December 30, 2012

Bebek Bakımı Kitapları ve DVD'ler

2012'in hayatımızdaki en önemli olayı, ailemize bir bebişle birlikte bahar gelmesiydi şüphesiz. Bu süreçte, gerek kardeşli hayata hazırlık için okuduğum, gerekse bebişin bakımı ile ilgili okuduğum kitapların yazarlarına, çizerlerine, editörlerine, matbaacısına ve bu kitapları keşfetmeme yardımcı olan sevgili blogcu arkadaşlarıma teşekkür ederim. Emeği geçen herkesin çabasına sağlık!

Kitaplar
Tarzı biraz rahatsız edici olsa da bazı pratik bilgiler, özellikle de emzirme, uyku ve bebek rutini ile ilgili yazdıkları çok işime yaradı. Türkçeye Bebek Bakımına Mucize Çözümler olarak çevrilmiş.

Bu kitabın kardeşli hayata hazırlık bölümü çok yardımcı olmuştu. Daha çok bu kitaptan çıkardığım notları şu yazıda yayınlamıştım. Çocukluğa Geçiş Sorunlarına Mucize Çözümler olarak çevrilmiş Türkçeye. 

Bebeklerin belli haftalarda yaptığı zihinsel sıçramaları, bu süreçte bebeğinizi ve sizi nelerin beklediğini ve bebeğinize nasıl yardımcı olabileceğinizi anlatıyor. Bu kitabı sağolsun Tomurcuk sayesinde keşfetmiştim; kendisi çok güzel bir şekilde yazmış, buradan okuyabilirsiniz.

Tuvalet iletişimi (elimination communication) diye adlandırılan yöntem üzerine bir kitap, Türkçe'ye Bezsiz Bebek olarak çevrilmiş, bir önceki yazıda ayrıntılı olarak anlatmıştım. Bence bu kitap, Tracy Hogg'un ve Dunstan'ın kaçırdığı bir noktayı tamamlıyor. Evet, bebekler tuvalet ihtiyaçlarını da belli ediyorlar, tabii eğer dinlemek isterseniz.

Tuvalet İletişimi ile benzer bir felsefeye sahip olduğunu düşündüğüm BLW yöntemi katı gıdaya geçiş üzerine bir yöntem. BLW bebeğinizin kendi kendisini besleyebilme yetisine saygı duyuyor ve bunun için ona fırsat veriyor. Bu yöntemle ilgili olarak yazdığım yazılara şuradan ulaşabilirsiniz.

Daha çok attachment parenting ile ilgili olan bu kitaptan daha önce şu yazıda bahsetmiştim.


DVD'ler
Bebeklerin temel ihtiyaçlarını anlatmak için çıkardıkları 5 farklı sesi tanımlamış Dunstan, ayrıntılı bilgi için buraya bakabilirsiniz.

Harvey Karp yenidoğan bebekleri rahatlatmak için 5S olarak tanımladığı yöntemlerden bahsediyor. Yalnız bu yöntemler ilk 3 ay için geçerli. Bu DVD'nin bir de toddler için olanı var ki o bizde daha çok işe yaramıştı.

Aslında ben iPad'e birkaç tane app indirdim baby sign language için. Ve fakat herhangi bir işaret dili DVD'si de aynı işi görür. Hatta YouTube'da tek tek aradığınız işaretleri bulabilirsiniz. Bu işaret dilinin 4 aydan sonra daha işlevli olduğu söyleniyor. Başlangıç için süt ve tuvaleti kullanıyorum, şimdilik ara ara, daha çok kendim için. Becerebilirsem yemek, kitap, müzik, biraz daha, bitti, evet, hayır gibi işaretleri de eklemeyi düşünüyorum ilerde.

* * *
Kitaplar ve DVD'ler daha çok bebek bakımı ile ilgili. İleriki yıllar için de bir liste hazırlıyorum ama artık seneye :) Siz de faydalandığınız kitap, makale, DVD, ve saireleri yorumlara yazarsanız, belki yeni yılda, yeni annelere bir katkımız olur. 

