; bir de bisiklet olacak, mutlaka bisiklete de bineceğiz. Ah ah, bizi bu soğuklar mahvetti. Bu soğuklarda unuttum, omuzlarımı havaya kaldırıp büzüştürmeden yürümeyi... Evden arabaya, arabadan eve giderken, donmayacak kadar hızlı, buzların üzerinde patinaj yapmayacak kadar yavaş yürüme ayarlaması yapmadan da dışarı çıkabileceğini... Bu havalarda öğrendim, 0 dereceye çıktı diye bayram edip çocukla dışarıda 45 dakika geçirilmesinin ne kadar tehlikeli olabileceğini... Neyse ki iyi durumdayız. Biz dışardayken endişe eden baba kişisine olmuş olan. Birileri babalar daha mı pimpirikli oluyor diye mi sormuştu? Bizimki o gün 911'ı arayacakmış az kalsın :)
Neyse o gün orman şarkısını söyleyerek dolandık epeyce: hani şu Arazi Mafyası Birincilik Ödülünü hakkeden sözlere sahip şarkı vardı ya, biz sözlerini değiştirmiştik, onu söyledik işte... Mekan aynı mekandı, kışlık hali tabii, Hitchcock filmlerinden fırlamış gibi, çiçek böcek de kalmamıştı ortalıkta ama eğlendik yine de.
Politik hayatımız: apolitik bir şekilde süregiderken bu hafta Pınar Selek'in bitirilmek bilmeyen duruşması ile canlandı yeniden. Limonlu Turta öyle güzel bir yazı yazmış ki üzerine söz söylemeye gerek kalmamış, buyrun oradan devam edin: Bir Kadın
February 4, 2011
Karışık mono & diya-loglar
Yavru Su (sabah kahvaltısında): Bal-a-bal pliiz, bal-a-bal pliiz! (bal badem için uydurukçu Su'nun bulduğu kelime (l'ler ince). Bir süredir balın adı da bal-a-bal)
Baba: Bunun adı "bal-a-bal" değil YavruSu. Artık sana bunun gerçek adını açıklama vakti geldi; bunun adı sadece "bal".
YavruSu: Sacce bal pliiz, sacce bal!
Baba: x+? :-)
* * *
Anne: Senin yumurtanı yemen gerekmiyor muydu, çekirdek de nerden çıktı şimdi?
YavruSu: (çekirdeği aldığı tabağı göstererek) burdaan... (doğrucu Mahmut mu, düz Mahmut mu :P)
* * *
Anneanne (YavruSu anlamasın diye şifreli konuşuyor): Yemekten sonra p verelim Evren.
YavruSu: Puding, puding, puding, puding... şimdi, şimdi, şimdi, şimdi,... (tabii ki yemek yarıda kesilir ve puding önüne gelinceye kadar plak takılmış gibi söylenir)
* * *
* Aaa balon bitmiş, kalmamış! (sabah uyandığında içinde azıcık hava kalan balonu görünce)
* Sen kızma baba, sen sevin :) (arabada ayağa kalkmak isteyince babasının itiraz etmesi üzerine)
* Tut my hands anne, tut my hands... (annesini oyunda çocuğu yapıp sen ağla deyip ağlattıktan sonra... -çocuk olduktan sonra TV'ye hiç gerek kalmıyor demiş miydim? Cidden :P)
* Sen beni puşma (push-ma) anne, baba puşsun! (3 aylıktan beri ilk kez pusetle gezmeyi kabul edince bu defa puseti ittirecek kişiye itiraz geldi; e illa bir arıza çıkaracak, doğası bu... acaba adını Arıza Su olarak mı değiştirsek... :P)
* Biraz da babayla jumpiyim. (Asla hak geçirmiyor, ah bir de düzgün konuşabilse :P)
* Biraz da babayla jumpiyim. (Asla hak geçirmiyor, ah bir de düzgün konuşabilse :P)
February 3, 2011
1 dur+1 düşün!
