October 17, 2010

Motor gelişim / Motor beceri

Psikoloji bilgim sınırlı ancak matematik öğretmenliği masterı yaptığım sırada çocukların gelişimi ile ilgili bir ders almıştım, orada öğrendiğim kadarıyla, örneğin motor beceri değil, motor gelişim olarak bahsediliyordu literatürde. Ve bu motor (ve zihinsel, ve dil, ve duygusal, ve sosyal) gelişimin bir parçası olarak çocukların belli aylarda belli şeyleri yapabildikleri söyleniyordu; doğal olarak.

Şimdi çocuklardaki bu normal gelişim sürecinin, 'beceri' olarak adlandırılması ve bu 'beceri'lerini geliştirmeye yönelik aktiviteler yapılması, normal gelişim süreci içerisinde belki 15 gün belki 3-4 ay sonra kendiliğinden yapmaya başlayacağı şeyleri sanki sınava hazırlanırmış gibi hergün tekrar ettirmenin altında yatan nedenler nedir diye düşünüyorum. Bu yalnızca bir grup annenin bunu hırs yapmasıyla açıklanamaz. Olayın altında yatan şeyler eminim daha derindir. Yalnızca rekabet ve hırs kelimelerinin de bunu açıklayabileceğini zannetmiyorum. Yeni dünya düzeni ve kapitalist yaşamın yanısıra, kültürle ve başka şeylerle de ilgili olduğunu düşünüyorum.

Ancak benim dikkat çekmek istediğim nokta bu sefer başka. Normal gelişimin bir parçası olarak çocuklar zaten belli dönemlerde belli şeyleri yapıyorlar. Özel olarak örnek vermek gerekirse, çocuklar, 18-36 ay arasında bir dönemde renklerin ve şekillerin ayırdına varıyorlar. Fakat bunun için aktivite düzenlenip illa yapıp yapamadıklarının gözlemlenmesi veya tam olarak kaçıncı ayda bunu yaptıklarının saptanması gerekmiyor. Ha 2 ay önce ha 5 ay sonra, bunların pek bir önemi yok. Fakat tam tersi bu aktivitelerle çocukların bilinçaltına aynı renklerin hep bir araya toplanması gerekir gibi bir şey sokarak saplantı oluşturulmasından korkuyorum. Herhangi bir düzen saplantısı olmasa dahi, bunun yaratıcılığı engelleyeceğini düşünüyorum. Çocuk farklı kombinasyonları kendisi deneyimleyip hergün yeni bir şey yaratacağı yerde, ona sanki fabrika işçisine malzeme tanıtır gibi ayrıştırma yapması için renk ve şekil tanıtımı yapmayı çok sistemci bir bakış olarak değerlendiriyorum. Ve bu tarz etkinliklerden açıkça korkuyorum; seneye çok sevdiğimiz bir öğretmenin Montessori okulu açacak olması dolayısıyla bebişi gönderme gündemimiz olduğu için daha çok korkuyorum.

Siz kendinizi düşünün şimdi, bir puzzle'ı kaç kere yapabilirsiniz? 1 kere! Yaparsınız ve biter. Ya da bir kere yaptıktan sonra aynı puzzle'la başka şeyler yapar mısınız? Yapmazsınız, o puzzle'dır, çözülmüştür ve bitmiştir, yerine kaldırırsınız. Ama çocuklar yapar. Çocukları bırakırsanız, onlarla binbir farklı deney yapmaya çalışırlar. Yaparlar bozarlar, sonra yine yaparlar, sonra onları üstüste koyarlar, arka arkaya dizerler, alıp havaya atarlar ve daha bir sürü şey denerler. Bu yaratıcılıktır ve bütün çocuklar doğaları gereği yaratıcıdır. Bizim onlara gösterdiğimiz şablonların içine girmek zorunda değillerdir. İlla bir şey öğretmekse derdimiz, kendi yarattığı şeylerin, özgün eserlerin daha güzel olduğunu ve bunlara değer vermeyi, bunları geliştirmesi gerektiğini öğretebiliriz.

