June 8, 2010

Haydi aynalar iş başına!

Geçen yazıda, iyelik ekleri olmadan yaşamak mümkün mü diye sormuştuk (burdaki çoğul eki, 'bilimcilikten' geliyor, annelikten değil :) Tabii ki yalnızca dili değiştirmekle değişmiyor hayat tarzı; bu ikisi birbirini karşılıklı olarak belirliyor. Şimdi biz mülkiyete dayalı sistemlerin işlediği bir dünyada, yavruya öğretmezsek iyelik eklerini, gidip milletin eşyalarını "ver biraz da ben kullanayım, benim sıram" derse, yer tokadı oturur aşağı valla. Dolayısıyla, bu iyelik ekleri biraz uç bir örnek olabilir şu anda. Ama mümkün olduğunda alternatifleri kullanmak, daha ziyade, öyle yaşamak önemli. Bir Dolap Kitap vasıtasıyla görmüştüm, parasız, alışverişsiz ve çöpsüz hayatı mümkün kılan insanları.


Bunun için çocukluktan başlayarak yapılabilecek şeyler var aslında. Şimdi Türkiye'de de yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlamış olan çocuk kütüphaneleri, oyuncak kütüphaneleri çok güzel fırsatlar sunuyor. Yalnızca çocuğun oradan alacağı çeşit çeşit kitaplar ve oyuncaklar olarak görmemeli olayı. Ortak kullanmanın, paylaşmayı öğrenme, ortak kullanım alanlarına ve eşyalarına saygı duyma gibi yararları çokça olacaktır, eminim. Belki, böylelikle, parklarda rastaldığımız saldırgan-haşin çocuk tipolojilerinde bir azalma olur. Uzun vadede umumi yerleri kullanmak zorunda kaldığımız zamanlarda küfür etmekten kurtulabiliriz, ya da denizde gördüğümüz çöp sayısı azalır. Ne güzel olur :)

Bu kütüphanelerin hepsinde henüz okuma saati düzenlenmiyor. Bunun için, düzenli olarak kullananlar, gönüllü olup çocuklara ayda bir bile olsa birkaç kitap okuyabilirler. Böylelikle daha çok insan kütüphaneyi kullanır ve çocukların bir araya geleceği alternatif ortamlar kurulmuş olur. Çocuk kütüphaneleri ile ilgili daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki adresleri bir ziyaret ediniz:
http://www.cicicee.com/cocuk-rehber.aspx?kategoriId=2
http://www.kutuphaneleriseviyorum.org/?q=node/49
http://www.facebook.com/group.php?gid=415655274127&ref=ts

Bu da sizin için :)
http://www.kutuphaneleriseviyorum.org/

Alternatiflere gerçekten çok ihtiyaç var, giyim kuşamdan oyuncağa, kitaptan yiyeceğe... Her alanda alternatifler üretmeli. Malesef, biliminsanı demeye çekiniyor bazı insanlar, bilimin kendisi hala cinsiyetçilik içerince zor tabii. Hala "kız gibi, erkek gibi" diyebilen 'uzmanlar' (!) var. "Adam gibi ..." diye bir de bir laf var ki dışı bizi yakıyor, içi yine bizi. Siirt'te yaşananlar ne ilk ne de son. Ama çocuklarımıza öğrettiğimiz bu dili cinsiyetçilikten/şiddetten/ırkçılıktan/homofobiden/... ve her tür ayrımcılıktan arındırmak bizim elimizde. Ve tabii ki bu, yaşamda ürettiğimiz alternatiflerle mümkün. Zaten öyle yaşıyorsak, kız çocuğu - erkek çocuğu diye ayrım yapmıyorsak, farklı kültürlere, farklılıklara saygı duyuyorsak, partnerimizle herşeyi eşit olarak paylaşıyorsak, bu, dile de yansır mutlaka. Boşuna dememişler, "dil zihnin aynasıdır" ya da "you are what you say" ve saire diye. Tabii, aslında aynadan ötedir dil; çoğu zaman bizim yaşantımızı şekillendiren dilin kendisidir. Dolayısıyla aynanın kendisi de önemlidir. Belki de şekilden şekile giren, oyunlar oynayan bir aynamsıdır kendisi, kim bilir???