Tutarsız ebeveyn, düzgün bir şekilde soran çocuğunun istediğini yapmayarak çocuğunu ağlattıktan sonra, "ama isteklerini güzel bir şekilde ifade etmelisin" diyerek "lütfen" dedirtip bu lafın üzerine geri adım atma şansı kalmadıktan sonra çocuğunun başta istediği şeyi yapan kişidir. Mantıklı insan, "madem yapacaksın ne diye eziyet ediyorsun çocuğa" diye sorunca da, "hayatın zorluklarını öğretiyorum, biraz isyankar olması ve istediklerini elde etmek için inatlaşması/uğraşması da fena bir şey değil ayrıca" diyerek yağ gibi üste çıkarken vicdanının altında ezilir.
Oysa yapması gereken şey 1 durup + 1 düşünmesidir:
Oysa yapması gereken şey 1 durup + 1 düşünmesidir:
- yemekten önce meyva yemek
- banyodan sonra ve her daim çıplak dolaşmak
- dışarıda geçirilen uzun bir günün sonunda hala dışarıda dolaşmak
- gecenin kör karanlığında dışarı çıkıp 'araba kullanmak'
- "şon, şon" deyip yatmadan önce fazladan 2-3 şarkı daha izlemek/dinlemek
bunlar 2 yaşındaki çocukların -en azından YavruSu'nun- her daim yapmak isteyebileceği doğal şeylerdir. Bu 2 yaş veletleri, bir şey istediklerinde zaten yapmayı kafalarına koymuşlardır. Sen hayır dediğin anda kıyamet, el mahkum, kopacaktır. Senin 1 durup +1 düşünmen gereken, çıkardığı her türlü arızaya rağmen hayır demeye devam edebilecek misin, durum o derece hayati mi; yoksa hemen pes edip "ama sen de kibar ol" gibi şeyler mi geveleyeceksin? Hayır demen mantıklı mı, keyfi mi? 1 dur + 1 düşün!
January 31, 2011
Vücudunuz Hayır Dediğinde + Uyku Kitabı
2 yıldır çektiğim uykusuzluğu bir ben bilirim bir de çocuğu olan herkes :) Solda uyku başlığına tıklarsanız göreceksiniz ki uyku üzerine az okuyup az yazmadım. Her defasında umarım bu son yazı olur dedim, bu sefer halloldu dedim ama her defasında dediğimi yutturdu bana YavruSu.
Bırak-ağlasın, yatır-kaldır gibi yöntemleri tercih etmediğimi ve hatta anti-demokratik uygulamalar olarak gördüğümü yazmıştım. Daha sonra çocuğun ruh sağlığı için de iyi olmadığını okudum. Ama ya benim ruh sağlığım ne olacaktı? İyi uyuyamayınca, bendeki agresif haller de hem benim için hem etrafımdakiler için zararlı değil miydi? Çocuğa belli etmemek için özen gösterseniz bile, çocuklar sizin her halinizden anlıyorlar, stres dedektörü bağlanmış gibiler, mübarek!
Dr. Gaber Mate'nin Vücudunuz Hayır Dediğinde kitabını almış T., geçen gün kütüphaneden. Diyor ki Dr. Mate, modern tıbbın yaptığı sadece semptomları iyileştirmek, oysa beden akıldan bağımsız değildir. Eğer kafanızda çözemediğiniz bir olay varsa (örneğin, ailenizle hayatınızın ilk yıllarında iyi bir bağlanma gerçekleştiremediyseniz, çocukluğunuz stresli geçmişse), bu hareketlerinize de yansır, bazıları etrafındaki insanları sürekli memnun etmeye çalışır, hiçbir şeye hayır diyemezler, bazıları içine kapanır, vs. Netice olarak, içinizde çözemediğiniz her durum bedeninize yansır, bazen basit bir baş ağrısı olarak bazen de kanser gibi ciddi bir hastalık olarak. Bu durumda modern tıp oturup bu ağrılarla, ya da kanserli hücrelerler uğraşır ama bu çözümler aklınızdaki sorunu tedavi etmedikçe ancak kısa süreli olarak etkili olur. O yüzden bedeni ve aklı birlikte tedavi etmek gerekir. Bedeniniz size sinyal gönderdiğinde (baş ağrısı, mide ağrısı, vs. gibi), bu bedeninizin hayır deme yoludur; ne yapıyorsanız, nasıl yaşıyorsanız, nasıl davranıyorsanız bir düşünün ve başkalarını dinlemek için bastırdığınız, içinize gömdüğünüz sesi dinlemeye çalışın. Mesela, çocuğunuzu mutlu etmek adına, kendi mutlu olacağınız şeyleri erteliyorsanız ya da bastırıyorsanız, bu önce sizi sonra da dolaylı olarak çocuğunuzu etkileyebilir.