Sağlıklı, mutlu, daha az kaotik, hatta mümkünse artık barış dolu bir yıl diliyorum bu sene... 

December 29, 2012

Tuvalet İletişimi

"Ben buraya çıplak geldim, utanmam yok."

Evet bebekler, bu dünyaya çıplak geliyorlar. Ama biz ne yapıyoruz? Doğar doğmaz ilk iş altlarına bir bez takıyoruz. Oysa bebekler, diğer hayvanların yavruları gibi kendilerini kirletmeme içgüdüsüyle dünyaya geliyorlarmış (http://www.bornpottytrained.com/). Ama bizim görmezden gelmemiz yüzünden, bir süre sonra çaresizce bezlerine yapmaya alışıyorlarmış. Sağolsun bez firmaları, buna bağlı diğer endüstriler ve tüm kullan-at'çılar!!!

Neyse ki, T. bizim ufaklık bir aylıkken farketti, altını kirletmekten hoşlanmıyor "bu kızan!" dedi. Hakikaten kızıyordu. Ama ben, olur mu canım öyle şey, o daha bebek, ne anlar dedim. Parmağımla herhangi bir yerine ufacık dokunduğumda sıçrayarak tepki veren çocuğun, nedense (?), altındaki yapışkan dışkıyı farkedemeyeceğini düşündüm. Ancak sonradan farkettim ki, aslında altını kirlettikten sonra değil, tuvaletini yapmadan önce rahatsızlık duyuyordu. Ormanda gezintiye çıktığımız bir gün, bebiş çok huysuzlanınca, T. altını kirletmiş olabilir dedi, altını değiştirmek üzere tuvalete götürdüğümde çok şaşırdım. Çünkü, sanki kaçırmış gibi azıcık yapmıştı ve altını açar açmaz hem çişini hem kakasını yapıp rahatladı. Anladım ki tuvaletini gerçekten de bezine yapmak istemiyordu.

Neyse, araştırdım ve tuvalet iletişimi denen yöntemle tanıştım. Ve bunun yeni bir şey olmadığını, çok eskiden beri uygulandığını, hala da pek çok ülkede yaygın bir şekilde kullanıldığını öğrendim. E tabii, hazır beze para, kumaş beze de su ayıramayan pek çok ülke/insan var bu dünyada.


Diğer tarafta da, bizim gibi tuzu kurular var.. bebeğimin altı kuru, keyfi yerinde olsun, başka bir şey istemem diyen, yalnızca çocuklarının mutluluğuyla kafayı bozmuş, kendisi mutsuz, doyumsuz bir nesil.

Evet, iki aylık bebenizin çişini ve kakasını tuvalete yapması gerçekten heyecan verici bir durum ama bir süre sonra zaten doğal olanın bu olduğunu anladığınızda, başka şeyleri sorgulamaya başlayıp kızıyorsunuz. Ben şu ara kızma dönemindeyim, düşündükçe kızıyorum, en başta da bizi, diğer türlüsü normalmiş gibi düşünmeye şartlayan sisteme kızıyorum.

Annelerimizin, anneannelerimizin yüzyıllardır uyguladığı gayet doğal olan bu olaya, "tuvalet iletişimi" diyorlar şimdi yeni moda terimlerle; "elimination communication" İngilizcesi. Geleneksel tuvalet eğitimi ile karıştırmamak gerekiyor yalnız. Nasıl acıktığında, uykusu geldiğinde, gazı olduğunda belli sesler çıkartıyor, tuvalet ihtiyacını da benzer şekilde ifade ediyormuş bebekler. Ve nasıl ki siz acıktığında emziriyor, gazı olduğunda çıkarmasına yardımcı oluyorsunuz, tuvalet ihtiyacı olduğunda da tuvalete götürüyorsunuz, ihtiyaçlarına cevap veriyorsunuz ve iki taraflı iletişimi kurmuş oluyorsunuz. Bu kadar basit.

