Merhaba,
Bir süredir blog yazılarımı sosyal medyada paylaşamıyordum. Çareyi taşınmakta buldum. Yeni adresim: https://evrenbay.wordpress.com/
Beklerim...
October 1, 2019
December 12, 2018
Ebeveynlik ve Şiddetsiz İletişim
Anne olduğum zaman ağzımdan çıkan cümlelere şaşırıp “Aman allahım! Annemin kehaneti gerçekleşiyor!! Anne olunca anlarsın demişti, gerçekten de anlıyorum: Buradan çıkış yok, alternatif yol yok! Annelik buymuş meğer!” diyerek hayıflandığım çok olmuştur. Ebeveyn kitapları okumaya başlamadan önce, annemin cümlelerini tekrar ettiğimi, içimden annemin çıktığını, anneme dönüştüğümü düşünüyordum. Ama Amerikalı ve Fransız yazarlardan derlediğim şu cümlelere bakınca durumun bu kadar basit olmadığını anladım:
- Annenle böyle konuşma!
- Bana sesini YÜKSELTMEEE!
- Şikayet etmeyi kes artık!
- Diğer ebeveynlerin ne yaptığı umrumda değil! Ben izin vermiyorum! Bitti. Nokta.
- Allahaşkına, kim sokuyor bu düşünceleri kafana?!?
- Ağlamayı kes, yoksa ben sana ağlayacak gerçek bir sebep vereceğim.
- Sabrımı zorluyorsun!
- Tam bir baş belasısın!
- İki yaşında çocuk gibi davranmayı bırak!
- Ne halin varsa gör!
- Neden sen de kardeşin gibi davranamıyorsun?!?
- Mızmızlanmayı kes!
- Arkadaşın kendini köprüden atsa, sen de mi atacaksın?!?
- Kaç kere söyledim sana bunu yapma diye?!? Çok kötü bir çocuksun!
- Eğer bir daha bunu yaparsan...
- Yazıklar olsun, oyuncak için kavga ediyorsunuz. Sürekli didişiyorsunuz!
- Yemin ederim sizin yüzünüzden ülser olacağım.
- Bir gün bana teşekkür edeceksin.
- Çocukların olduğunda anlayacaksın.
Ne yazık ki, bu cümleleri söyleyen yazarların hiçbiriyle annemin ya da onun annesinin herhangi bir bağlantısı olmamış. Hatta, hiçbiri daha önce Türkiye’de bulunmamış ve de Türkiyeli ebeveynler tarafından yetiştirilmemiş. Bu demek oluyor ki beynimizin derinliklerinde kayıtlı olan bu-tarz cümleler yalnızca ailemize ait değil; hatta yalnızca toplumsal bile değil, evrensel ortak hafızaya ait cümleler. Yani işimiz zordan da öte!
Biz ne kadar ‘bu-tarz’ bir insan olmadığımızı düşünsek de, çocuklarımıza sevgi ve saygıyla yaklaşmaya çalışsak da bu cümleler hafızalarımızda kayıtlı duruyor ve 80’lerde ünlü olmuş “Affet Ne Olur Beni” şarkısındaki gibi, bir kızgınlık anında ağzımızdan çıkıyor. Söylediklerimiz doğru değil, gerçek duygularımız değil... Ama işte, o anda ağzımızdan çıkıveriyor. Yoksa gerçekten bir bilgisayar oyunun içinde miyiz? Homo Sapiensleri yöneten kişi, bu replikleri hepimizin beynine yerleştirmiş mesela? Ya da Adem ve Havva hikayesi gerçekmiş, Adem elmayı yiyince Cebrail kızmış: “Neden sen de kardeşin Mikail gibi olamıyorsun! 2 yaşında çocuk gibi davranıyorsun! Kaç kere söyledik sana o elma yasak diye! Cık cık cık.” Ve lanetleyip beynimizin kullanılmadığı düşünülen bitlerine bu cümleleri yazmışlar. O zamandan beri de kuşaktan kuşağa aktarılarak devam etmiş-miş...
Durum her ne ise, farketmez. Önemli olan bundan sonra değişim için neler yapabileceğimiz. Şiddetsiz İletişim diyorlar; şimdilerde herkes bunun eğitimini alıyor, atölyeler düzenleniyor. Ben de katıldım bir eğitime fakat ne yazık ki kitaplarda olduğu gibi kısa bir süre işe yaradı; sonra yine aynı şeyler olmaya devam etti. Gerçi eğitmenimiz söylemişti, bir seferde olmaz, yabancı bir dil öğrenir gibi sürekli çalışmanız gerekir diye. Ben atölyeciliğin salihatı için zannetmiştim ama haklıymış gerçekten. Hatta, az bile söylemiş, yeni bir dil öğrenmekten daha zor; çünkü burada bir de yanlış kaydedilmiş bir şeyi silip üzerine yenisini kaydetme olayı var. Ve bu ilkel beynimizde kayıtlı olduğu için oraya ulaşmak, oradaki verileri değiştirmek epey çaba gerektiriyor.
Şiddetsiz İletişim’e geçmeden önce iletişim’in ne olduğunu anlayalım. Vikipedi, iletişimi, “belirli mesajların kodlanarak bir kanal aracılığıyla bir kaynaktan bir hedefe/alıcıya aktarılması süreci” olarak açıklıyor. “Örneğin bir konuşmacı (kaynak) ortak bir dil aracılığıyla (ör: Türkçe) kodladığı belirli kelimeleri (mesaj/ileti) ses dalgaları ve hava yoluyla (kanal) dinleyiciye/alımlayıcı (hedef) aktarır.”
- Hımm, çocuğum benim eşşek olduğumu düşünüyor. Görme algısında bir problem var demektir. Yarın göz doktorundan bir randevu alayım.
demiyoruz, "çocuğum bana kızmış olmalı" diyoruz. Demek ki çocuğum kızgın olduğunu ifade ederken farklı kelimeler kullanıyor. Yani mesajını kodluyor. Ve biz de bu kodu çözüyoruz. Ona göre, geribildirimde bulunuyoruz. İletişim diyagramımızı güncellersek, aşağıdaki şema Homo Sapiens için daha doğru olacaktır:
Oysa çocuğumuz, “Anne-baba benimle ilgilenmenize ihtiyacım var” dese, hemen şefkatli kollarımızı açıp çocuğumuzu sarıp sarmalayacağız, onu ilgiye ve sevgiye boğacağız. Ama işte o mesaj farklı şekilde kodlanıp gelince tökezliyoruz, yapamıyoruz.
Bir de hiçbir şey yapmadan mesaj iletme durumu var. Bu daha çok ikili ilişkilerde yaşanıyor. Sevgililerden biri, bir sebepten diğerine küsüyor ve hiçbir şey söylemeden diğer sevgilinin bunu anlamasını bekliyor. Bu durum sevgili kişinin sabrına ve kriptografi yeteneğine bağlı olarak bazen günlerce sürebiliyor. Neyse ki ilişkinin o devirlerini geçtik ama genç okuyucular varsa, diyeceğim o ki, yapmayın, etmeyin, karşınızdaki müneccim değil, yazık, o sadece sade bir insan! Sevgiliniz erkekse, neden küstüğünüzü anlaması epey bir zamanını alacaktır, hatta çoğu zaman anlatsanız bile anlayamayacaktır. O yüzden siz mesajınızı hiç kodlamadan direkt iletin ki boş yere acı çekmeyin, vakit kaybetmeyin, yazıktır, günahtır.
Neyse biz konumuza dönecek olursak: neydi? Hah, ebeveyn-çocuk ilişkisi. Çocuktan gelen mesajları çözme başarımız pek parlak olmadığı gibi, bizim çocuğumuza mesaj iletme durumumuz da bazen içler acısı olabiliyor. Örneğin, ben bir yere yetişeceksem ve küçük kızım her zaman olduğu gibi yolda karşısına çıkan her minik şeyle bir dünya kurup, içerisine derinlemesine dalıyorsa, başlıyor bir taraflarım seğirmeye! Ve mesajım ağzımdan şu şekilde kodlanarak çıkıyor:
- Hadi artık, yeter! Sürekli oyalanıyorsun. Çok sorumsuzsun! Senin yüzünden geç kalıyoruz. Çok yavaşsın! Çabuk ol!