İşte benim de çözemediğim uyku sorunu bir şekilde hayatımı etkiliyordu. İşin tuhaf yanı, T.'ye göre herhangi bir sorunumuz yoktu ama ben olayı bir şekilde sorunlu yaşıyordum. YavruSu'yu ben yatırdığımda 1,5 saat uğraşının sonunda hala uyumadığında bağrış çağrış odadan çıkıyordum, sonra da mideme kramplar giriyordu. O yüzden genelde T. yatırıyordu, ama her gece onun yatırması da çok içime sinmiyordu. Kitabı aldım okudum ve bir süredir çok mutlu ve huzurlu şekilde uyuyoruz :)) Keşke yavrulamadan önce okusaymışım. Hayatımın bu 2 senesinin akşam saatleri ve hatta gündüz uykuları da düşünülünce epey bir saati daha mutlu ve huzurlu geçebilirmiş.
Kitabın temelde savunduğu 'co-sleeping ve nighttime parenting' (yani birlikte uyuma ve gece ebeveynliği). Biz de YavruSu 3 aylık olana kadar kaçak olarak birlikte uyuyorduk, 3 aylık olduktan sonra resmi olarak birlikte uyumaya başladık ve hala hep-birlikte uyuyoruz ve genel olarak hepimiz bu durumdan çok mutluyuz. Ancak belli şeyler var, örneğin emzirirken birlikte uyuma (ki 20 aylık oluncaya kadar her gece 6-7 kez kalkıyordu, Dr. Sears sayesinde gece uyanmaları 1-2'ye indi), uykuya geçişin çok uzaması (hafta içi kreş dolayısıyla, 10:30, hatta 11, neyse ki haftasonu gündüz uykularını kaldırdı da 8:30'da yatıyor en geç), gece kalkıp oynamak isteme gibi bir sürü ufak tefek sorunlar olabiliyor.
En son, yatağın içinde bir monster olduğunu söyledi ve gece kalkıp çıplak ayağını göstererek "anne, benim bu ayağımı yemesin monster" dedi :) Nerden duymuş olabilir, ne biz bahsettik, ne de bu tarz bir kitap ya da sahne gördü diye düşündüm, açtım baktım Dr. Sears bu konuya bile açıklık getirmiş :) Diyor ki, çocuklar bunları bir yerde görmeden kendileri de hayal edebilirler. Onlara gerçeği anlatırsanız anlarlar. Gerçi ben YavruSu'ya onlar gerçekte yok, bizim hayalimizde olan şeyler dediğimde, bu sefer de onların hayalet olduğunu söylemeye başladı :) Çok ciddi bir korkusu yok, bir yandan da seviyor ve çekinerek de olsa görmek istiyor diye çok fazla üstelemedim olayı...
Herneyse, bunlar ve daha çok çeşitli durumlar için çeşitli önerilerde bulunuyor Dr. Sears ailesi. Güzel olan yanı, 'yatır-kaldır', 'bırak ağlasın' gibi sistematik bir metot veya yöntem önermiyorlar, önerdikleri şey sadece farklı bir bakış açısı; farklı farklı durumlar üzerinden örnekler verip, farklı olaylar için farklı öneriler yapıyorlar. Vakti geldiğinde ya da istediğinizde de yataklarınızı nasıl ayırabileceğiniz konusunda gayet mantıklı ve attachment'ı zedelemeyecek çeşitli önerilerde bulunuyorlar.