İnternette pek çok kaynak var konuyla ilgili, Türkçe'ye çevrilmiş bir de kitap, Özgüranne yazmıştı yıllar önce, oradan aklımda kalmıştı kitap, aldım okudum: Bezsiz Bebek, Christine Gross-Loh tarafından yazılmış. İngilizce olarak da DiaperFreeBaby sitesi zengin bir kaynak oluşturuyor.

YouTube'da da nasıl tutacağınıza dair videolar var. Ben şuradaki gibi tutuyorum ve bizim bebiş aynen oradaki bebek gibi sesler çıkarıp esnedikten sonra yapıyor artık o anda ne varsa, çiş, kaka, vs. Bu şekilde gazını da çok rahat çıkarıyor emdikten sonra. Tuvaleti olmasa bile bazen böyle tuttuğumda gazını çıkartıp rahatlıyor.

Şimdi meraklısına ben nasıl yapıyorum, kısaca anlatmaya çalışayım...

Zamanlama
Bebiş uykudan her zaman kuru kalkıyor, evet, 7-8 saatlik uykularından bile kuru kalkıyor. Önce çok şaşırmıştım, sonra öğrendim ki bu gayet normal bir durummuş, uyku sırasında kendimizi kirletmememiz için bir hormon salgılanıyormuş. Sadece uykuda değil, bebekler araba koltuğunda ya da slingde de tuvaletlerini yapmıyormuş.

İlk olarak uyanınca götürüyorum ve hemen her seferinde çişini yapıyor. Eğer hemen yapmazsa, 1-2 dakika değiştirme pedinin üzerinden bekletiyorum, biraz geriniyor, açılıyor ve sonrasında mutlaka yapıyor.

Sonra emziriyorum, emzirme arasında, kendisi memeyi çıkartıp yüzüme boş boş bakmaya başladığında tekrar tuvalete götürüyorum. Genellikle, gece uykusundan sonraki ikinci emzirme arasında kakasını yapıyor ve tekrar biraz daha emiyor. Emme işi bittikten sonra arada çişini yapmamışsa bir daha götürüyorum ve bu sefer de çişini yapıyor. Kolaylık olsun diye, uyandıktan sonra altına bir şey giydirmiyorum, emzirirken battaniyeyle sarıyorum, böylece tuvalate götürmek daha kolay oluyor. Son olarak da uyumadan önce götürüyorum.

Tuvalet Sinyalleri
Uzun süre uyanıksa ve çişi gelmişse, gülerken, ya da sakince dururken bir anda huysuzlanmaya başlayıp ay ay diye tiz çığlıklar atıyor. Kaka için emmeye ara verip direkt olarak gözlerimin içine bakıyor, boş bir ifadeyle.

Okuduğum kitapta her bebeğin farklı sinyaller verdiğini söylüyor ve bu sinyalleri çözmek için en iyi yöntemin, bezsiz, belli bir zaman geçirmesi ve bu zamanda sizin onu gözlemeniz olduğunu söylüyor. Benim bu sinyalleri ve tuvalet ihtiyacı zamanlarını öğrenmem iki haftamı aldı. Başta biraz fazla ilgi göstermeniz gerekiyor ama bir kez öğrendikten sonra çok rahat oluyor. Harcadığınız vakit ve enerji, popoya yapışan kakaları temizlemek için harcadığınızdan kesinlikle daha az; ama en güzeli, tuvaletini yaptıktan sonra rahatlayan bebişinizin size gülerek bakması oluyor.

Diaper Free Baby'nin kurucularından Melinda Rothstein'ın söylediğine göre sinyaller yaşa göre değişiyormuş ama bazı ortak sinyaller şunlarmış:
  • kıpırdanma ya da huysuzlanma
  • ağlama
  • gaz çıkartma
  • uzun süre huzurlu bir şekilde durduktan sonra bir anda gerginleşme
  • homurdanma
  • kolları bacakları sallama
  • araba koltuğuna, slinge ya da çocuk arabasına oturmayı reddetme
  • 8-9 aydan sonra işaret dili ile tuvalet işaretini yapma (uluslararası işaret diline göre tuvalet işareti bizim ülkemize hiç uygun değil söyleyeyim (resmen nah işareti ile bay bay yapıyorlar). Türkiyelilerin nasıl yaptığını bilmiyorum ama ben sadece elimi yumruk yapıp sağa sola sallıyorum, bunu yaparken de tuvalet diyorum)  
  • emeklemeye veya yürümeye başladıktan sonra tuvalete ya da oturağın yanına gitme. 