Peki çocuğum bu kodu nasıl çözüyor? Muhtemelen “Ben yavaşım, ben sorumsuzum, ben kötüyüm.” diye çözümlüyor.
Ama aslında bizim iletmek istediğimiz asıl mesaj ne?
“Gideceğimiz yere zamanında gitmek benim için önemli. Geç kaldığım zaman telaşlanıyorum.”
Yani bu mesajı kimseyi suçlamadan direkt olarak da söyleyebiliriz ve fakat olmuyor, özellikle stres durumlarında, kaydedilmiş belli cümleler ağzımızdan otomatik olarak çıkıyor.
- Dikkat etsene! Sakar! Ağlayacak bir şey yok ortada! Kaç kere söyledim sana! Angut musun! Çabuk giy şunu!
Şimdi hepimiz çocuklara bu şekilde hitap edilmemesi gerektiğini biliyoruz. Ama dediğim gibi, beynimizin derinliklerinde kayıtlı, evrensel ortak hafızaya ait bu cümleler bazı anlarda pörtleyiveriyor. Ve bunlar kuşaklar boyu aktarılarak devam ediyor.
Peki ne yapabiliriz? Mecbur muyuz bu cümleleri tekrar etmeye?
Tabii ki değiliz. Fakat bilinçli bir çaba harcamadıkça bunları değiştirmemiz mümkün değil. Bu yüzden Şiddetsiz İletişim eğitmenimizin söylediği gibi, bu dili yabancı bir dil öğrenir gibi sürekli çalışmamız gerekiyor. Çünkü bu dil bize yabancı bir dil: Saygı dili.
Şimdi önce geçen yazıda çalıştığımız şeyi tekrar edelim:
Kriz! Çocuk kötü bir şey yaptı! Yalan söyledi ya da birisinin eşyasını izinsiz alıp eve getirdi. Arkadaşına vurdu. Kardeşini ağlattı. Size kötü sözler söyledi. Ödevini yapmadı. Yemeğini fırlattı. Gizlice telefonunuzu alıp yatakta geç saatlere kadar oynadı. Gece söylediği saatte eve gelmedi.
Ve tüm bunlar sizi hüsrana uğrattı, deliye dönmeniz an meselesi. Amanin!!!
Ne yapıyoruz? Hemen ortamdan uzaklaşıp derin nefesler alarak amigdalamızın aklımızı kaçırmasını engelliyoruz. Yoksa büyük pişmanlık duyacağız. Bu yüzden sessiz sakin bir yere kaçıp 20 saniye derin karın nefesleri alarak duygumuzu isimlendiriyoruz: çok sinirliyim, çok endişeliyim, çok kızgınım, çok korkuyorum!
Yeterince sakinleştiysek eğer (bazen 1-2 gün sürebilir bu; o yüzden gerçekten sakinleştiğimize eminsek) geri dönüp çocuğumuzla bu durumu konuşuyoruz. Tabii onun da aynı şekilde sakinleşmiş olması gerekiyor. Çünkü aksi takdirde doğru kodlarla iletişim kurmamız çok zor olacaktır.
Bu aslında en önemli kural: SİNİRLİYKEN ASLA TEPKİ VERME!
Geri kalanları doğru yapmasak bile bunu mutlaka yapmalıyız.
Ama ben gerisini de doğru yapmak istiyorum derseniz bu konuda yazılmış çok iyi kitaplar var: Etkili Anne-Baba Eğitimi ve Şiddetsiz İletişim (küçük çocuğu olanlar için bir de Dramsız Disiplin kitabı).
Etkili Anne-Baba Eğitimi, Dr. Thomas Gordon’un yazdığı, pek çok modern ebeveynlik kitabının öncülü olan, çok iyi çalışılmış bir kitap. Dr. Gordon, çatışma çözme ve etkili iletişim konusunda çok çeşitli programlar geliştirmiş. Burada önerdiği model de demokratik ve katılımcı olması dolayısıyla çocukları da işin içine katıyor ve onların da sorumluluk almasını sağlıyor. Farklı farklı durumlara uygun formüller vermek yerine gerçekten etkili olacak tek bir yöntemi çok güzel bir şekilde öğretiyor.
Etkili Anne-Baba Eğitimi kitabında daha çok, çocuklarımızın gerçek ihtiyaçlarını nasıl ortaya çıkaracağımızı ve birlikte nasıl çözüm bulacağımızı öğrenirken, Şiddetsiz İletişim kitabında daha çok kendi istek ve ihtiyaçlarımızı karşımızdaki insana nasıl düzgün bir şekilde ileteceğimizi öğreniyoruz. İki kitabı da şiddet-siz bir şekilde tavsiye ediyorum. Alır okursanız çok iyi olur :)
Sonuca giden yol
Şimdi bunları okudunuz ve her şey çok güzel olacak sanıyorsunuz ama maalesef yanılıyorsunuz. Öyle kolay olsaydı, 10 yıl sonra burada oturmuş, hâlâ bu konularla ilgili yazıyor olmazdım. Bunları düzeltmek için yine beyinle ilgili birtakım şeyleri bilmek gerekiyor. Bu yüzden sizin için araştırdım, yabancı dil öğreniminde en etkili yöntemleri buldum.
Şaka şaka :) Çok uzattım, farkındayım. O yüzden, pratikte ne yaptığımı anlatıp bitiriyorum hemen. 3 sene önce yapmıştım bu çalışmayı. Büyük kızım 7, küçük 3 yaşındayken, “Script Kartları” adını verdiğim bir dizi kart hazırladım. Her gün karşılaştığımız senaryolar için söylenebilecek replikleri not ettim ve bunları her gün tekrar ettim:
Şimdi mesela, üstlerine bir şey döküldüğünde onlar söylüyorlar: “Olsun, yıkarız geçer.” Ailecek otomatik bir tepkiyi değiştirmeyi başardık, hatta belki gelecek kuşaklar da çocuklar üstlerine bir şey döktüğü zaman: “Dikkat etsene! Sakar mısın!” gibi şeyler söylemeyecek.
Artık bu tarz konularda sorun yaşamıyoruz. Hiç sorun yaşamıyoruz demeyi isterdim ama tabii ki böyle bir dünya yok. Çocuklar büyüdükçe yeni senaryolar ortaya çıkıyor. Ve bu senaryoların içerisinde benim daha önce duymadığım yeni cümleler ağzımdan çıkıyor. Böyle durumlar olduğunda bir yere not ediyorum, çünkü biliyorum ki tekrarlayacak.
O yüzden önerim, şu andan itibaren sizi nelerin tetiklediğini bir yere not edin. Muhtemelen bir patern çıkacaktır. Eğer Quantum Leap (Zamanın Ötesinde) dizisinin başkahramanı gibi bir hayatınız yoksa aynı senaryo tekrar edecektir. “Kaç kere söyledim sana!” cümlesinin evrensel olarak bir klasik haline gelmesi de işte bu sebeptendir. O yüzden bu klasiği yaşamaya başladığınızı fark ettiğiniz anda, bu durumu not edip kitaplardan alternatif olarak nasıl çözebileceğinizi öğrenip senaryoyu baştan yazabilir ve bu şekilde mutlu sona ulaşabilirsiniz.
Misal bizim en son başımıza gelen olay, ikinci kez tekrar edince, bir kenara not aldım. Belki basit bir olay ancak beni rahatsız etti: Büyük kızım iki haftadır beden eğitimi dersinin olduğu gün okula ısrarla kalın kar botlarıyla gitmek istiyordu --ben de ısrarla gitmemesini. Spor ayakkabı giydirme konusunda savaş veriyordum ve tabii ki ben kazanıyordum --ama nefretini!