Dr. Sears'ların bebek bakımıyla ilgili bir kitabı da var: The Baby Book. Bunu da geçen yıl kreşten ödünç alıp incelemiştim, Yasemin de bahsetti geçenlerde; benim de bebek bakımı kitapları arasında tek geçeceğim kitaplardır Dr. Sears'ın kitapları. Türkçesi var mı, çevirisi nasıldır bilmiyorum ama kesinlikle tavsiye ediyorum.
Güncelleme: Banu yazmış yorumlara sağolsun; "The Baby Book"un Türkçesi Gün Yayıncılıktan "Çocuk Bakımı: Bir Bebek Büyütüyorum" adıyla çıkmış, çevirisi de fena değilmiş, duyurulur.
Bırak-ağlasın, yatır-kaldır gibi yöntemleri tercih etmediğimi ve hatta anti-demokratik uygulamalar olarak gördüğümü yazmıştım. Daha sonra çocuğun ruh sağlığı için de iyi olmadığını okudum. Ama ya benim ruh sağlığım ne olacaktı? İyi uyuyamayınca, bendeki agresif haller de hem benim için hem etrafımdakiler için zararlı değil miydi? Çocuğa belli etmemek için özen gösterseniz bile, çocuklar sizin her halinizden anlıyorlar, stres dedektörü bağlanmış gibiler, mübarek!
Dr. Gaber Mate'nin Vücudunuz Hayır Dediğinde kitabını almış T., geçen gün kütüphaneden. Diyor ki Dr. Mate, modern tıbbın yaptığı sadece semptomları iyileştirmek, oysa beden akıldan bağımsız değildir. Eğer kafanızda çözemediğiniz bir olay varsa (örneğin, ailenizle hayatınızın ilk yıllarında iyi bir bağlanma gerçekleştiremediyseniz, çocukluğunuz stresli geçmişse), bu hareketlerinize de yansır, bazıları etrafındaki insanları sürekli memnun etmeye çalışır, hiçbir şeye hayır diyemezler, bazıları içine kapanır, vs. Netice olarak, içinizde çözemediğiniz her durum bedeninize yansır, bazen basit bir baş ağrısı olarak bazen de kanser gibi ciddi bir hastalık olarak. Bu durumda modern tıp oturup bu ağrılarla, ya da kanserli hücrelerler uğraşır ama bu çözümler aklınızdaki sorunu tedavi etmedikçe ancak kısa süreli olarak etkili olur. O yüzden bedeni ve aklı birlikte tedavi etmek gerekir. Bedeniniz size sinyal gönderdiğinde (baş ağrısı, mide ağrısı, vs. gibi), bu bedeninizin hayır deme yoludur; ne yapıyorsanız, nasıl yaşıyorsanız, nasıl davranıyorsanız bir düşünün ve başkalarını dinlemek için bastırdığınız, içinize gömdüğünüz sesi dinlemeye çalışın. Mesela, çocuğunuzu mutlu etmek adına, kendi mutlu olacağınız şeyleri erteliyorsanız ya da bastırıyorsanız, bu önce sizi sonra da dolaylı olarak çocuğunuzu etkileyebilir.
İşte benim de çözemediğim uyku sorunu bir şekilde hayatımı etkiliyordu. İşin tuhaf yanı, T.'ye göre herhangi bir sorunumuz yoktu ama ben olayı bir şekilde sorunlu yaşıyordum. YavruSu'yu ben yatırdığımda 1,5 saat uğraşının sonunda hala uyumadığında bağrış çağrış odadan çıkıyordum, sonra da mideme kramplar giriyordu. O yüzden genelde T. yatırıyordu, ama her gece onun yatırması da çok içime sinmiyordu. Kitabı aldım okudum ve bir süredir çok mutlu ve huzurlu şekilde uyuyoruz :)) Keşke yavrulamadan önce okusaymışım. Hayatımın bu 2 senesinin akşam saatleri ve hatta gündüz uykuları da düşünülünce epey bir saati daha mutlu ve huzurlu geçebilirmiş.
