November 26, 2011

Övgünün ters etkisi ve tersinin tersliği

Masum bir 'aferin'le başlıyor her şey. Tek yaptığı şey yatıp ağlamak, meme emip ya da süt içip altına yapmak olan bebeğiniz bir anda bir şeye uzandığı zaman, ya da kendi kendine oturabildiğinde ilk aferinler de dökülüyor ağzınızdan. Çünkü çok seviniyorsunuz, onu bir şeyler yaparken görmek, ilk kelimelerini duymak, o halkaları o çubuğa geçirmesi size inanılmaz geliyor. Alışmamışsınız ya onu öyle görmeye... Sonsuza kadar ağlayarak bir şeyler isteyecek ve size yapışık bir şekilde yaşayacakmış gibi geliyor herhalde. Başlangıçta büyük bir coşkuyla söylediğiniz aferinler bir süre sonra dilinize pelesenk oluyor ve çeşitli amaçlarınıza alet!

Ama yapılan araştırmalar gösteriyor ki bu koşulsuz aferinlerin sonu hiç de iyi değil. Po Bronson ve Ashley Merryman'in yazdığı NurtureShock kitabını okuyorum.

Park problemi
İlk kez T. ile YavruSu'yu parka götürme çalışmalarımız sırasında farketmiştik. Bir çocuğu yürüme mesefesiyle 5 dakika uzaklıkta bulunan bir parka götürmek ne kadar zor olabilirdi ki? Yaklaşık 1 saat kadar sürdüğünü farkettikten sonra bu işte bir iş var deyip olaya daha farklı bir açıdan yaklaşmaya başladık. Bizim için amaç parka gitmekti, evet, hedefimiz belliydi, yürünecek yol belliydi ama bir türlü ulaşamıyorduk parka. Hadi gel de çöz problemi. İşte böyle, "hadi yavrucum," "hadi kızım" diye hadi'lerken habire, farkettik ki, yavrucuk yerlerdeki 'çer-çöp'ü kaçırmak istemiyor, ağaçlara sarılıyor, bulduğu bir dal parçası ile dakikalarca oynuyor, çiçekleri kokluyor, yaprakları inceliyor, sık sık tekrar ettiğimiz "park", "parka" kelimelerini duymak bile onu an'dan vazgeçirmiyor.

Bir süre sonra sorgulamaya başladık. Evladım nedir derdin; neden A noktasından B noktasına ulaşmak için bizi maymun ediyorsun??? Yürü git işte! --demedik tabii :) "Nedir bizi böyle hedef merkezli yapan, sürece değil de hedefe konsantre olmamıza neden olan, nedir?" diye kendi kendimize sorduk; zira, bizim yavrunun o dönemde ne A'dan ne B'den ne de maymundan haberi vardı. Bunları biz biliyorduk yalnızca, öğrenmiştik. Çaresizce bedenimizi saran, bu ne-olursa-olsun parka doğru ilerlemekten bizi vazgeçirmeyen hastalıklı halet-i ruhiye bizi yolda yürürken etrafımıza bakmaktan, yaşadığımız süreçten zevk almaktan alıkoyuyordu. Yoksa bu öğrenilmiş çaresizlik miydi?

Övgünün ters etkisi
Bronson ve Merryman'ın yazdığı Nurtureshock kitabının ilk bölümünde bahsi geçen araştırmalarda genellikle çocukların zekasını ya da herhangi bir konuda yeteneklerini övmenin ters etkileri irdelenmiş. Sürekli zeki olduğu söylenen çocuklar bir süre sonra denemekten vazgeçiyorlarmış. Uğraşarak, emek harcayarak bir şey yapmak istemiyorlarmış. Giriş sınavlarında en yüksek puanları alan çocuklar --yani gerçekten 'zeki' çocuklar-- karşılarına biraz zor bir şey çıktığı zaman hiç risk almıyorlarmış. Ve başarısız oldukları zaman çok büyük yıkıma uğruyorlarmış. Çünkü zeki olmanın doğuştan gelen bir şey olduğunu ve bunun da otomatik olarak başarılı olmalarını sağladıklarını düşündükleri için, böyle bir durumda kendilerinin aslında zeki olmadıklarını düşünmeye başlıyorlarmış ve bu durumu değiştirilemez görüp bazen depresyona bile girebiliyorlarmış.