Aslında, biliyordum ki “ergenler, ebeveynlerine değil, onların gücüne isyan ederler.” Biliyordum ki “ebeveynler, güç ve otoritelerini kullanarak çocuğu bir şey yapmaya her zorlayışlarında, onun kendini denetleme ve sorumluluk edinmeyi öğrenme şansını elinden alırlar.” Biliyordum ki “insanlar alınmasında katkıları olan kararları uygulamaya, kendilerine zorla kabul ettirilen kararları uygulamaktan daha istekli olurlar.” Ve biliyordum ki “ebeveyn ve çocuk bir çatışmayı birlikte çözünce derin bir sevgi ve şefkat duygusu yaşarlar.” Ancak bilmek o anki durumu çözmeye yetmiyordu.
O yüzden ne yaptım? Bu durumu bir kenara yazdım. Ve bir daha bu durum yaşandığında senaryoda neyi değiştirebileceğime baktım. Tabii ki kendi repliğimi :)
ANNE: Bugün beden eğitimi dersin var.
ÇOCUK: Olsun ben botlarımı giyeceğim.
ANNE: Burada bir çatışmamız var. Sen kar botlarını giymek istiyorsun ama ben kar botların çok ağır olduğu için ayağını inciteceksin diye endişeleniyorum ve daha rahat hareket imkanı vereceği için spor ayakkabılarını giymeni istiyorum. İkimizin de kabul edebileceği bir çözüm düşünebilir misin?
ÇOCUK: Buldum. Spor ayakkabılarımı çantamda götürürüm, beden eğitimi dersinde rahatsız olursam giyerim.
ANNE: Hay ben Yöntem III’ün gözünü seveyim :)
Gerisi Thomas Gordon’un Etkili Anne-Baba Eğitimi ve Marshall B. Rosenberg'in Şiddetsiz İletişim kitaplarında…
November 27, 2018
MoMster / (M)amigdala
Ç.S. (Çocuktan Sonra) 10 yılda okuduğum ebeveyn kitabı sayısı 50'ye yaklaşmıştır herhalde. Bilen bilir, ÖYS’nin icadından sonra dünyaya gelen kuşaklar, bir şeyleri yaşayarak değil kitaplardan okuyarak öğrenir. Bu yüzden, ben de, çözemediğim durumlar olduğunda, hemen kitaplara yönelirim. Ama bu kadar kitap okumama rağmen, hâlâ bazı şeylerde çok zorlanıyorum! Özellikle de çocuklar kuyruğuma bastığında. O zaman içimden bir MoMster çıkıyor ve hiddetiyle adeta ortalığı ateşe veriyor. Bu canavarı ben bile tanıyamıyorum. Bir alev dalgasıyla içimden fırlıyor ve kasırga etkisi yaratarak hem etrafımı hem beni harap ve bitap düşürüyor. Üstelik ortada pek de önemli şeyler yokken oluyor bunlar.
Mesela, geçen hafta ailece tatile gittik. Gitmeden önce en favori ebeveynlik kitabım Dramsız Disiplin’de altını çizdiğim yerleri tekrar ettim. Çünkü bilen bilir, yine en çok ÖYS mağduru kuşaklar bilir, başka bir öğrenme metodu da tekrardır. Aslında öğrenme değil de ezberleme desek daha doğru olur. Bütün okul hayatımız boyunca belli tarihleri her sene görerek ezberleriz. Tarih dersinin tarih ezberlemek olduğunu düşünen bir eğitim sisteminde asdfksjdfila jdsfjjadsjjjff!!! Neyse şimdi burada eğitim sistemi eleştirisine girmeyeyim --anladınız siz onu! İşte bu geçmişten gelen alışkanlıkla kitapta altını çizdiğim yerleri tekrar ettim. Çünkü o kitaptan sonra epey değişiklik olmuştu. Her şey çok güzel gidiyordu; hiç öfkelenmiyor, hemen bağlantı kuruyordum; çocukların penceresinden bakıyor, yargılamıyordum; meraklı sorular soruyor, çocuklarımı ve eşimi sürekli şaşırtıyordum. İçime kitap kaçmıştı, her şey fevkalade ve harikuladeydi. Koca kişisi bile bu değişim karşısında hayrete düşmüş, “Karıma ne yaptın?! Sen kimsin?!" demeye başlamıştı. Adeta bulutların üzerinde uçuyordum. Ama işte fazla yükselmiş olmalıyım ki düşüşüm de biraz acılı oldu.
“Rek” dönemi geldi çattı. “Rek” nedir diyeceksiniz. Bizim ufaklık da sormuştu:
- Anne rek büyüyünce mi olunuyor?
- "Rek" ne tatlım?
- Hani sinirli oluyosun, başkalarına kızıyosun ya…
- ?!?!?!?
Evet, küçücük çocuk bile öğrendi kadınların çilesi PMS’i…
Aslında çocukların hiçbir suçu yoktu bu olayda. Duşu açmışlar (evet biraz fazla açmışlar, çocuk onlar) ve banyoyu su basmıştı. Yapılacak şey basitti: Duşu kapatıp banyodaki suları hep birlikte birer havluyla çekip sıkmak ve bunu yerlerdeki su bitene kadar tekrar etmek ↩
Fakat işte olmadı, benim sigortalar attı ve yine o MoMster içimden fırladı! Bağırdı, çağırdı; hiddetiyle bedenimi ateşe verdi, çocukları korkuya buladı. O kadar gözü dönmüştü ki duşu kapatmak bile sonradan aklına geldi. Fırtına dindikten sonra da klasik döngü yine başladı: pişmanlık-özür-derin üzüntü, pişmanlık-özür-derin üzüntü…
Tatilden dönünce hemen yine kitaba koştum, ters giden şeyi aradım ama bulamadım. Ve şunu farkettim: bu kadar çok ebeveynlik ve iletişim kitabı okuyorum ama bu konuyu çözemiyorum. Tamam, bir süre başarılı oluyorum ama sonra tekrar aynı şeyler olmaya devam ediyor ve ben içimdeki canavardan kurtulamıyorum. Dışarıda çok iyi saklıyorum, evet, herkesler beni melek sanıyor. Bazen zıvanadan çıktığımı söylediğimde herkes şaşırıyor. Ama gelin görün ki, evin içinde saklamayı beceremiyorum, kuyruğum dışarıda kalıyor, basılınca da işte o kısır döngü:
Yine aynı şey olunca ve güvendiğim kitaplara yaşlar yağınca, nihayet sorgulamaya karar verdim ve en sonunda (Ç.S. 10.yılda!) farkettim ki kitaplar davranışı değiştirmede etkili olmuyor. Yani “Bir gün bir kitap okudum ve hayatım değişti” cümlesi sadece bir kitap cümlesi. Ve aslında bu çok normal.
Okuduğumuz tüm kitapları ve izlediğimiz tüm filmleri hatırlasaydık eğer, hafızamızda yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz bilgilere yer kalmazdı. Hatırlama hastalığı diye bir şey var mesela: Hipertimezi. Bu insanlar yaşadıkları her günü ayrıntılarıyla hatırlıyorlar. Geri kalan bizler içinse beynimiz aynı zamanda bir unutma merkezi. Belleğimiz öğrendiği bilgileri, eskilerini silerek kaydediyor ve 20 yaşından sonra da hücreler yavaş yavaş ölmeye başlıyor (1). Bu açıdan düşününce eğitim sistemimiz o kadar da kötü değilmiş aslında. Beynimizde gereksiz o kadar bellek biti açılınca 20 yaşından sonra feda edebileceğimiz alanımız da fazla oluyor. İşte sonra 40 yaşında gelip burada uzata uzata yazabiliyorsunuz.
Velhasılıkelam, 10 yıl sonunda 40 küsur ebeveynlik kitabıyla öğrendiğim şu oldu: Kitaba inanma, kitapsız kalma! Yani davranış değişikliği için kitaplardan medet umma. Hoş, bu yazdıklarımın hemen hepsini kitaplardan öğrendim ya, işte dediğim gibi siz yine de kitapsız kalmayın. Ama şunu kabul edin ki davranış değişikliği için çok daha etkili yöntemler gerekiyor. Fakat önce beynimizi tanımak, nasıl işlediğini bilmek gerekiyor.