Kitabın temelde savunduğu 'co-sleeping ve nighttime parenting' (yani birlikte uyuma ve gece ebeveynliği). Biz de YavruSu 3 aylık olana kadar kaçak olarak birlikte uyuyorduk, 3 aylık olduktan sonra resmi olarak birlikte uyumaya başladık ve hala hep-birlikte uyuyoruz ve genel olarak hepimiz bu durumdan çok mutluyuz. Ancak belli şeyler var, örneğin emzirirken birlikte uyuma (ki 20 aylık oluncaya kadar her gece 6-7 kez kalkıyordu, Dr. Sears sayesinde gece uyanmaları 1-2'ye indi), uykuya geçişin çok uzaması (hafta içi kreş dolayısıyla, 10:30, hatta 11, neyse ki haftasonu gündüz uykularını kaldırdı da 8:30'da yatıyor en geç), gece kalkıp oynamak isteme gibi bir sürü ufak tefek sorunlar olabiliyor.
En son, yatağın içinde bir monster olduğunu söyledi ve gece kalkıp çıplak ayağını göstererek "anne, benim bu ayağımı yemesin monster" dedi :) Nerden duymuş olabilir, ne biz bahsettik, ne de bu tarz bir kitap ya da sahne gördü diye düşündüm, açtım baktım Dr. Sears bu konuya bile açıklık getirmiş :) Diyor ki, çocuklar bunları bir yerde görmeden kendileri de hayal edebilirler. Onlara gerçeği anlatırsanız anlarlar. Gerçi ben YavruSu'ya onlar gerçekte yok, bizim hayalimizde olan şeyler dediğimde, bu sefer de onların hayalet olduğunu söylemeye başladı :) Çok ciddi bir korkusu yok, bir yandan da seviyor ve çekinerek de olsa görmek istiyor diye çok fazla üstelemedim olayı...
Herneyse, bunlar ve daha çok çeşitli durumlar için çeşitli önerilerde bulunuyor Dr. Sears ailesi. Güzel olan yanı, 'yatır-kaldır', 'bırak ağlasın' gibi sistematik bir metot veya yöntem önermiyorlar, önerdikleri şey sadece farklı bir bakış açısı; farklı farklı durumlar üzerinden örnekler verip, farklı olaylar için farklı öneriler yapıyorlar. Vakti geldiğinde ya da istediğinizde de yataklarınızı nasıl ayırabileceğiniz konusunda gayet mantıklı ve attachment'ı zedelemeyecek çeşitli önerilerde bulunuyorlar.
Dr. Sears'ların bebek bakımıyla ilgili bir kitabı da var: The Baby Book. Bunu da geçen yıl kreşten ödünç alıp incelemiştim, Yasemin de bahsetti geçenlerde; benim de bebek bakımı kitapları arasında tek geçeceğim kitaplardır Dr. Sears'ın kitapları. Türkçesi var mı, çevirisi nasıldır bilmiyorum ama kesinlikle tavsiye ediyorum.
Güncelleme: Banu yazmış yorumlara sağolsun; "The Baby Book"un Türkçesi Gün Yayıncılıktan "Çocuk Bakımı: Bir Bebek Büyütüyorum" adıyla çıkmış, çevirisi de fena değilmiş, duyurulur.
January 28, 2011
Emzirme Reformu Anketi
Özgüranne paslamıştı emzirme reformu ile ilgili anketi, geçen hafta yazmıştım aslında ama kalmış draftlerde... 2. dönem burada tüm hızıyla başladı da... Neyse güç olmasın diyerek yayınlayalım bakalım. Bu anketlerden gına geldi mi bilmiyorum ama bir tane daha var, vakit bulunca... :)
(1) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı sizce yüzde kaç?
Ben'ce %100 :)
(2) Siz bebeğinizi ne kadar süre anne sütü ile beslediniz?