Stanford Üniversitesinden Dr. Carol Dweck 5. sınıflarla yaptığı araştırmada, bu yaş grubunun yapabileceği kolaylıkta bir IQ testi hazırlamış. Ve çocukları random olarak iki gruba ayırmış. Testi yapan birinci gruba "bunu yaptığına göre zeki olmalısın", ikinci gruba "çok çalışmış olmalısın" denmiş. Daha sonra çocuklara iki farklı test seçeneği sunulmuş, birinin ilki gibi kolay olduğu, diğerininse ilkinden çok daha zor olduğu söylenmiş. Tahmin edin ne olmuş! Çabası takdir edilen çocukların %90'ı ikinci testi, yani zor olanı seçmişler. 'Zekiler' mi? Evet, ilk testi, yani kolay olanı seçmişler. Dweck'in çıkardığı sonuç, bu çocukların, kendileri için çizilen "zeki" imajını korumayı tercih ettiği ve bu imajın yıkılması riskinden kaçtıkları olmuş. Bu arada zekası övülenler grubundan ikinci testi seçen azınlık çok zor anlar yaşamış, epey ter atmışlar ve gerçekten acınası halde görünüyorlarmış. Çaba gösterdikleri için takdir edilenler ise testi çok sevmişler, her soruyla uğraşmışlar ve bu testin en favori testleri olduğunu söylemişler.

Dweck bu deneyi daha sonra daha geniş kitlelerle denemiş ve sosyo ekonomik sınıfa göre değişim göstermediğini görmüş. Kızlar ve erkekler için de aynıymış, tek farkla, en çok yıkılan grup zekası övülen en 'parlak' kızlarmış. Aman siz siz olun, kızınızı akıllı kızım diye sevmeyin, sonra "kızını öven, dizini döver" durumları olur, ona göre :P

Kitapta bunun gibi daha bir sürü araştırma örneği var. Birinde çocuklara beynin bir kas olduğu söylenmiş ve daha zor workout'larla gelişeceği; sonuçta bu fikri benimseyen öğrencilerin matematik notları yükselmiş. Başka bir araştırmada, çocukların aldıkları notları yazmaları söylenmiş, bu notları başka bir okuldaki çocuklara göndereceklermiş, isimleri saklı tutularak. Zekası övülen çocukların %40'ı yalan söylemiş, notlarını olduğundan yüksek göstermişler. Yine başka bir araştırmada zekası övülen çocukların daha çok kopya çektiği saptanmış. Çünkü bu çocukların başarısızlıkla başa çıkacak stratejileri yokmuş. Ve bunun gibi daha pek çok araştırmadan bahsediyorlar kitapta.

Tersinin tersliği
Peki terslik nerede? Evet, çaba göstermek önemli; evet zeka hiçbir şeyin göstergesi değil ve zeki olmak başarılı olmaya yetmiyor; ve evet, önemli olan sebat etmek. Ama bana ters gelen, bütün bu araştırmaların altında yine başarılı olmaya vurgu yapılıyor olması. Yani "çocukların çaba göstermelerini övelim de daha zor şeyleri denesinler, denemekten vazgeçmesinler ve sonuçta yine başarılı olsunlar" durumu.

Peki ya süreç? Süreçte neler olduğu, kimlerin düşüp yardıma ihtiyaç duyduğu, diğer canlıların giderek daralan yaşam alanları, sarılacak ağaçların hızla azalması, sonbaharda yerleri, dökülen yaprakların yerine çöplerin kaplaması, yediğimiz/içtiğimiz/soluduğumuz kimyasallar, ideolojik kazıklar... Bunlara ne zaman dönüp bakacağız, gerçekten ilgi duyup değiştirmeye çalışacağız? Çocuğumuzun hangi hareketini 'översek' gerçekten dönüşüm yaşayacağız? Böyle araştırmalar var mı acaba, bunları merak ediyorum şu ara...