Eğitim Sistemi
Gerçi bu Türkiye'deki eğitim sistemi içerisinde çocuğun varoluşunu nasıl etkiler bilemiyorum. Yani ortaya konan nesnenin tıpkısını çizmeyi isteyen bir resim öğretmeni, sadece notada yazanı çaldıran bir müzik öğretmeni, matematik sorularının çözümlerini ezberleten sınav sistemi, okyanuslardaki hava akımının iklim değişikliğine etkilerini tartışmak yerine, hala atılan topların nereye düşeceğini hesaplatan fizik dersindeki başarısı ne olur bilemem. Ama bildiğim şey zaten hali hazırda bulunan sistemin kendi içerisinde çok problemli olduğu ve iddia edildiği üzere zekayı da geliştirmediği. Hep derler ya Türk eğitim sistemi Amerika'nın yanında çok iyi durumda diye, kıyaslamayı ne üzerinden yaptığına bakar bu. Matematik uygulaması örnek gösterilir, ki gerçekte matematikle uzaktan yakından ilgisi yoktur ve kesinlikle zeka göstergesi değildir.

Derdimiz onların zekasını geliştirmek olmamalı zaten. Zeki olduğu halde saçma sapan işler yapan milyonlarca insan var. Kaç yaşında konuştuğu, kaç yaşında yazdığı, bunların hayatta hiçbir önemi yok gerçekten. Ben mesela master dersini vermeye 398 aylıkken başlamıştım :P (bir de böyle bir şey var, aslında bu harketi 2 hafta önce yapıyordu da ben ancak yazabildim :) Zeka geliştirdiğini iddia eden oyuncakların da daha çok test amaçlı olduğunu düşünüyorum ki bu da tesadüf değildir zaten. Zekayı seçme sınavlarıyla test edilecek bir şey olarak görmekten öteye gidemeyen toplumumuzun birebir yansımasıdır. Zeka varsın aynı yerde kalsın diyorum, bunun hiçbir önemi yok. Ancak yaratıcılıkları örselenmesin çocukların. Gelişmese bile örselenmesin.

Tüm oyuncakların bir özelliğe göre gruplanması fikrini politik sebeplerden dolayı da itici buluyorum. Bugün oyuncakları renklerine göre ayıran çocuğun yarın insanlara aynı muameleyi yapmayacağının bir garantisi yok. Her durumda olduğu gibi tersinin olmasının da garantisi yok elbette ama ne kadar az şablon, o kadar iyi diyorum. Ve bizim kendi başımıza kalıp birşeyler üretmeye ihtiyaç duyduğumuz kadar onların da buna hakkı var diyorum. Bize, çocuklarımızla olan ilişkilerimize ince ayar çekmemizi salık verenlere karşı şu yazıyı bir daha okumanızı tavsiye ediyorum (sözümün meclisten dışarı olduğunu belirtip, çoğu duyguyu yaşamış bir anne olarak tabii ki kendime de tavsiye ediyorum :)
Not: Yazıya ulaşamazsanız orijinali icin buraya bir tık.


14 comments:

Açalya said...

Doğum günün kutlu olsun! nice yıllara

Ha bu arada, ben "ince ayar" yazısını göremedim, service unavailable diyor...bir önceki yazı da çok iyi

Açalya said...

ayol doğum günün 4 ay önceydi...neyse nice 400 aylara

Evren said...

Acalya,
Cok sagol! Dogumgunu, 400 ay bir onemi yok aslinda, hepsi ayni bosver :) Ama yine de sagolasin kutlama icin :))

O link bir gidip bir geliyor malesef. Ben sana orijinalinin linkini yolluyorum, daha rahat okursun sen:
http://www.zcommunications.org/parenting-in-a-vulgar-age-happy-mothers-day-by-cynthia-peters

Selen said...

oh iyi geldi valla. Bazan cocuklari cok ihmal ediyormusum gibi geliyor, egitici aktiviteler yapmak yerine deli gibi kosturup, dansedip, birbirimizi gidiklayarak cok degerli vaktimizi bosa mi harciyorum diye dusunuyorum. Icimden bir ses ise eglenerek yaptigimiz herseyin onlara birsey ogretme cabasiyla yaptiklarimdan daha keyifli, hem onlar, hem de benim icin daha faydali oldugunu soyluyor. Ic sesimi destekleyen bu tarz yazilar ise cok yok maalesef. Ortalik normal annelere kendini kotu hissettiren super annelerle dolu.. sagol Evren :)

füsfüs said...

her satırını evet evet işte bu, çok doğru diyerek okudum ve kendimi çok iyi hissettim. thanx:) bir de öptüm çok

Ozgur said...

400 aylık için gelişim çok iyi bence Evrencim:))) Ne 400 aylıklar gördüm fos.