Bez / Alıştırma kilodu
Çevre için en sağlıklısı kumaş bez kullanmak şüphesiz. Ve fakat iki çocukla çok zor olur diye cesaret edememiştim ama artık kullandığımız bez sayısı epey azalınca,  kumaş beze geçmeye karar verdik. bumGenius diye markanın kumaş bezinden aldık denemek amaçlı (hem 2 senedir kumaş bez kullanan bir arkadaşım tavsiye etmişti, hem de Amazon'da en iyi yorum alan oydu). Ama şimdi o bile fazla gelmeye başladı. Aradım taradım, bu kadar küçük popolar için alıştırma kilodu bulmaya çalıştım --alıştırmaktan ziyade bezlerin bacaklarda bıraktığı izler yüzünden pek rahat olmadığını düşündüğüm için. Tabii ki, ana-akım alışveriş sitelerinde bulamadım ama en sonunda iki girişimci annenin açtığı alternatif bir sitede buldum: The EC Store. Yaşasın girişimci alternatif anneler!

Türkiye'deki kumaş bezler için Cincüce Banu çok güzel bir araştırma yapmış, bir de kumaş bez konusunda çok güzel şeyler yazmış, okumadıysanız buyurun sizi buraya alalım.

Lazımlık / Oturak / Adaptör
Lazımlık olayını oldum olası hiç sevmedim. Şu anda zaten bir yere oturacak durumu da yok, yukarıda bahsettiğim videodaki gibi direkt tuvalete tutuyoruz. Meraklısına söyleyeyim, hayır henüz hiç tuvalete düşürmedim (bir arkadaşım anlattığımda ilk olarak bunu sordu da :P). Kendi kendine oturmaya başladıktan sonra da BabyBjorn'un tuvalet adaptörü var, ablasının kullandığı, onu kullanabiliriz diyorum ama bir yandan da bu squat pozisyonu daha rahat olduğu için lazımlık lazım olabilir diye düşünüyorum, e ne de olsa lazım-lık :) Aynı markanın lazımlığı da vardı bizde, dışarısı için de Potette'in tuvalet adaptörü'nü kullandık epeyce. Çok reklama girdim, pardon! Ama cidden yıllardır severek kullandığımız ürünler oldu bunlar. Ve beze sürekli para vermekten daha iyi bir yatırım olabilir diye düşündüm. Tabii ki bunların hiçbiri şart değil, herhangi bir yoğurt kabı da aynı işi görebilir kanımca :)

*Bir de Becopotty varmış, Cincüce Banu yorumlara eklemiş, işi bitince toprağa gömülebiliyormuş, muhteşem :)

Eleştiriler
Kitapta, çişini ya da kakasını yaparken belli sesler kullanarak şartlayabilirsiniz diyor --çişşş, psssss, mmmm, vs. Pavlov'un köpeği durumu yaratmaktan kaçındığım için çok fazla kullanmıyorum, onun yerine çiş yaptığını söylüyorum yaptığı zaman. Bir de söyleyerek tuvalet işareti yapıyorum --kendi dönüştürdüğüm haliyle.

Kitapta bebeğinizi üzerinizde bir slingde taşımanın yardımcı olacağı söyleniyor ama 2,5 aylıkken 6 kilo olan bir bebeği taşımak pek de kolay değil. Benim gibi kronik sırt ağrısı çeken annelerdenseniz endişelenmeyin, sürekli taşımadan da oluyor. Hatta daha rahat oluyor, çünkü bebekler güvendikleri bir insanın kucağındayken rahatça tuvaletlerini yapabiliyorlar (sanırım onları kirli bırakmayacağınıza güveniyorlar) ama sizden uzaktayken tuvaletleri geldiğinde huysuzlanıp daha net işaret veriyorlar. Bir de yatarak tuvaletlerini yapmaları daha zor sanırım, bu yöntemle çömelme pozisyonunda rahatça yapabildikleri için bir seferde işlerini halledebiliyorlar. YavruSu'dan hatırlıyorum, günde 5-6 kez az az yapardı kakasını.