Şimdi, hemen her anne-babanın her zaman karşılaştığı klasik bir senaryoyla başlayalım:
O kadar uğraştınız, pişirdiniz, sırf çocuğunuza yedirebilmek için taa nerelerden getirttiniz. Sunum da tamam. Oh, mis! Fakat o da ne!? Çocuğunuz sofraya oturup sizin binbir özenle hazırladığınız, o süperbesinlerle dolu, güzelim yemeğe baktı ve “Iııyyy, ben bunu yemiyceeem!" dedi.
Sonra ne mi oldu? Tabii kontak attı! O tabağı alıp çocuğunuzun burnunu tıkayarak ağzına aktarmaya başladınız ya da iyi ihtimalle bağırıp çağırıp yemesi için tehditler savurmaya: “O yemeği yemezsen başka yemek yok, dondurma yok, üzerine de 3 ay ekran yok!"
Evet biraz abartı olduğunu siz de farkettiniz. Üstelik evde dondurma bile yok, ama yapacak bir şey yok; istemsiz olarak söyleniyor bunlar. Kimin cümleleri, ağzınızdan nasıl çıkıyor bilmiyorsunuz. Şaşırdınız, çünkü bunlar normal hayatta kullandığınız cümleler değil.
Tanıştırayım: Otomatik pilotunuz Amigdala (anneler için mamigdala olabilir:)
Beynimizin orta temporal lobunun derinlerinde bulunan, hafıza, karar verme ve duygusal tepkilerimizden sorumlu olan badem şeklindeki şu küçük kırmızı bölgeler.
Beynimizin orta temporal lobunun derinlerinde bulunan, hafıza, karar verme ve duygusal tepkilerimizden sorumlu olan badem şeklindeki şu küçük kırmızı bölgeler.
Belki kendimizden daha güçlü biriyle karşı karşıya geldiğimizde kaçmayı ya da donmayı tercih ediyor olabilir amigdalamız ama kendimizden daha küçük biriyle muhtemelen savaşmayı tercih ediyordur. Mesela bizim çocuklar ben savaş modundayken donakalıyorlar. İşte bu tepkileri değiştirmek için benim gibi çılgınca ebeveynlik kitabı okumanıza gerek yok (okuyucu sana söylüyorum, beynim sen anla).
Evet mutlaka okumak gerekiyor. Hatta bence Etkili Anne Baba Eğitimi, Dramsız Disiplin ve Engellenmemiş Kızlar kitapları, çocuklar büyüyene kadar her zaman başvurabileceğiniz referans kitapları olarak baş ucunuzda durmalı. Ama eğer sizin de amigdalanız stres durumlarında “Savaş!” diyorsa, önce bunu düzeltmek gerekiyor. Benimki mesela o kadar savaşçı ki (bir tarafım Karadenizli bir tarafım Doğulu olduğundan mıdır nedir) iki kez dayak yemenin eşiğinden döndüm. Karşımdaki koca adamları 2-3 kişinin zor tuttuğu durumlar yaşadım. Oysa yapılması gereken ilk şey, amigdalanızın bir korsan gibi aklınızı kaçırdığının (amygdala hijack) farkına varmak!
Normalde dışarıdan gelen veriler önce beynimizin talamus kısmına (düşünen beyine) gidiyor. Ancak bundan milisaniyeler önce amigdalamız bu veri girdilerini değerlendiriyor. Eğer bir durumu tehdit olarak algılarsa devreye giriyor. Ani bir karar veriyor ve şu 3 tepkiden birini uygulamaya başlıyor: Savaş, Kaç ya da Don.
Amigdalamız dümeni devraldıktan sonra sonra yapacak bir şey yok. Çünkü amigdala mümkün olan en hızlı şekilde reaksiyon göstermek (savaşmak, kaçmak ya da donmak) için düşünerek hareket eden beyni (yani neokorteksi) devre dışı bırakıyor. Hani, bir elektrik devresinde karşıt uçlar birbirine dokunduğu zaman kontak atar ve elektrik akımı kesilir ya, işte bunda da benzer bir durum yaşanıyor; kontağımız attığında, yani amigdalamız devraldığında, rasyonel düşünmemiz de kesiliyor (2).
Ve bunun, ne yazık ki, çok kötü, çok çok kötü sonuçları olabiliyor: ekstrem durumlarda cinnet geçirip cana kıyanlar, kıskançlık krizi ile eşlerine şiddet uygulayanlar, trafikte birbirine ciddi zarar verenler; çocuğunu döven anne-babalar, en iyi ihtimalle bağırıp çağırmalar. Yani her türlü çok kötü tepkiler, çok kötü sonuçlar!
O yüzden yapılacak en iyi davranış amigdalanın devralmasına izin vermemek olacaktır. Peki bu nasıl mümkün olacak? Yani rasyonel beyinden milisaniyeler önce devreye giren bir amigdalamız var. Bilinçli beyinle bağlantıyı da kesti mi, bittiğinizin resmi: Donakalmış bir çocuk ve karşısında bas bas bağıran bir anne!
Neyse ki amigdalamız devreye girerken bazı sinyaller gönderiyor. Çok hızlı bir şekilde kaçabilmek ya da savaşabilmek için adrenalin salgılanmaya başlıyor ve sonuç olarak kalp atışları ve solunum hızlanıyor, kan basıncı artıyor, göğüste yanma hissi ya da mide bulantısı oluyor. Stres hormonu kortizol salgılanıyor ve işte o malum kriz tepkileriniz başlıyor.
Neyse ki bu döngüye girmeden yapılacak şeyler var. Ne yazık ki bunları hemen ilk saniyelerde uygulamak gerekiyor, çünkü otomatik pilotunuz amigdala dümeni bir kere devraldı mı bazen saatlerce rasyonel düşünceye geri dönülemiyor.
O yüzden, bu bedensel işaretler gelmeye başladığı anda ya da stres durumunuzun çok yüksek olduğunu ve her an patlamak üzere olduğunuzu anladığınız anda derin karın nefesleri almak işe yarıyor. 20 saniye derin nefesler alarak amigdalanın stres tepkisi vermesini önleyebiliyorsunuz. Ayrıca yapabiliyorsanız ortamdan uzaklaşıp açık havada derin nefesler alarak yürüyüş yapmak çok iyi geliyor.
Amigdalanızın aklınızı kaçırmasını engellemenin bir başka yolu da duygularınızı isimlendirmek: “Şu anda çok sinirliyim, çok endişeliyim, çok kızgınım, çok korkuyorum!” gibi.
Yapılan bir çalışmada katılımcılara, sinirli ya da korkmuş bir yüz fotoğrafı gösterilmiş ve amigdalalarındaki faaliyetlerin arttığı gözlenmiş. Aslında izleyici fotoğrafta ne gördüğünün farkında olmayacak kadar kısa bir süreliğine baksa bile subliminal, içgüdüsel, duygusal bir cevap amigdalalnın ateşlenip akitfileşmesine neden oluyormuş. Fakat etkileyici olan kısmı, izleyicilerden resimdeki duyguyu tanımlamaları istendiğinde, bunu korku ya da öfke olarak adlandırdıklarında amigdalanın hemen daha az aktif olması olmuş (3). Yani duygularımızı isimlendirdiğimizde öfke ve korku seviyemiz azalıyor.
Tabii başka bir yolu da bunun olmasını baştan engellemek. Amigdalanız genellikle yorgun, aç veya stresli olduğunuzda ateşlenmeye daha müsait oluyor. Ayrıca alkol ya da diğer bağımlılık yapan maddeler de prefrontal korteksi yani düşünen beyni baskılayarak amigdalanın ön plana çıkmasına sebep oluyor (4). Benzer şekilde PMS döneminde azalan progesteron seviyesi de amigdalanın daha kolay ateşlenmesine zemin hazırlıyor (5).