Parka giden yolda...
Ama sanırım bu daha çok çocuğumuzun neyini övdüğümüzle değil, bizim nasıl yaşadığımızla ilgili. Süreçte neler olduğu çoğu zaman önemli değil bizim için. Hedefe kitlenmiş ilerliyoruz. Nedendir acaba? Giderek yalnızlaşan/yalnızlaştırılan ve kendine dönen insanın bencilliği mi? Sistemin getirdiği 'başarılı' olma hırsı mı? Parka birinci varınca bize madalya mı takacaklar? Ayrıca, taksalar ne olacak? Nedir bu hırs? 'Park' artık bir metafor tabii; çeşitli şekillere bürünmüş hedefler her yanımızda, her anımızda.

Aslında dönüp biraz çocuğumuza, çocuklara baksak, onları takip etsek? Tabii çaresizliklerimizi öğretmeden önceki hallerini. Çocuklardan öğrenecek çok şeyimiz var. Unuttuğumuz, bastırdığımız, üzerine basılan, çiğnenen, ustalıkla parçalara bölünen, yavaş yavaş yokedilmeye çalışılan çok fazla şey. Ve bunları değiştirmek bizim elimizde.

Ama içselleştirmeden, hangi araştırmayı okursak okuyalım ezberci/yapay bir şekilde uyguladığımız sürece hiç bir şey değişmeyecek. Eğer biz yolda yürürken etrafımıza bakıyorsak, yanıbaşımızdaki insanları görüyorsak, dünyaya özen gösteriyorsak, 'başarı' hırsı sarmıyorsa dört bir yanımızı, hayatı insanca yaşamayı biliyorsak, işte o zaman, çocuğumuzun hangi davranışını övmemiz gerektiğini düşünmeye de gerek kalmayacaktır zaten.


18 comments:

saricizmeli said...

Hedefe gittiğim yolda, bazı sanal arkadaşlarımı fazlaca gerçek hissetmemi sorgularım zaman zaman.
Hedefe gittiğim yolda, sanal arkadaşlarımın bende bıraktığı etkiyi bir kez daha bu yazıyla gördükten sonra, sanal değil gerçek olduklarını bir kez daha idrak ediyorum.
Çok zekiyim de ondan:))
Hep sinir olmuşumdur bizim oğlan çok zeki ama çalışmıyor lafına. Meziyet çalışmakta zaten.

ElfAna said...

"Kizini oven, dizini dover" Evren, zeka urunu ince esprilerinden bahsetsem mi aceba? :P

Sorunun cevabi da sanirim, kisa gunun karini hesaplamaktan vazgecince olacak..

hindiba said...

Evren'cim, özellikle parka gidis hikayeniz öyle tanidik ki, hem güldüm hem agladim :)
Su makalelere bi baksana:
http://www.plosbiology.org/article/info:doi/10.1371/journal.pbio.0050184#pbio-0050184-sv002 (sondaki videolar ilginc)
http://www.wjh.harvard.edu/~lds/pdfs/Warneken&Tomasello_2009a.pdf

Bu ekiplerden birinin cocuklarda dogal olarak var olan altruistik davranisin sürekli ödüllendirmeyle azaldigina dair bir calismasi da varmis sanirim. Artik sincaba "aferin cocugum" derken iki kez düsünüyorum. Bi de ictigim caydan cikan özlü sözü yazayim dur. Odagi basari degil mutluluk ve diyor ki "Mutluluga giden bir yol yok, yolun kendisi mutluluk". Bütün minikler de bal gibi biliyor bunu :)

yagizlahayat said...