Geçen sene YavruSu'ya bir kitap almıştık, adı Vınnn (şu anda Türkiye'de yaşamadığımız için kütüphaneleri kullanamıyoruz malesef, bu sene aldıklarımızla birlikte bir servet oldu kitaplar). Herneyse, kitabı, bu sene inceleme fırsatı buldum ve bir kez daha alternatif metin yazarlığına ne kadar çok ihtiyaç duyduğumuzu gördüm. Metinde, herkesin ne kadar yoğun olduğu, bir şeylere yetişmek uğruna sevdiklerine vakit ayıramadığı anlatılıyor. Örnekler şöyle: anne evde çocuk bakıyor, ütü yapıyor, bu arada telefonla ilaç yazarken, sarma sarıyor (!); baba, iş toplantısında; abla, alışverişlere yetişmeye çalışıyor sürekli koşturuyor ama bir tek aynanın karşısında makyaj yaparken sakince durabiliyor (!); abi, savaş oyunlarında düşmanlarını öldürüyor!!! Yazık dedim, çok yazık, üstelik bu kitap satın aldığım web sitesinde hep olumlu yorumlar almış!

Başka bir örnek de Ay'a Yolculuk --ki bu kitap Vınn'ın cinsiyetçiliği yanında hiçbir şey. Kitabı çok sevdim aslında, Bir Dolap Kitap'ta gayet güzel bir tanıtım yazısı mevcut, rahatsız olduğum bir şey de yok. Sadece neden hep çocuğun bakımını üstlenen, banyosunu yaptıran, ona rasyonel olması gerektiğini hatırlatan anne oluyor da, babayla çocuk gibi davranıp hayal aleminde istediği gibi oyunlar oynayabiliyor çocuklar meselesini düşündürttü bana bu kitap. Pek tabii böyle yaşamayan anne-babalar da mevcut. Tek diyeceğim, artık bunları kitaplarda daha sık görebilsek ne güzel olur. Aslında kendi uydurduğumuz hikayelerden, şarkılardan başlayabiliriz alternatifleri oluşturmaya. Tabii bunun için önce aynaları kendi hayatlarımıza bir tutmalı, aynanın öteki yüzünden de bir bakmalı, hatta aynanın kendisini bile derin derin incelemeli...

6 comments:

ycurl said...

Yine onemli bir konuya el atmissin. Cocuk kutuphaneleri gercekten onemli aslinda daha onemlisi kutuphane kavraminin Turkiye'den silinmis olmasi. Ben sansli bir cocuktum bizim evin cok yakininda bir ilkokul vardi ve onun cocuk kutuphanesine uye olup bir suru kitap okuma sansina sahip olmustum. Ben bunu 25 yil once yasadigima gore son 25 yilda bu konuda Turkiye gerilemis gibi gozukuyor.
Kitaplarda bulunan cinsiyet ayrimi zaten hep vardi. Degismeli evet ama bilincli bir sekilde engellendigi kesin.Bir de verdigin kitaplar anladigim kadariyla ceviri cocuk kitaplari. Acikcasi Amerika'da ne kadar gosterilmese de zaten bu alanda ciddi bir cinsiyet ayrimciligi var. En basitinden affirmative action olmasina ragmen bilim alaninda hala kadinlarin basarili olamayacagina inan beyaz bir erkek guruhu var :))

Evren said...