O yüzden ne yapacağız? Öncelikle farkında olacağız. Sinirliysek ya da yorgunsak, bunu baştan söyleyeceğiz. Son ana kadar sabredip, toleranslı davranmaya çalışıp, sınırlarımızın aşılmasını beklemeyeceğiz.
“Bugün biraz yorgunum ya da kendimi iyi hissetmiyorum” diyerek açıklama yapacağız. Bu çok çok önemli çünkü insanların beyninde ayna özelliği çok yüksek olduğu için karşınızdakiler sizin ruh halinizden etkileniyor (6). Tabii siz de karşınızdakilerin hâletiruhiyesinden.
Mesela çocuklar, özellikle de küçük çocuklar daha çok alt beyinle hareket ettikleri için onların amigdalası bir kıvılcımla ateşlendiğinde sizinki de ateşlenmeye daha çok müsait oluyor. Bunun farkında olursanız, kendi amigdalanızı daha iyi kontrol edebilirsiniz (7).
Bu yüzden karşımızdakini sakinleştirmek için onun duygularını da isimlendirmek gerekiyor. Yani diyelim çocuğunuz yorgun, acıkmış ve bunları henüz ifade edemediği için mızmızlıkta sınır tanımıyor. Hemen ne yapıyoruz?
- Aaa yeter artık mız mız mız mız! Bendeki de kafa! Derhal sus, yoksa ben seni susturmasını bilirim!
demiyoruz, sabırlı bir şekilde çocuğumuzun duygularını isimlendirip ihtiyaçlarını karşılıyoruz.
Son olarak, hiç olmaması için sınırlar ve rutinler çok önemli. Yalnızca çocuğunuz için değil kendiniz için de! Neden aile faciaları en çok tatillerde çıkar bir düşünün. Sınırlar birbirine geçer, rutinler uygulanmaz, genelde aşırı uyaran dolu bir ortam olur. E buna hangi amigdala dayanır!
O yüzden rutinlerimizden mümkün olduğunca vazgeçmemek önemli. Günlük rutinimize sakinleştirici, stresimizi azaltıcı birtakım aktiviteler eklemek de önemli. Yoga ve meditasyon tabii ki şart. Şaka şaka! Merak etmeyin onlar olmadan da sakin ve huzurlu olabilirsiniz (tabii bunları yapmak bedensel farkındalığınızı artırmak için gerçekten çok faydalı, ben YouTube'da şu kanalı seviyorum: Five Parks Yoga). Gün ışığı eşliğinde yürüyüş yapmak, çocuğunuza sarılmak (en az 20 saniye sıkı sıkı), bir arkadaşınızla ya da eşinizle konuşmak, ten teması kurmak, iyi uyumak, sevdiğiniz işleri yapmak, müzik dinlemek, kitap okumak ve mutlaka üretmek --ne olursa! İster bir yemek, ister bir makine, isterseniz şarkı, yazı, elişi, resim,... İlle sanat, ille zanaat. Büyük düşünüp yılmayın, basit şeyler yeterinden fazla olacaktır. Çocuğunuzla yan yana bir masada basit bir resim yapabilir ya da birlikte basit bir yemek hazırlayabilirsiniz. Ellerle üretmek insan ruhuna çok iyi gelen bir şey. Bir diğeri sosyalleşme, bir diğeri de hareket. Sadece bunları bile yapsanız amigdalanız bayram eder. Tabii en yakınınızdakiler de.
Toparlayacak olursak, davranışları değiştirmek ne yazık ki kitaplardan ezber cümleler okuyarak mümkün olmuyor! Eğer sizin amigdalanız da benim gibi stres durumlarında “Savaş!” tepkisi veriyorsa ve bu hiç hoşunuza gitmiyorsa başlangıçta sadece verdiğiniz tepkiyi değiştirmeye odaklanın. Bırakın en doğru cümleler mükemmel annelere kalsın. Mükemmel iyinin düşmanıdır klişesini de yazdıktan sonra neler yapacağımızı tekrar edelim.
Unutmayın şu an için hedefimiz 'en iyi' cümleyi kurmak, çocuğumuza 'en doğru' şekilde davranmak (aferin yerine tanımlayıcı övgü kullanmak, etkin dinleme yapmak, vs. :) değil. Hatta bir şey söylememize bile gerek yok. Tek yapmamız gereken şey, ilk etapta otomatik pilotumuzun devralmasına izin vermemek. Bunun için de yapılması gereken ilk şey “amigdala hijack”in, yani amigdalanın aklımızı kaçırmaya çalıştığının farkına varmak:
- Hızlanan kalp atışları, soluk alıp vermede değişiklik, göğüste yanma hissi, mide bulantısı gibi.
Bunu fark eder etmez, mümkünse ortamdan uzaklaşıp derin nefesler almak ve duygularımızı isimlendirmek çok önemli.
Bir adım öncesini farkedebilirsek, mesela sinirlerimizin giderek gerildiği ve karşımızdakini duymayı bıraktığımız anı; işte o zaman imkanımız varsa çıkıp yürüyüş yapmak çok iyi geliyor. Yoksa, duygularımızı isimlendirip mola istemek ve bir süre yalnız kalıp derin nefesler alarak sakinleşmek önemli.
Bunu fark eder etmez, mümkünse ortamdan uzaklaşıp derin nefesler almak ve duygularımızı isimlendirmek çok önemli.
Bir adım öncesini farkedebilirsek, mesela sinirlerimizin giderek gerildiği ve karşımızdakini duymayı bıraktığımız anı; işte o zaman imkanımız varsa çıkıp yürüyüş yapmak çok iyi geliyor. Yoksa, duygularımızı isimlendirip mola istemek ve bir süre yalnız kalıp derin nefesler alarak sakinleşmek önemli.
O zaman, son olarak tekrar edelim (tekrar yöntemini biraz fazla benimsemişim sanırım :)
1. İlk hedefimiz: Farkındalık.
2. İkincisi de MoMster'ların dışarı çıkmasını engellemek (derin nefes & duygularımızı isimlendirme).
Ya da sizin bunu engellemek için bulduğunuz yöntemler varsa, yorumlarda yazarsanız ne güzel olur.
Yazının devamı: Ebeveynlik ve Şiddetsiz İletişim
1. İlk hedefimiz: Farkındalık.
2. İkincisi de MoMster'ların dışarı çıkmasını engellemek (derin nefes & duygularımızı isimlendirme).
Ya da sizin bunu engellemek için bulduğunuz yöntemler varsa, yorumlarda yazarsanız ne güzel olur.
Yazının devamı: Ebeveynlik ve Şiddetsiz İletişim
Referanslar:
1. Hatırlamak ve Unutmak Hakkında 10 Şey / Oktay Volkan Alkaya: http://www.radikal.com.tr/radikalist/hatirlamak-ve-unutmak-hakkinda-10-sey-1216603/
2. Ani Duygusal Atakların Sebebi Amigdala Kaçağını Nasıl Yönetiriz? / Betül Yergök: http://www.milliyet.com.tr/ani-duygusal-ataklarin-sebebi-amigdala-kacagini-nasil-yonetiriz--pembenar-yazardetay-iliskiler-2731449/
3. Modulating emotional responses: effects of a neocortical network on the limbic system: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/10683827
4. Alcohol and the Prefrontal Cortex: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3593065/
5. Your brain on PMS is like your brain on alcohol and depressants https://qz.com/847871/this-is-what-happens-to-womens-brains-when-theyre-having-pms/
6. Social: Why Our Brains Are Wired to Connect / Matthew D. Lieberman, Ph.D.
7. Dramsız Disiplin / Dr. Daniel J. Siegel & Dr. Tina Payne Bryson
7. Dramsız Disiplin / Dr. Daniel J. Siegel & Dr. Tina Payne Bryson
March 22, 2018
Tuvalet İletişimi Kitabı Çıktı!!!