Beslemek derken, sadece anne sütü aldığı zaman kastediliyorsa, ilk 4 ay. Hatta o zaman bile bazen günde 1 öğün mama veriyorduk. Ek besinlere 4 aylıkken anne sütünün üzerine tattırma usulüyle başladık fakat 1 yaşından önce ağzına yoğurt ve cereal dışında bir şey sokmayı pek beceremedik. Şimdi 2 yaşını 1 ay geçti, besleniyor mu bilmiyorum ama halen günde 2 kere meme emiyor (kendisi anne sütü ile beslenebileceğini iddia ediyor, sanırım o yüzden hâlâ doğum kilosunun üç katından 1 fazla :)
(3) Kaç ay doğum izni kullandınız?
Öğrenci olduğum için resmi izin kullanmak gibi bir durumum olmadı, fakat tam ara tatilin başladığı ilk hafta doğmaya karar vererek bizimle başbaşa geçirdiği süreyi verimli bir şekilde kullandı YavruSu. Ben de ikinci dönem için ders yükümü minimuma indirip başbaşa geçirdiğimiz süreyi verimli hale getirmek için birtakım planlar yaptım ve uyguladım; 8,5 aylık olana kadar rahat ettik.
(4) Yasal süt izninizi kullanabildiniz mi?
Dediğim gibi, böyle bir iznim olmadı. Aslında bizim okulda hocalar için 'family leave' programı ile doğumdan sonraki 2 sene içerisinde kullanmak üzere 12 hafta anneye, 12 hafta da babaya ya da çocuk bakımından sorumlu partnerlere izin veriyorlar. Süre olarak çok yetersiz olsa da kadın ve erkeğe eşit süre verilmesini çok önemli görüyorum.
(5) Emzirdiğiniz ya da süt iznini kullandığınız için iş yerinde mobbing (tepki, işi bırakmanız için baskı) ile karşılaştınız mı?
İzin gibi bir lüksüm olmadığı için hayır ama evde oturmam konusunda gerek kendi duygularımdan ve hormonlarımdan olsun, gerekse sosyal ve toplumsal mitlerden olsun her türlü baskıya maruz kaldım! Sonuçta direndim ve halen aynı üniversitede öğrenci olarak görev yapıyor, sabırla yaş durumundan beni emekli edecekleri günü bekliyorum :P Bir de mobbing denir mi bilmiyorum ama YavruSu, bir süredir her sabah gerek giyinmek için direnç göstererek, gerekse türlü türlü şirinlikler yapıp memeleri severek beni göndermemek için elinden geleni ardına koymuyor. Neyse ki sabit çalışma saatlerimiz yok da, sabah saatlerimizi karşılıklı ikna becerilerimizi geliştirmek için kullanabiliyoruz.
(6) Bebeğinizi toplum içinde, dışarıda emzirmeniz gerektiğinde sıkıntı yaşadınız mı?
Bu konuda bulunduğumuz eyalette kamusal alanda emzirmek yasalar gereği serbest olduğu için herhangi bir sorun yaşamadım. Türkiye'de de pek bir problemim olmadı. İlk başlarda biraz tedirgin oldum, emzirirken örtmek istedim, ancak sağolsun YavruSu, Nü akımının son temsilcilerinden olduğu için her fırsatta örtüleri çekip memeleri cümle aleme sergiledi :)
(7) Emzirme konusunda desteğe ihtiyacınız oldu mu? Gerek emzirme danışmanlığı, gerekse psikolojik olarak yeterince destek bulabildiniz mi?
Doğum yaptığım hastane ve sevgili ailem, sağolsunlar, her türlü desteği sağladılar. Memeler emilmeye alışık olmadığı için ilk günlerde biraz acı oldu ama hemşirelerin tavsiye ettiği şekilde emzirmeden sonra biraz mememi sıkıp kolostrum denen mucizevi sıvıyı acıyan kısımlara dağıtınca bir şeyciğim kalmadı. Yalnız uyku konusunda bir danışmanım olsa iyi olurmuş, oradan feci çuvalladım :P
(8) Emzirdiğiniz süre boyunca etraftan “sütün yetmiyor, mama ver, bu çocuk meme emmek için çok büyük” şeklinde baskı gördünüz mü?