Sen hakikaten çok şanslıymışsın ycurl :) Şimdi varolan kütüphaneleri de kim ne sıklıkla kullanıyor merak ediyorum. Bizim gittiğimiz kütüphanede insanlar gönüllü falan da çalışıyorlar kütüphanelerde. Aslında çok güzel bir fırsat anne-babalar için. Birlikte gidip diğer ailelerle, çocuklarla ortak alanlarda buluşmak, paylaşmak, okumak, vs.

Kitaplardaki cinsiyetçilik konusunda doğru diyorsun. Ama artık insan biraz olsun ayrımcılığın olmadığı kitaplar görmek istiyor ki alternatif modellerin sunulduğu kitaplara da geçilebilsin. Amerika konusundaki tespitlerine de katılıyorum ve malesef bilim alanındakilere de. Hele bir de sen Mama PhD'yi oku... Anne oldun ya, çifte ayrımcılığa uğrayacağın günler yakındır. Yapmazsın ama ben yine de söyleyeyim, aman kaale alıp kendini ispatlamaya girme! Uykusuzluk seni çok uzun süre komaz, olan yine sana olur. Bunu düşünen güruha zaten ağzınla kuş tutsan da yaranamazsın, o yüzden boşver :))

Başak Çelik said...

Evren'cim,

Yazının tamamı yine bam telime dokundu ama şu son paragraf benim için güncel olduğundan, oraya değineceğim...

Bu anne-baba ayrımını pompalama işi beni de çok rahatsız ediyor. Bazı "uzmanlar" bile çocuğun bakımıyla 3 yaşına kadar annesinin ilgilenmesi idealdir, diyorlar. Geçen Nurturia'da da itiraz ettim. Babalarından niye mahrum ediyoruz ki bu çocukları bu kadar? Cinsiyet ayrımcılığını falan geçtim, çocuk "yalnızca onunla oynayan" kişiye güvenmez ki. Bakımını yapan, ihtiyacı olduğunda yanında olan kişiye güvenir. Böyle yapa yapa babalar ve çocuklar arasına mesafeler koyuyoruz. Anne hep güvenilir, sırdaş oluyor, baba ulaşılamayan, korkulan kişi... yapmayalım, diyorum, çocuklarımızı babalarından mahrum etmeyelim!

Berna said...

Evren'ciğim, kadınların anne olduktan sonra yapabileceği işler, kadınların kullanabileceği (kadınlara yakıştırılan) otomobiller, erkeklerin bebek bakımında yapamayacağı işler, evde yapamayacakları işler, bunların hepsi birileri tarafından belirlenmiş, toplum tarafından kabul edilmiş ve bunların dışındakileri yapmaya yeltenenler de hep yadırganıyor. Durum bu ve bu tabi çocuk kitaplarına, çizgi filmlere falan da yansıyor.

Dediğin gibi alternatiflere ihtiyaç var. Neden herkes aynı şeyleri yapıp, aynı şeyleri yaşamak zorunda olsun ki? Hem de mevcut olan kendine uygun değilse ve benimsemiyorsa...

Evren said...

Başak çok haklısın. Ben mümkün olsa emzirmeyi bile paylaşmalı diyorum :) Hem bu keyfi babaların da yaşaması adına, hem de tek başına bu sorumluluk gerçekten hiç kolay olmadığı için. Bebekle ilgili herşey öyle aslında. Ayrıca tek kişiye bırakılamayacak kadar da önemli. Belki aslında bu birebir ilgi ve bakım olayı insanları bencil yapıyordur. Bunun ikili ilişkilere, özel ilişkilere sapkın bir şekilde yansımasını, herşeyi karşı taraftan bekleme hallerimize neden olmasını geçtim, bir de toplumsal alanlarda karşılaştığım davranışlar var ki şaşırıp kalıyorum her seferinde.

Evren said...

Berna, evet gerçekten de böyle bir şablon durumu var. Ve dediğin gibi -ki bence işin daha acı tarafı bu yadırganma olayı. Marjinalleştirerek dışlama eğilimi çok yüksek malesef.