Bundan 5,5 yıl önce Bahar doğduğu zaman altını kirletmeyi sevmeyen bir bebek olduğunu anlayınca mecburen araştırma yapmaya başlamış ve "tuvalet iletişimi" terimi ile karşılaşmıştım. Kim derdi ki bir gün bu konuda bir kitap yazacağım!
Şimdi biraz başa saralım ve bundan tam 5 yıl öncesine gidelim. Bahar'la tuvalet iletişimi kurarken yaşadığım inanılmaz deneyimleri paylaşmak ve diğer annelerle birbirimize destek olmak için bir facebook grubu kurmuştum. O zaman, bu konu ile ilgili Türkiye'de yayımlanan tek kitap Bezsiz Bebek kitabı idi. Sonra bu kitabın baskısı tükendi. Yıllar içerisinde grupta sürekli kitap soranlar oldu. Bezsiz Bebek kitabının yayınevi ile bağlantıya geçtik, ancak ne yazık ki tekrar basmadılar. İş başa düşünce oturdum tüm bezsiz bebek ve tuvalet iletişimi kitaplarını yeni baştan okudum, Pubmed’de bu konuyla ilgili yayımlanan makaleleri taradım, Freud’un orijinal makalelerine kadar buldum, okudum. Sonra yazdım, kendi deneyimlerimi yazdım ve üstüne grupta paylaşım yapan annelerin deneyimlerini ekledim. Ve sonunda kitabımız çıktı.
Tüm kitapçılarda ve online kitabevlerinde bulabilirsiniz. Yapımda ve yayımda emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler!
Kitabı buradan sipariş verebilir, tadımlık bir bölüm okuyabilirsiniz: https://kitap.kuraldisi.com/kitap-yayin/kitap/aile-cocuk/tuvalet-iletisimi/
Kitap Hakkında:
Bu kitap, kendini kirletmeme içgüdüsü ile dünyaya gelen bebeklerin tuvalet ihtiyacını anlamak ve buna cevap vermeyi öğrenmek için hazırlanmış bir rehberdir. Sanılanın aksine, bebeğiniz doğumdan itibaren sizinle konuşur; karnının acıktığını, uykusunun geldiğini, tuvalet ihtiyacı olduğunu çeşitli sesler çıkararak ve beden dili ile size iletir. Bu iletiyi almak ve bunu karşılıklı bir iletişime çevirmek için bebeklerin değil ebeveynlerin eğitilmesi gerekir.
Bu kitapta, bebeğinizle tuvalet iletişimi kurmanız için gerekli olan hem teorik hem pratik bilgiler sunulmuştur. Tuvalet İletişimi sayesinde;
- Bebeğinizi tuvalete doğal bir şekilde alıştırır ve modern tuvalet eğitiminin getirdiği zorluklarla mücadele etmek zorunda kalmazsınız.
- Tek-kullanımlık bezleri tercih etseniz bile, çok daha az sayıda beze çok daha kısa süre ihtiyaç duyacağınız için doğaya yaptığınız olumsuz etki çok az olur. Hem daha az tüketerek hem de daha az kirleterek bebeğinizin ve dünyamızın geleceği için büyük bir katkı sağlarsınız.
- En önemlisi, ihtiyaçlarının anlaşıldığını gören bebeğiniz daha mutlu ve daha huzurlu olur.
Kitabı buradan sipariş verebilir, tadımlık bir bölüm okuyabilirsiniz: https://kitap.kuraldisi.com/kitap-yayin/kitap/aile-cocuk/tuvalet-iletisimi/
February 18, 2018
Yaşa Göre Kitap Seçimi
(Babamın web sitesi için hazırlamıştım, burada da paylaşmak istedim)
Çocuğunuzla birlikte kitap okuma alışkanlığı kazanmak için hiçbir zaman erken ya da geç değildir. Doğduğu günden itibaren ona kitap okumaya başlayabilirsiniz. İlk yılları kaçırdıysanız da önemli değil; hemen, şu anda bu alışkanlığı birlikte, keyifle oluşturabilirsiniz. Kitaplar sayesinde çocuğunuz çok şey öğrenecektir ama en güzeli birlikte güzel bir anı paylaşmak, farklı maceralara yelken açmak ve bu şekilde daha da yakınlaşmak olacaktır. Bunun dışında;
Kapakçıklı Kitaplar:
Bu dönemde bebekler ce-ee oynamaya bayılırlar. Defalarca bıkmadan o tanıdık yüzü görmek için örtüyü ya da ellerinizi çekerler. Bu kapakçıklı kitaplar da onlar için bir nevi ce-ee oyununa benzer. Bıkmadan usanmadan kapakçıkları kaldırır, saklanan resmi bulunca her defasında aynı coşkuyla sevinirler. Julia Donaldson'ın kafiyeli metninleri ile daha da zevkli hale gelen Meşe Palamudu Ormanı'ndan Masallar serisi bu yaş grubu için çok eğlenceli olacaktır.
Delikli Kitaplar
İşaret etmeyi, parmaklarını bir yere sokmayı seven çocuklar için Pötikare Yayınlarından çıkan delikli kitaplar serisi çok iyi hazırlanmış. "Senin Sesin Hangisi?" kitabında değişik hayvanların seslerini çıkarırken birlikte eğlenebilir, "Dönen Tekerlekler" kitabında farklı tekerlekli taşıtları tanıyabilirsiniz.
Bir başka önemli delikli kitap da Eric Carle'ın "Aç Tırtıl"ıdır. Bu kitap 1969 yılında yayımlanmış, 30'dan fazla dile çevrilmiş ve bir klasik haline gelmiştir. Hem sanatsal hem eğitici değeri yüksek, hem de oldukça eğlenceli bir kitaptır.

Müzikli kitaplar İş Bankası Yayınlarından Orman Orkestrası serisi meraklı parmaklar için çok iyi tasarlanmış bir seridir. Kaotik duyulan dijital müzikli kitaplardan farklı olarak bir bütünü oluşturan enstrümanların sesleri 1 yaş çocuklarının algılayabileceği derecede basit bir şekilde ayrı ayrı kaydedilmiş. En sonunda tüm enstrümanları birlikte bir orkestra olarak dinleme seçeneği parçaların bir araya geldiğinde bir bütünü oluşturmasını, güzel bir uyum yakalamasını gösteriyor.
Rutin/Ritüel Kitapları 1 yaşından sonra bebeğiniz artık rutinleri öğrenmeye başlar. Siz "Dışarı çıkıyoruz" dediğinizde ayakkabılarını ve ceketini getirir, "yemek zamanı" dediğinizde sandalyesine doğru gider. Bu yüzden bu dönemde oluşturmak istediğiniz rutinleri/ritüelleri kitaplarla destekleyebilirsiniz. Genellikle uyku rutinlerinin resmedildiği kitaplar ebeveynler tarafından daha çok tercih edilir ve fakat siz önem verdiğiniz diğer rutin ve ritüellerle ilgili kitapları da bu dönemde tercih edebilirsiniz. Uyku rutini için kitap önerisi: Ayıcıkların Uyku Vakti / Georgie Birkett
Tekerlemelere meraklı, değişik sesler çıkarmayı seven, her tür duygusunu coşkuyla yaşayan bu yaş grubu çocukları için Tülin Kozikoğlu'nun yazdığı ve Sedat Girgin'in resimlediği "Leyla Fonten" serisi de çok eğlencelidir.
4 yaşına geldiklerinde çocuklar artık daha kompleks metinli cümleleri anlayabilir, hayal dünyasına dalıp arkadaşlarıyla birlikte canlandırma oyunları oynayabilirler. Bu yaş grubunun bir özelliği de çok fazla soru sormalarıdır. 4 yaşında günde 400 soru sorma kapasiteleri vardır. Yaş ilerledikçe soru sayısı da azalır. Ama 4 yaş grubu soruları, her zaman cevap almak için değil, kendi düşüncesini geliştirmek için de sorar. O yüzden her sorduğu soruya ciddi bir yanıt vermeniz gerekmez. Hatta bu şekilde cevap vererek onun felsefi düşünme yeteneğini engellemiş olursunuz. O yüzden bu yaş grubu soru soruyor diye hemen gidip düz bilgi içeren kitaplar almak iyi olmayacaktır. Daha çok soru sormasını ve "Bu konuda sen ne düşünüyorsun?" diyerek kendisinin yanıt vermesini teşvik edebilirsiniz. Bu yaş grubu için en güzel kitaplar hayal dünyasında yolculuğa çıkan, farklı maceralara yelken açan kitaplar olacaktır.