Bu yönteme yapılan eleştirilere gelince, en büyük eleştiri, Freud'u k.çıyla okuyanlardan geliyor. Evet zorlama olduğunda belki psikolojisi etkilenebilir ama esas zorlama kendisini kirletmeme içgüdüsü ile dünyaya gelen bebeğin altına bez bağlayıp kendini kirletmesine neden olduğunuzda ve 2 yaşına geldiğinde de bir anda bezi çıkartıp 2 yıldır alışmış olduğu düzeni değiştirmeye çalıştığınızda oluyor bence. Başta da söylemiştim, bu yöntem, geleneksel tuvalet eğitimine karşı. Herhangi bir zorlama yok, ne ödül, ne de ceza. Hatta, aferin bile yok. Zaten aferinlik bir durum da yok. Meme emdiğinde aferin diyor musunuz, ya da emmediğinde kızıyor musunuz? Buna da aynı şekilde bakmak gerekiyor, gayet doğal olan bir ihtiyacını karşılamasına yardım ediyorsunuz. Belki şekilli mıçarsa, ya da enteresan bir açıyla çişini yaparsa heyecanlanıp aferin yavruma diyebilirsiniz ama illa demek istiyorsanız kendinize deyin, çocuğunuzun ihtiyacına cevap verdiğiniz için, doğru bir şekilde iletişim kurduğunuz için. Aferin, 100.

Ama 100 almak için mükemmelliyetçi olup strese girmeye hiç gerek yok. Tam zamanlı uygulanabileceği gibi, yarı zamanlı, hatta arada sırada bile uygulanabileceğini söylüyor kitapta. Bir de başlamak için hiçbir zaman geç olmadığını. Hatta kitapta geç başlayanlar için farklı öneriler de var.

Son olarak, her şeyi olduğu gibi, bunu da abartmamak gerekiyor. Hayatlarının belli bir döneminde zaten tüm çocuklar tuvalete yapmayı öğreniyor. Ve hayatlarında, hayatlarımızda, genel olarak hayatta hep daha önemli şeyler oluyor. İletişim kanallarımızın herkese ve her şeye açık olması dileğiyle...

Kaynaklar: 
Güncelleme:

Tuvalet İletişimi Facebook Grubu: https://www.facebook.com/groups/tuvaletiletisimi/


----------------------------

Tuvalet İletişimi Kitabı artık tüm kitapçılarda ve online kitabevlerinde: 



November 11, 2012

Bebek Dili


YavruSu'da geç keşfetmiştim, bu sefer tam zamanında yetişti Priscilla Dunstan. Dunstan, özel duyma yeteneği olan bir müzisyen. Oğlu doğduğunda onun belli ihtiyaçları için belli sesler çıkardığını keşfetmiş. Sonra 8000 bebek üzerinde araştırma yapmış ve bebeklerin doğduğu kültürden bağımsız olarak aynı sesleri kullandığını keşfetmiş.

Abla Su, yine kardeşinin ağlamasından şikayet ettiği bir sırada oturttum ekranın karşısına birlikte Bebek Dili DVD'sini izledik. Bak dedim, belli seslerle belli şeyler anlatmaya çalışıyor kardeşin, hadi onları keşfedelim. İşe yaradı biraz. Şimdi "eeh eeh" diye ağladığında gazı var anne, gazını çıkaralım diyor, ya da "neh, anneee, ıngaa, ıngeee" diye ağladığında karnı acıkmış, emzir diyor :) Benim için de çok iyi oldu, ne zaman uyku ağlaması, ne zaman açlık ağlaması, gaz ağlaması kolayca anlıyorum. Hep beraber rahat ettik yani anlayacağınız. Yalnız, bu sesler refleksif olduğu için sadece ilk 3 ay işe yarıyormuş, sonra değişiyormuş.