Şaka bir yana

Zeki olduğu halde saçma sapan işler yapan milyonlarca insan var. ... buna o kadar o kadar o kadar katılıyorum ki.

Mesele bambaşka. Bu konuda saatlerce konuşabilirim. Özgürlüğün üzerinde durmamız lazım. Azıcık başı boş bırakmak lazım. İdle parent ve özgürlüğün manifestosunu okumuş muydun? okumasan da sorun değil daha ilerilerini okumuşsundru zaten...

Her çocuk özel, her çocuk sanatçı, her çocuk meraklı. O tutkuları yok mu!... çocuklar bin şekilde farklı olabilir ama o tutkulu bakış, o istediği olmadığındaki halleri. bizim gibi kuyruğu kıstırıp yutkunmayı henüz öğrenmemiş halleri.

bizim de gündemde benzer konular var.


bi de sen matematikçisin aslında sana danışalım. şunu isterdim ben eğitimden. teste sınava soruya hatta matematik olimpiyatlarına yönelik değil... öze yönelik bir eğitim. neden? neden diye sorduran, alternatif bulduran. oyun oynatan. yani matematiği seven yanım yazıyor bunu, öcü değil dünyanın bir yanı ama sayılara hapsetmeden... ne yapabiliriz, nedir yolu. belki de bırakmak...

en iyi yapabileceğimiz şey belki de kendimizi düzeltmek, kendi hayatımızla örnek olmak. köleliği reddettiğimiz, egoyu tırpanladığımız, öze ne kadar dokunduğumuz, hayatın ritmini yaşadığımız... içimizdeki canavarla barışıp onu evcilleştirmeden yaratıcılığa dönüştürmemiz filannn filan. gidip bi ursula okuyasım geldi şimdi hemen.

Nihal Maya said...

ben bunları yaza girerken düşünmüştüm de dellenmiştim lay lay lom yaz(ı)sı olsun gelsin geçsin yaz aktiviteye son diye yazmıştım.

Bloğa giriş amacım çeşitli aktivite yapan süperannelerle tanışmaktı... Tam tersi bir durum olup çıktı işler...Kendime döndüm...:))

süper bir yazı olmuş çokca düşüneceğim gene ben bu konuyu...Ama almak istiyorsa çocuk söylenmeli demişti ayşegül Uras 2 yaşda harfleri sorarken...Sorarsa söylüyoruz sormazsa öğretmiyoruz...

ama çok güzel yazı olmuş...
teşekkürler çokca...

Lerna said...

evren, su cynthia peters yazisina link yapmissin ya allah ne muradin varsa versin diyorum. ozellikle son 1 -2 yildir boyle birsey ariyorum. asla zamanim olmuyor ki alternatif parenting'le ilgili vs. okuyayim. ama bugun sen diyince okudum ve sukur tek degilmisim oldum.
hep icimde 1 kusku vardi o border'sdaki parenting section'indaki kitaplarin birseyleri kapattigini/silence ettigini hissediyordum ama birisi boyle uzaktan soyleyince emin oldum. hatta bu yaziyi simdi facebook'uma link yapmaya calisicam. tekrar sagol.

Başak Çelik said...

Evren, daha henüz ilk paragrafı okudum ve yine bayılayacağım bir yazı yazdığından emin oldum!

Şimdi, yazının tamamını okuyayım bari... demeden geçemedim :)

Başak Çelik said...

Pardon, "2 yaratıcılığın..." diye başlayan cümlede "yaşı" unutmuşum. Düzeltir, yorum kalabalığı için özür dilerim!

Başak Çelik said...

Tamam, şimdi okudum da geldim...

Bu "beceri geliştiren oyuncaklar" konusundaki fikirlerimi sanırım daha önce beyan etmiştim. Zaten, oğlum da bana "anne, elleme sen, ben herşeyi ZAMANI GELİNCE KENDİM öğreniyorum" mesajını verdiği günden beri saldım gitti.

2 yaratacılığın %98'lerde olduğunu, bir üniversite mezununda ise %2'lere kadar düştüğünü söylemişti amcam (Rekabet konusuyla ilgili bir seminer için araştırma yaparken rastlamış). Eğitim sistemleriyle, hırs yaparak, kapitalist stratejiler sayesinde başarıyoruz bu işi. Çınar'ın kreş öğretmeni/yöneticisi Hilal Hanım da "eğer bir çocuk sessiz bir biçimde bir iş yapıyorsa -bu, oyuncak dolabına bakmak olsa bile- ellemeyin, başka şey istemez; o sırada ne yapacağını kuruyordur, düşünüyordur ve emin olun sizden çok daha iyi bir fikri vardır" demişti.