Ne güzel yazmışsın gene. Birkaç kitapta daha buna benzer şeyler okuduğumdan oğluma "aferin" dememeye çlışsam da, bir bakıyorum ağzımdan "aferin benim akıllı oğluma " sözleri dökülüvermiş. Bir yaştan sonra insanın kendini eğitmesi çok zor çok :-)

firarperest said...

Bloglarda takip ettiğim öncelikli kişilerden oldun Evren.
Çok önemli bir konuya değinmişsin. Fatma Hoca'mın da dediği gibi insanın bir yaştan sonra kendini eğitmesi zor-hele de yetiştiğimiz sistem içinde- Hatalar yapıyorum; ama elimden geldiğince değil inatla kendimi de eğitmeye çalışıyorum kolay olmasa da.
Can'ın "Anne, ben çok akıllıyım di mi, her şeyi başarabiliyorum di mi?" soruları deli ediyor beni. Ya da okula başladığındn beri çıkan hırs. Bir oyun oynuyoruz "Ben kazanıcam" gibi ifadeler kullanmaya başladı.Bunu biz yapmadık çok eminim. Legolara acaip düşkün. Sürekli ortadadır bu yüzden. Dün dikkatimi çeken bir şey oldu. Bir şey yapmaya çalışyıor inatla, olmayınca da fırlatıp attı elindeki legoları.Ters tepkiler vermiyoruz tabii ki bu davranışlarına, güzel güzel açıklamaya çalışıyoruz. Hiçbir konuda da dayatmamaız yoktur şunu yapmalı bunu yapmal diye.Ama düşünüyorum tepkilerimizi evet, "aferin"lerin sayısı hiç de az değil; ama görebildiğim bariz başka hata da yok. çevre faktörünün çok etkili olduğunu düşünüyorum.Arkadaşlarından, çevresinden ne görüyosa kapıyor.

Bu yazıyı okumadan dikkat etmeye başlamıştık zaten "aferin"lere. Yazın daha da etkili oldu.

Bizim parka deyip de parka gitmediğimiz çok olmuştur :)

Eylem Atılgan said...

Evren'cim yine sana has çok keyifli bir yazı olmuş. Hayatımızın ne kadar ezberler üzerine kurulu olduğunu gösteren harika bir konuya değinmişsin. "Parka gidiş yolu" bizim hayatımızda da bol bol tecrübe ediliyor. Kötü bir örnek olacak ama ben bu tecrübeyi ilk olarak köpeğimle yaşamış ve "hayvanı nereye çekiştiriyorum yahu? Onu gezdirmeye çıktık, kendimizi değil. Bırak o nereye gitmek istiyorsa gidelim" diye diye kendimi bu yönde eğitmiştim. Şimdi Duru ile "park yoluna" çıkıp onun neler yapmayı seçtiğini seyretmek -attığı her adımda kaçırmadan bulup getirdiği çöpleri saymazsak- çok keyifli. Aksi taktirde hakikaten çok sinir bozucu olurdu. Nitekim biz bunu mecburi arabaya gidiş, eve gidiş vs. yollarında sıkça yaşıyoruz...

yeliz said...

ben kullanıyorum aferini. araştırmalar kullanmayın diyorlar ama ya öyle görmüşüz ya da bir şekilde övüyoruz dediğin gibi. sen kitaptan bahsederken ben de aynı şeyi söyledim içimden, sahi yine başarı için övülmüyor mu çocuklar? sadece araştrmacılar yeni neslin başarlı olması için "zekisin" yerine "çalışkansın" demek olduğunu fark etmiş biz ailelere öğütte bulunuyorlar:)
bu arada fazla sonuç odaklı yetiştirildik Evrencim, sorun bu. Belki de çocuğumuzu "aferin sürece odaklandın evladım, seni tebrik ediyorum!" demek lazım opuahahah

şaka bir yana nefis bir yazı, teşekkürler evrencim

Ozgur said...