DVD'si Amazon'da var. Ya da ikinci el çocuk eşyaları satan mağazalarda da bulabilirsiniz, ki biz böyle bir yerden almıştık. Eğer buralara ulaşımınız yoksa, YouTube'da da bir kısmı var. Fakat tavsiyem, indirmek istiyorsanız şu anda yapın çünkü sonra telif vs. nedenlerle kaldırabiliyorlar.

October 22, 2012

"Anne ahtapot olmak ne kolay" --olurdu!

Ah ah! Valla bugünlerde tek düşündüğüm bu: birkaç ekstra kol :P Ne kolay olurdu her şey!
Bir kolumla Bahar'ı emzirirken, diğer kolumla T.Su'ya kitap okuyabiliyorum ama sayfa çevirirken meme de Bahar'ın ağzından kaçıveriyor. Bir kolum daha olsaydı diyorum ne güzel olurdu. Ne kolay olurdu anne ahtapot olmak :) Ama adeta bir balık gibiyim. Alık bir balık. 2 yavru demek çok yavru demekmiş meğer. Neyse ki annem burada. Bu demek oluyor ki 2, hatta 4 ekstra kol; çünkü annem pek pratik bir kadın vesselam. Gidince ne yapacağım bilemiyorum. Yok yok şart benim ahtapota dönüşmem.


Genelde iyi gidiyor aslında. Su'cuk beklediğimizden daha iyi bir performans gösteriyor. Bebiş emmediği, ağlamadığı ve uyumadığı zamanlarda çok mutlu. Bu da demek oluyor ki günde en fazla yarım saat :P Geçen gün kızdı bana "Ne biçim bebek doğurmuşsun, sürekli ağlıyor!" diye. Dedim, sen kendi bebekliğini görseydin, ilk evden kaçma planlarını yapardın herhalde :P

Şaka bir yana, gel-git'ler yaşasa da arada, birebir zaman geçirebildiğimiz zaman sorun çıkarmıyor. 'Birisi'yle birebir zaman geçirebildiğim zaman ben de sorun çıkarmıyorum hiç :P Öyle, ailecek gül gibi geçinip gidiyoruz o nadir anlarda :P Olay, önlemler kısmında gizliymiş yani, onu anladım. Bir de rutinin dışına çıkmak gerekiyormuş arada. Annem varken iyi, hoş da, gidince ne yapacağız bakalım. Ahtapota mı dönüşsem, baykuş olup uykusuz gecelere meydan mı okusam bilemiyorum. Sanırım en iyisi çok geç olmadan yatsam uyusam... Hadi herkese iyi uykular, renkli rüyalar :)



October 4, 2012

Bahar geldi ailemize :)

Ablası gibi tam 40 hafta 1 günlükken geldi Bahar, neşe getirdi ailemize :)

Yalnız bu ablasını epey bir solladı doğum hızı konusunda. İlk doğumda 'epeyce' bilgilendikten sonra, dalga geçiyordum, olmaz diyordum ama doğum, öyle filmlerdeki gibi bir anda olabiliyormuş

YavruSu'nun Su Gibi Doğumu diye yazmıştım bundan 3,5 yıl kadar önce... Öyleyse bu da Bahar'ın şimşek hızıyla fırlaması oldu diyebilirim :)

Pazartesi akşamı, 8:30'da başlayan ani ve şiddetli sancılarla kendimizi zor attık hastaneye. 9:10'da hastane odasına girdik ve 9:18'de doğum oldu. 3 itmede çıktı Bahar. Biraz uzakta yaşasaydık, ben de yol kenarında doğurup taşla kesecektim herhalde kordonunu. Neyse ki yetiştik son anda. 

Tabii öncesi var, ebemiz sağolsun, uyarmıştı beni, bu doğumun hızlı gelişebileceği konusunda. Öyle evde oturup sancıların 10 dakikada bir, 5 dakikada bir düzenli gelmesini bekleme, şiddetine bak, düzenli olmasa da vakit kaybetmeden hastaneye gel demişti. 