Bebeğinizin ilk yıllarında pratik bebek bakımı konularında yardım almak için:
Çocuğunuzla birlikte kitap okuma alışkanlığı kazanmak için hiçbir zaman erken ya da geç değildir. Doğduğu günden itibaren ona kitap okumaya başlayabilirsiniz. İlk yılları kaçırdıysanız da önemli değil; hemen, şu anda bu alışkanlığı birlikte, keyifle oluşturabilirsiniz. Kitaplar sayesinde çocuğunuz çok şey öğrenecektir ama en güzeli birlikte güzel bir anı paylaşmak, farklı maceralara yelken açmak ve bu şekilde daha da yakınlaşmak olacaktır. Bunun dışında;
- Kitaplar çocuğunuzun farklı canlıları, farklı hayatları, farklı yerleri tanımasına yardımcı olur, ufkunu genişletir.
- Kitaplar çocuğunuzun merakını uyandırır, hayal gücünü genişletir.
- Kitaplar sayesinde çocuğunuzun kelime haznesi genişler, dil kullanma becerisi artar.
- Yapılan araştırmalar gösteriyor ki kitaplar yalnızca dil becerisi değil entelektüel gelişimi ve matematik becerisini de artırır.
- Kitaplar çocuğunuzda yazı farkındalığı oluşturur ve vakti geldiğinde zorlanmadan okumaya başlar.
- Kitap okumayı aile rutininizin bir parçası haline getirirseniz, çocuğunuz kitap okumanın bir ödev ya da görev olarak değil sevilecek eğlenceli bir aktivite olarak görecektir.
0-1 Yaş Bebek Kitapları
Bu dönemde bebekler her şeyi elleriyle ve ağızlarıyla tanımak isterler. Dolayısıyla bebeğinizin eline vereceğiniz kitapların dokunma duyusuna hitap etmesi önemlidir. Bir de görme yetileri gelişme aşamasında olduğu için karışık illüstrasyonlar yerine bir sayfada tek bir objenin resminin olduğu kitaplar tercih edilebilir. Bu dönemde kitap seçerken önemli bir kriter de bebeğiniz ağzına götürdüğünde parçalanmamasıdır. Bu yüzden, bu dönemde bebekler için özel üretilmiş karton ya da bez kitapları tercih edebilirsiniz. Bu yaş grubu için kitap önerileri:- Pearson Yayınlarının hazırladığı "Bebek Dokun ve Hisset", "Bebek Dokun Öğren" serileri
- Doğan Egmont Yayınlarının hazırladığı "Çek Bırak - Hayvanlar" ya da "Tüylü Dostlar" gibi karışık görsellerin olmadığı kitapları tercih edebilirsiniz.
1-2 Yaş Kitapları
Bu dönemde bebekler araştırmayı, yeni şeyler keşfetmeyi, düğmelere basıp onların ne işe yaradıklarını görmeyi, işaret etmeyi, parmaklarını bir şeylerin içerisine sokmayı çok severler. Bu dönemdeki favorileri genellikle kapakçıklı kitaplar ve delikli, düğmeli, müzikli kitaplar olacaktır.Kapakçıklı Kitaplar:
Müzikli kitaplar İş Bankası Yayınlarından Orman Orkestrası serisi meraklı parmaklar için çok iyi tasarlanmış bir seridir. Kaotik duyulan dijital müzikli kitaplardan farklı olarak bir bütünü oluşturan enstrümanların sesleri 1 yaş çocuklarının algılayabileceği derecede basit bir şekilde ayrı ayrı kaydedilmiş. En sonunda tüm enstrümanları birlikte bir orkestra olarak dinleme seçeneği parçaların bir araya geldiğinde bir bütünü oluşturmasını, güzel bir uyum yakalamasını gösteriyor.
Rutin/Ritüel Kitapları 1 yaşından sonra bebeğiniz artık rutinleri öğrenmeye başlar. Siz "Dışarı çıkıyoruz" dediğinizde ayakkabılarını ve ceketini getirir, "yemek zamanı" dediğinizde sandalyesine doğru gider. Bu yüzden bu dönemde oluşturmak istediğiniz rutinleri/ritüelleri kitaplarla destekleyebilirsiniz. Genellikle uyku rutinlerinin resmedildiği kitaplar ebeveynler tarafından daha çok tercih edilir ve fakat siz önem verdiğiniz diğer rutin ve ritüellerle ilgili kitapları da bu dönemde tercih edebilirsiniz. Uyku rutini için kitap önerisi: Ayıcıkların Uyku Vakti / Georgie Birkett
2-3 Yaş Kitapları
2 yaşındaki çocukların çoğu --henüz tam konuşamasalar da-- yüzlerce kelimenin anlamını bilir, basit sıralı komutları anlar ama her zaman yerine getirmeyi tercih etmeyebilir. Bu yaşın asıl özelliği, kendisinin birey olduğunun farkına varması ve kendi dışındaki insanlara karşı merak duymasıdır. Özellikle kendisi gibi küçük insanlar ya da yavru hayvanlarla ilgili hikayelere ilgi gösterir, buradaki kahramanların isimlerini öğrenir ve onların küçük sıralı öykülerini takip edebilir. Bu yaş grubu için kitap önerileri:- Bir Kocaman Eşşek / Annemarie Van Haeringen, Rindert Kromhout (Can Çocuk)
- Prinç Lapası ve Küçük Ejderha / Feridun Oral (Yapı Kredi Yayınları)
- Seninle Ben Küçük Ayı / Martin Waddell (Kır Çiçeği Yayınları)
- Gergedanlar Krep Yemez / Anna Kemp (Pearson)
- Şuşu Serisi / Yıldıray Karakiya, Başak Günaçan (Redhouse Kidz)
- Kağıt Bebekler / Julia Donaldson, Rebecca Cobb (İş Bankası Kültür Yayınları)
- Elmer / David McKee (Mikado Yayınları)
- Bekçi Amos'un Hastalandığı Gün / Philip C. Stead (Yapı Kredi Yayınları)
3-5 Yaş Kitapları
Bu dönemde dil becerisi iyice gelişen çocuklar dilin şiirsel kullanımını, tekrar eden metinleri çok severler. Bu yaş grubu için kafiyeli anlatım içeren kitapları tercih edebilirsiniz. Ayrıca sohbet etmeye de bayılırlar, bu yüzden ayrıntılı resimlerin olduğu kitaplar da bu yaş grubu için idealdir. Bu yaş grubu için kitap önerileri: 30'dan fazla dile çevrilmiş ve adeta bir klasik haline gelmiş Gruffalo (Tostoraman / Yayazula) kitabının yaratıcıları Julia Donaldson ve Axel Scheffler ikilisinin yazıp resimlediği kitaplar bu yaş grubunun en sevdiği kitaplar olacaktır:- Pırtık Tekir
- İyi Yürekli Dev Memo
- Minik Salyangoz Pepe ile Dev Balina Zeze
- Zogi ve Uçan Doktorlar
- Yayazula
- Yayazulanın Çocuğu
- Minik Balık Okyanus Macerası
- Zogi ve Uçan Doktorlar
Tekerlemelere meraklı, değişik sesler çıkarmayı seven, her tür duygusunu coşkuyla yaşayan bu yaş grubu çocukları için Tülin Kozikoğlu'nun yazdığı ve Sedat Girgin'in resimlediği "Leyla Fonten" serisi de çok eğlencelidir.