Evren, okurken yanındaymışın gibi hissettim. Bir gün A'ları Bleri bırakıp gökyüzündeki bulutları şekillere benzeterek uzatalım ayakları...

Kucaklıyorum ikinizi de. derin derin düşündürdü beni yazdıkların.

a_y_s_e said...

nurture shock'u cok begenmistim ben de... bir de pink brain blue brain var, okumus muydun onu? onda da ozetle gender identity nasil oturuyor (daha dogrusu nasil oturtturuluyor)u anlatiyorlardi. :))))

Evren said...

Saricizmeli,
Evet oyle bir laf var di mi: "bizim oglan cok zeki ama calismiyor" :P Ben de ozluyordum sizi ne zamandir, "cok zeki" oldugum icinmis meger :)

ElfAna,
:) Evet, haklisin, bu hesap kitap islerini bir yere birakmaliyiz artik.

Evren,
Evet, hep ayni sahneler degil mi :) Bu videolar ve makaleler cok ilginc gercekten. Bizim yavruyu gordum izlerken. Ne guzel 'donusturuyoruz' cocuklarimizi di mi! Evet bu aferinleri ben de tartar oldum. Yalniz o cay ne guzelmis oyle, gelsem de icsek birlikte :))

Fatos,
Evet biz de yapiyoruz maalesef. Dedigin gibi zor ama hala gec degil, yapabiliriz. Bu yolda yururken birbirimize bakip ite-durte, duse-kalka ufak ufak degisebiliriz :)

Firarperest,
Cok tesekkurler! Ve evet onemli noktalara parmak basmissin, bu "ben kazanicam" olayi bizde de yazin Turkiye'de oldu :) Dedigin gibi cevre faktoru etkili maalesef! Bu arada ben size cok ozeniyorum. Hatta gecen gun dedim ki ben de bir suluboya seti alayim, surece konsantre olabilecegi bir aktivite yapsin evde. Tabii ki onune bir model koyup bunu ciz diye yonlendirmeden. Amaci olmadan, yalnizca surecten zevk alarak. Ben butun ilkokul ve ortaokul hayatim boyunca kendimi resim konusunda cok yeteneksiz gordum. Resim odevlerimi hep annem yapardi. O cok yetenekliydi. Sonra universitede secmeli ders olarak resim dersi aldim, Amerikali bir hocamiz vardi, bize yalnizca boyalari farkli nasil kullanacagimizi gosterir sonra da serbest birakirdi, muzik acardi, atolyede oyle gidip calisirdik. Ilk kez o zaman sevmistim resim yapmayi. Oyle muhtesem seyler yapmamistim ama hocamiz kibarca duvara asabilir miyim yaptigini diye sormustu. Herkesin emegine deger verirdi. Hala unutamam o dersi. Bence siz de cok guzel seyler yapiyorsunuz, surec anlaminda :P

Eylem,
Cok tesekkurler! Bence cok guzel ornek olmus. Kopeklerini surekli cekistiren insanlari gorunce uzuluyorum ben de :) Bazilari cocuklarina da tasmali cantalardan takiyorlar burada!!! Duru kuzusu biliyor ne yaptigini, takibe devam :)

Yeliz,
Cok guldum yine :D Aferin evladim, surece odaklandin :P Ve evet, aferin Yelizcim, cocugumu nasil basarili yaparima degil, yazinin ozune odaklandin :P

Ozgur,
Yapalim, birlikte de uzatalim ayaklari, seneye daha cok goruselim lutfen! Ben de sizi kucakliyorum :)

Ayse,
Bu kitabi sen yazdiktan sonra alip okudum zaten. Digerinden Ozgur de bahsetmisti, en yakin zamanda onu da okuyacagim :) Cok tesekkurler guzel tavsiyelerin icin!

k.i.s.d. said...