Nitekim dediği gibi oldu, önce tek bir tane epey şiddetli bir sancı geldi. Annemle yemekten sonra yürüyüşe çıkmıştık. Birden sanki suyum gelmiş gibi bir kütlenin aşağıya düştüğünü hissettim. O düşme hissiyle beraber sanki kalçam açıldı ve belime çok şiddetli bir sancı girdi ama 30 saniyede geçti. Sonra bir saat boyunca hiçbir şey olmadı. Derken 8:30 gibi çok şiddetli sancılar gelmeye başladı düzenli olarak. Sonra kanamam oldu, hatta hemen akabinde felaket bir itme hissi geldi, her kasılmayla daha çok yaşadım bu hissi, itmeye başlasaydım evde doğurabilirdim. Neyse ki hastaneye kadar tuttum, odaya girince kendimi yatağa zor attım, nasıl dayanacağım derken 8 dakika sonra doğurdum. Toplam 48 dakikada her şey olup bitmişti. Geriye kalan şaşkınlık hissi ve bir kez daha doğurmanın ne kadar güzel olduğuydu. Hamilelik de çok güzel ama 9 ay boyunca karnınızda taşıdığınız bu canlıyla karşılaşmak tarifsiz bir duygu gerçekten. Göğsüme yatırdıklarında bunu tekrar tekrar yaşamak istediğimi düşünürken buldum kendimi. Neyse, sonra bir taraflarıma cimcik attım da kendime geldim :P

Aslında doğumun bu kadar hızlı olması bebek için pek iyi olmadı. Doğum kanalında yeterince kalamadığı için sıvılarını tam boşaltamadı, ağzından sürekli tükürük çektik. Benim için de çok ani gelişti, hastane çantamıza koyacaklarımızın listesini hazırlamıştım, kasılmalar düzenli olmaya başlayınca kasılma aralarında vaktim olacak, o zaman koyarım diyordum, ama bir anda çok şiddetli bir şekilde 2 dakikada bir'le başlayıp sancı uzunluğu 1 dakika sürünce hiçbir şey yapamadım tabii. Öylece gittik hastaneye. 

Neyse ki hastanede hemen her şey vardı, ne yazık ki sütyen yoktu (:P), neyse ki yalnızca 48 saat kaldık ve kimse gelmedi, ne yazık ki uzakta yaşamanın ve yeni taşınmış olmanın ceremesiydi bunlar, neyse ki internet vardı, ailemiz ve arkadaşlarımızla görüşebildik rahatça :) Sağolusun, mail atan, yorum yazan, güzel dilekler gönderen, beğenen beğenmeyen herkesin ellerine, dillerine, yüreklerine sağlık! Bu mutlu günümüzde 'yanımızda' olduğunuz için çok teşekkür ederiz! 


September 28, 2012

Ölüm kimseye yakışmıyor!

Türkiye'deyken akşam ezanından korkan YavruSu sürekli bir sorgulama içerisinde idi:

Ezan bana bir şey yapar mı?
- Yok sana yapmaz.

Ezan anneme bir şey yapar mı?
- (Annene yapabilir, böyle devam ederse yakındır :P Şaka!) Ezan öyle bir şey değil, o bir ses...

Ezan havada mı uçuyor?
- Hımm, evet sayılır, ses dalgaları, malum...

Ezanın yüzü benekli benekli, bacakları kıllı kıllı mı?
- Haşaa, tövbe de kız! :P Ezan öyle bir şey değil, o bir çağrı, hani amin yapan bir dede görmüştük ya, ezan amin saatini haber veriyor, insanları dua etmeye çağırıyor.

Amin yapmak çok mu kötü bir şey?
- Yoo, neden ki?
O dedenin kafası sargılıydı.
- Takke diyorlar ona...

* * *
Amerika'ya döndük, ezan bitti, soru sormaz artık derken yeni evimiz kilisenin karşısında olunca çanlar vasıtasıyla yine başladı sormaya: "Bu çanlar neden çalıyor?" Dedim aynı ezan gibi, insanları dua etmeye çağırıyor. Bu sefer, "insanlar neden dua ediyor?" diye sordu, sonra ekledi, "ölmemek için mi?"