O günden beri ellemiyorum Çınar'ı. Zaten adamın yaratıcılık seviyesi benimkinin 49 katı; o bana yaratsın aktivite, oyun moyun; benim haddime mi?

k.i.s.d. said...

Çok çok çok beğendim çok katılıyorum ne yapsak ne yapsak...

Evren said...

Selen,
Hic sorma valla. Ayni his bende de oluyor. Sanki o mercimekleri kaptan kaba aktarinca, renklerine gore dizince ne oluyorsa :) Ve, senin icgudusel olarak yaptigin sey kesinlikle daha faydali. Mutlu insanlarin fazla hastalanmadigi, mutluluk seviyesinin hayatin ilk yillarinda sabitlendigi ve iyi/kotu olaylar sonrasinda kisa surede ayni seviyeye dondugu, vs. gibi arastirmalar cikip duruyor su ara. Sosyal bilimler alaninda yapilan arastirmalar oldugu icin direkt olarak tartismali kategorisine girseler de, eminim birlikte gecirilen keyifli anlar herkes icin cok daha iyi oluyordur. Iyi eglenceler size :)

Fusfus,
Cok tesekkurler! Ben de opuyorum cok :)

Ozgur,
Matematik konusunu biz de dusunuyoruz. "Sayilara hapsetmeden" kismi gercekten cok onemli, "oze yonelik, neden diye sorduran".
Ve diger yazdiklarina da o kadar cok katiliyorum ki... Bir daha yazmak istedim: "en iyi yapabileceğimiz şey belki de kendimizi düzeltmek, kendi hayatımızla örnek olmak. köleliği reddettiğimiz, egoyu tırpanladığımız, öze ne kadar dokunduğumuz, hayatın ritmini yaşadığımız... içimizdeki canavarla barışıp onu evcilleştirmeden yaratıcılığa dönüştürmemiz." Iste budur!

Nihal,
Evet katiliyorum sana. Almak istiyorsa, meraki varsa tabii ki ogretmeli. Sonucta ogrenmek de cok keyifli! Bu yasimizda hala kalkmis doktora yapiyorsak, universiteden baska bir yere gidemiyorsak bu yuzdendir. Itirazim ogrenme/ogretme isinin sekilci yapilmasina, cocugu gereksiz yere zorlamasina, zaten kendiliginden dogal olarak yaptigi seylerin beceri diye lanse edilmesine, vs. vs. Cocuklarin icinde var zaten ogrenme hevesi, herseyi bilip kendileri yapmak istiyorlar. Tek derdim, biraz uyanik olup bunu yaparken sistemci olmadan, yaraticiliklarini kirmadan yapabilmek; kendi istediklerimizi baskici bir sekilde ogretmek yerine onlarin merakli olduklari alanlari iyi gozlemlemek ve onlari bu alanlarda desteklemek. Bir cocuk muzik yapmak/okumak istiyorsa onu illa matematikci olmasi icin yonlendirmemek (bu cocuga ornek ben oluyorum bu arada :) Ve daha bir suru sey... Bu konularda biraz doluyum da laf kalabaligi ettiysem affola! Senin kendine donmene cok sevindim. Ben de donem donem basariyorum ama hep bir cekismedir gidiyor :P Seni ve merakli Uras'ini opuyorum!

Evren said...

Lerna,
Rica ederim. Evet o yazi benim de hislerime tercuman oldu. Daha once de referans vermistim, cok etkilenmistim. Sevindim senin de sevmene :) Cynthia Peters sagolsun! Sevgilerimle...

Basak,
Ilahi! Cok guldurdun yine beni :)) Amcanin verisine inanamiyorum, yuh yani! Dedigin cok dogru, bu sistem icin egitim verecegiz/alacagiz diye ne hale geliyoruz!!! Yazik ama, cok yazik! Neyse, sen iyi yapiyorsun karismamakla; onlar bulsunlar tabii oyun. Zaten bizim uydurduklarimizi begenmiyor kerata, siraya diziyor bizi her aksam :)) Opuyorum sizi cok! Sevgiler, Evren