- İnatçı Kirpi Mina
- Sabırsız Sinek Feza
- Öfkeli Örümcek Rıza
- Kısanç Kurbağa Eda
- Tembel Balık Sefa
- Korkak Kuş Sema
- Bilmiş Fare Tuna
- Mutsuz Kedi Dila
4 yaşına geldiklerinde çocuklar artık daha kompleks metinli cümleleri anlayabilir, hayal dünyasına dalıp arkadaşlarıyla birlikte canlandırma oyunları oynayabilirler. Bu yaş grubunun bir özelliği de çok fazla soru sormalarıdır. 4 yaşında günde 400 soru sorma kapasiteleri vardır. Yaş ilerledikçe soru sayısı da azalır. Ama 4 yaş grubu soruları, her zaman cevap almak için değil, kendi düşüncesini geliştirmek için de sorar. O yüzden her sorduğu soruya ciddi bir yanıt vermeniz gerekmez. Hatta bu şekilde cevap vererek onun felsefi düşünme yeteneğini engellemiş olursunuz. O yüzden bu yaş grubu soru soruyor diye hemen gidip düz bilgi içeren kitaplar almak iyi olmayacaktır. Daha çok soru sormasını ve "Bu konuda sen ne düşünüyorsun?" diyerek kendisinin yanıt vermesini teşvik edebilirsiniz. Bu yaş grubu için en güzel kitaplar hayal dünyasında yolculuğa çıkan, farklı maceralara yelken açan kitaplar olacaktır.
- Neyse ki, Ne Yazık ki / Michael Foreman (Kır Çiçeği Yayınları)
- Fare Evi Sam ile Julia kitapları / Karina Schaapman (Büyülü Fener)
- Vesta-Linnea Serisi / Trove Appelgren (Büyülü Fener)
- Oliver / Birgitta Sif (Kır Çiçeği Yayınları)
- Kedi Adası / Behiç Ak (Can Çocuk Yayınları)
- Karga ile Tilki ve Cırcır Böceği ile Karınca / Selçuk Demirel (YKY)
- Kütüphanedeki Aslan / Michelle Knudsen (Uçanbalık Yayınları)
- Bahçaye Ne Ektik? / Yıldıray Karakiya & Banu Aksoy (Uçanbalık Yayınları)
5-7 Yaş Kitapları
Bu yaş grubundaki çocukların kelime haznesi ortalama 2000 civarındadır ki bu da yetişkinlerin günlük kullandığı kelime sayısı kadardır. Kelime haznesi gelişen çocuklar için tamamen resimli kitaplardan kısmen resimli kitaplara geçiş yapılabilir. Bu yaş grubu ayrıca bilişsel olarak da daha kompleks fikirleri anlayabilir ve tartışabilir; farklı hayatlar, farklı toplumlar, dünya, evrenle ilgili kitaplar daha çok ilgilerini çekmeye başlar.- Benim Ailem: Dünya Çocuklarının Gözünden Aileleri / Uwe Ommer
- Findus ve Pettson kitapları / Sven Nordqvist (Ayrıntı)
- Karaböcü Serisi / Niran Elçi (Günışığı Kitaplığı)
- Gece Güneşi / Karin Karakaşlı (Günışığı Kitaplığı)
- Eskiler Alırım / Sevim Ak (Can Çocuk Yayınları)
- Ben Nasıl Ben Oldum / Katerina Janouch (Ayrıntı)
- Fil Kadar Narin, Fare Gibi Güçlü / Rachel Bisseuil (Final Kültür Sanat Yayınları)
- Bink ve Gollie Serisi / Allison McGhee ve Kate Dicamillo (1001 Çiçek)
- Sihirli Ağaç Evi Serisi / Mary Pope Osborne (Domingo Yayınevi)
- Kehanet / Chantal Schreiber (Kuraldışı Yayınları)
- Zen Öyküleri / Jon J Muth (Kuraldışı Yayınları)
7+ Yaş Kitapları
Bu dönemde çocuğunuz kendi kendine okumaya başlayacaktır. Yapacağınız en büyük hata çocuğunuza kitap okumayı bırakmak olacaktır. Çünkü bu dönemde onun kendi başına okuyabileceği metinler genellikle ilgi çekici bir öyküsü olmayan, hatta çoğu zaman bir öyküsü olmayan, okuma becerisinin geliştirilmesine odaklanmış teknik ve mekanik metinlerdir. Bırakınız çocuğunuz istiyorsa onları okulda okusun ama siz evde mutlaka birlikte iyi kitaplar okumaya devam edin. Unutmayın, okumak yalnızca edebi kültürle ilgili değildir. Birlikte okumak, hem çocuğunuzla bağ kurmak için hem de çocuğunuzun ve sizin duygusal, psikolojik ve ruhsal sağlığı için de iyileştiricidir.- Kumkurdu Serisi / Asa Lind (Pegasus Yayınları)
- Küçük Bir Kız Tanıyorum 7 yaşında (6'dan 10'a kadar devam ediyor) / Nezihe Meriç (Yapı Kredi Yayınları)
- Astrid Lindgren'den Şamatalı Köy ve Pippi Uzunçorap serileri (Pegasus)
- Astrid Lindgren'den Ronja: Haydut Kızı (İtaki Yayınları)
- Güzel, Açıkgöz, Cesur Kızlar serisi / Beatrice Masini (Can Çocuk Yayınları
- Behiç Ak ve Sevim Ak'ın kitapları
- Tüm Roald Dahl kitapları: Büyülü Parmak, Matilda, Koca Sevimli Dev,... (Can Çocuk)
- Japon Sarayı / Jose Mauro De Vasconcelos (Can Çocuk)
- Fantazi edebiyatının dünyaca ünlü yazarı Ursula K. Le Guin'in "Kanatlı Kediler Masalı" (4 kitaplık mini seri) bu yaş grubu için ideal olacaktır.
Ebeveyn Kitapları
"Bir çocuk yetiştirmek için bir köy gerekir" sözünü duymuşsunuzdur. Ancak modern toplumlarda, giderek yalnızlaşan ailelerin etrafında destek alabilecekleri bir köy olmadığı gibi kendileri de çoğu zaman köyde büyümedikleri için bebek bakımıyla ilgili tecrübeleri pek fazla değildir. Ama neyse ki yardım alabileceğiniz pek çok kitaba erişim artık kolaylaşmıştır. Ebeveynlik maceranızda size yardımcı olabilecek kitap önerileri:- Etkili Anne-Baba Eğitimi / Dr. Thomas Gordon
- Dramsız Disiplin / Tina Payne Bryson, Daniel J. Siegel
- Anne Baba Çocuk Arasında / Haim G. Ginott, Alice Ginott
- Denemediğim Yol Kalmadı: 1-5 yaş arası çocukları anlama rehberi / Isabelle Filliozat (Kuraldışı Yayınları)
- Sabrımı Zorluyorsun: 6-11 yaş arası çocukları anlama rehberi / Isabelle Filliozat (Kuraldışı Yayınları)
- Anne Baba Olma Rehberi / Richard Templar (Kuraldışı Yayınları)
- Montessori Yöntemiyle Harika Çocuk Nasıl Yetiştirilir? (Kaknüs)
- Waldorf Yöntemiyle Harika Çocuk Nasıl Yetiştirilir? (Kaknüs)
- Kardeş Rekabeti / Adele Faber (Doğan Kitap)
Bebeğinizin ilk yıllarında pratik bebek bakımı konularında yardım almak için:
- Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler / Tracy Hogg (Gün Yayıncılık)
- Harika Haftalar / Hetty Van De Rijt (Pegasus)
- Bebeğinizin İlk Yılında Sizi Neler Bekler? / Arlene Eiseberg- Heidi E. Murkoff- Sandee E. Hatbaway (Epsilon Yayınevi)
- O Tabak Bitecek (mi)? / Gill Rapley, Tracey Murkett (Gün Yayıncılık)
Not: Daha fazla kitap için bkz:
Subscribe to:
Posts (Atom)