Ah yavrum, canım kızım, öyle takılmış ki ölüme... Sürekli sorup duruyor, nasıl ölünür, ne zaman ölünür, ben ölcek miyim,... Yaşam döngüsünü anlattım. Sonra bir gün sofrada baktım yemeklere şöyle ucundan dokunuyor, zorla yiyor, hayrola dedim, "yemek yemiycem ben" dedi ve ekledi: "ben büyümek istemiyorum, yaşlanmak istemiyorum, yaşlanınca ölünüyor, o yüzden yemek yemiycem" dedi.

Buyur burdan yak! Ne desem diye durdum düşündüm. "Yemek yemezsen de ölürsün" desem... yok, fazla sert. Zincirlikuyu mezarlığına bağlasam, "Her Canlı Ölümü Tadacaktır'" desem... psikopat anne! yok, olmaz! Kaldım öyle bir şey diyemedim. Nasıl derim, hele hele hiç sebepsiz yere ölenleri nasıl anlatırım, dünyada silah denen bir şey olduğunu, yaşam döngüsünün orta yerinden girip insanların canını aldığını, savaşları, kadın cinayetlerini, çocuklara yapılan işkenceleri nasıl anlatırım... Anlatamadım, anlatmadım. 3,5 yaşında bir çocuğa anlatılır mı bunlar? Çocuklara bunları yaşatanlar için dilimin ucunda bir sürü kelime... ama tek söyleyeceğim: Lanet olsun tüm savaşlara!

Biz daha sonra bir kitap bulduk kütüphaneden, "When dinosaurs die" diye. Yalın bir dille, neden ölündüğünü, öldükten sonra geride kalanların neler hissettiğini, onlara nasıl yardımcı olabileceğimizi, farklı inanışlardaki insanların uyguladıkları ritüelleri ve öldükten sonra ne olduğuna dair farklı inanışlara, farklı bakış açılarına yer veren geniş perspektifli bir kitap. Gidip gelip okuttu, uzun uzun inceledi. Sonra da bu kitap garip diye kütüphaneye geri götürmek istedi. Şimdi sorgulamaları azaldı ama arada hala devam ediyor, sen yaşlı mısın, biz kaza yapar mıyız, öldükten sonra ne olur, vesaire vesaire.

Yaşam dolu, yaşamak istiyor, uykuya hala tüm gücüyle direnmeye devam ediyor. En son patladı, "ben uyumak istemiyorum, ben yaşamak istiyorum!" diye. Canım yavrum, bu küçücük yaşında düşündüğün şeylere bak! Çok yaşarsın umarım, su gibi uzun bir ömrün olur... Akranların da yaşasın, herkes yaşasın, her canlının yaşama hakkı var, ölüm kimseye yakışmıyor!

September 25, 2012

Çocuklu hamile yogası :)

İlk hamilelikte yogaya gidilebilir ama ikincisinde evdeki imkanlar/insanlar değerlendirilir :) 

Yoga kartları daha önce bahsettiğim "My Daddy is a Pretzel" kitabının kartları. Bir kutu içerisinde renklere göre kategorize edilmiş 50 tane kart var. Kartların ön yüzünde hareketi gösteriyor, arka yüzünde aşama aşama nasıl yapılacağını tarif ediyor. Tarifler resimli olduğu için minnaklar tek başlarına da yapabiliyor ki bizim yavru kendi kendine vakit geçirebiliyor bu kartlarla.

Pembe kartlar, partnerle yapılan hareketler; sarılar, oyun kartları; morlar, farklı nefes teknikleri; koyu yeşiller, denge hareketleri gibi... Daha ayrıntılı bilgi için buraya bir tıklayabilirsiniz.

Bir de haftada 2-3 kez kütüphaneden aldığım bir DVD eşliğinde yoga yapıyorum. Onun güzelliği de, her trimesterdan bir kadın var ve yoga pozlarının trimesterlara göre modifiye edilmiş hallerini yapıyorlar. Daha ayrıntılı bilgi için buraya ya da buraya bir tık.