Gördüm, halen de görmeye devam ediyorum. Annem diyordu ilk başlarda, çocuk aç, doymuyor mama verelim diye; kötü niyetinden değil elbette; üzülüyordu bebiş sürekli ağlayınca. Ben de çok bilgili değildim ve de biraz işime geldi sanırım. Gece 1 öğün o mamayla besliyordu ve ben 22-2 arası 4 saat kesintisiz uyuyabiliyordum (ilk 5,5 ay bizimle kaldı, sağolsun). O zaman için, o uyku, bana her şeyden güzel geliyordu; çünkü, YavruSu 2 saatten uzun uyumuyordu; ve ben uykusuz kalınca ne sütüm oluyordu ne de aksiyonum. O yüzden 1 yaşına kadar günde 1 öğün mama verdik. Aynı annem şimdi de 5 yaşına kadar emzir diye baskı yapıyor, ha bunu henüz çözebilmiş değilim :P
Emzirme Reformu gerçekten çok önemli, çok gerekli; ancak, bir feminist olarak diyorum ki reformla sınırlı kalmayalım, devrimini de yapalım şu işin ve babalar da emzirsin :P Hatta anarşist yanım da diyor ki, herkes emzirsin, topluma yayılsın bu iş. Bu hem anneyi özgürleştirecektir hem de emen çocukları :P Ah, böylelikle herkesin memelerini her fırsatta yoklayan YavruSu'nun hayali de gerçek olmuş olur... yoksa bu, istediği gibi içip yemek isteyen annenin hayali miydi???
Şaka bir yana, önemli bir konu bu. Okumak gerek, bilinçlenmek gerek. Anne sütü şüphesiz çok önemli; ancak, unutmamak gerekir ki, anne sütünden yalnızca yararlı şeyler geçmiyor, pestisitler, dioxin ve diğer tüm zararlı şeyler de geçiyor malesef. Alkol, sigara ve stres bebek için çok zararlı. O yüzden hem beslenmeye dikkat etmek, hem de rahat olmak gerek. Emzirmeyi olmasa da (:P) bebek bakımı işini mutlaka paylaşmak gerek.
Emzirmek ya da emzirmemek ne dünyanın sonu ne de başı... İlk 6 ay, ilk 3 yıl gibi sınırlar koymamak gerekir diye düşünüyorum. Bazı çocuklar daha erken hazır oluyorlar, bazıları daha geç... siz neyin doğru olduğuna çocuğunuzla birlikte, onu gözlemleyerek karar vereceksiniz, bu arada kendinizi de ihmal etmeyin. Tabii ki pozitif düşünmekte fayda var; iyi deyin iyi olsun, sütüm var deyin sütünüz bol olsun ama ne olursa olsun, hep sağlık olsun!
Emzirmek ya da emzirmemek ne dünyanın sonu ne de başı... İlk 6 ay, ilk 3 yıl gibi sınırlar koymamak gerekir diye düşünüyorum. Bazı çocuklar daha erken hazır oluyorlar, bazıları daha geç... siz neyin doğru olduğuna çocuğunuzla birlikte, onu gözlemleyerek karar vereceksiniz, bu arada kendinizi de ihmal etmeyin. Tabii ki pozitif düşünmekte fayda var; iyi deyin iyi olsun, sütüm var deyin sütünüz bol olsun ama ne olursa olsun, hep sağlık olsun!
Not: 1) Emzirme Reformu’nu desteklemek için www.emzirmereformu.com adresindeki formu doldurmanız yeterli.
2) Blog anket kanunları gereği benim de bu anketi birilerine pas etmem gerekiyor. Takip ettiğim kadarıyla herkes cevapladı, zaten ben yazana kadar üzerine 3 tur bile atıldı herhalde. Yine de turlar esnasında katılmayan varsa, şimdi tam zamanıdır, buyursun yazsın :)
2) Blog anket kanunları gereği benim de bu anketi birilerine pas etmem gerekiyor. Takip ettiğim kadarıyla herkes cevapladı, zaten ben yazana kadar üzerine 3 tur bile atıldı herhalde. Yine de turlar esnasında katılmayan varsa, şimdi tam zamanıdır, buyursun yazsın :)
Subscribe to:
Posts (Atom)