Oğuz Sargın'ın bir kitabında okumuştuk eşimle, daha hamile bile değildim. Bahsettiğin fenmeni anlatmıştı o da, zekaya değil çalışmaya, denemeye odaklanın diye. Kendi hayatımda o dediğin depresyonu yaşadım ünv. 1 sınıfta. Zeki diye övülenlerden olmuşum malesef. denek gibi hissediyorum şu anda kendimi. Aydınlanmak güzel şey.

sevgiler...

Evrim said...

Merhaba Evren,

Yazın süper. Eşim ile birlikte okuyup kararlar almamıza sebep olacak kadar etkiledi bizi. Eline sağlık.

Ben derslerinde çok başarılı, arkadaş çevresi geniş, iş muahabbete gelince en önlerde olan ama hiç bir okul aktivitivitesine (bando takımı, folklor vb) girmeyen, giremeyen bir çocuk oldum. Sebebi neydi biliyor musun? Forsumun bozulması!!! Çok yetenekli değildim biliyordum. En iyilerde(!) olamayacak ve sınıftaki itibarımı kaybedecektim çocuk aklımla. (Bu bağlantıyı kuracak kadar zekiymişim işte :P) Her türlü seçmeden kaçtım, hep kaçtım. Hatta üniversiteye gidip alkolle tanışana kadar oynamaktan bile kaçtım :) Onu bile iyi yapmak gerekiyordu ya! Sanki her yaptığım şeyin iyi olması gerekliliği ile cezalandırılmış gibiydim. Ben de yapmamayı, denememeyi seçtim aynı araştımadaki zekisin denilen çocukların zor testi denemekten kaçması gibi. Aynı onlar gibi sıfatımı korumaya çalıştım. Bunu eğitimci olmasına rağmen ailem mi yaptı bilmiyorum. Ama çocuğumun benzer şeyleri yaşamasını istemediğim kesin...

Uzandım ve çocukluğuma döndüm şimdi kalkabilir miyim izninle :))

Evren said...

k.i.s.d,
Seni cok iyi anliyorum, ben de ayni sene ayni depresyonu yasamistim. Uzunca bir sure atamadim uzerimden. Neyse ki hala hic bir sey icin gec olmayacak bir yastayiz :)

Evrim,
Cok hossun :)) Benzer seyler ben de yasadim, sanirim hepimiz yasadik. Ben de universiteye kadar tek bir resim yapmamistim. Hic yetenegim olmadigini biliyordum. Annem bu konuda cok yetenekliydi ve hep ona yaptirirdim. Kopya cekmekten bir farki yok aslinda :P Bu durum tek basina aileyle ilgili degil tabii ki, bu kadar evrensel bir sorun tek basina aileyle aciklanamaz. Sanirim, sorun esas rekabete dayali, sadece sonuca, 'basari'li olmaya odaklanan bu sistemle ilgili. Yalniz degilsin yani, hepimizin cocukluguna indin aslinda :) Simdi cocuklarimizi bu gibi seylerden nasil koruyacagimizi dusunelim ama sanirim anahtar yine bizde.

Ben universitedeyken 40 yasinda insanlara gitar dersi veriyordum mezunlar derneginde. Yeni basliyorlardi. Ve hepsi de yeteneksiz oldugunu ama iclerinde kaldigini ve bir kez olsun denemek istediklerini soyluyordu. Gitara baslayanlarin %70'i ilk 3 ay icerisinde birakiyorlardi. Cunku hemen sonuc almak istiyorlardi, anlatmaya calistigim, 3 ay sebat ederek her gun gitar calisan bir insanin 3 ay sonunda virtuoz olmasa da sevebilecegi birtakim parcalar calabilecegiydi. Anlatabildiklerim devam etti ve sene sonunda birlikte konser verdik. Yuzlerinden okunan mutluluk her seye degerdi. Bunu da universitede ogrenmistim aslinda, girdigim ogrenci kulubunde: Yetenegin onemli olmadigini ve yeterince ugrasan (gunde yarim saat) herkesin gitar calabilecegini. Cok sasirmistim. O zaman bu isin yetenek istedigini dusunurdum. Ama surecten zevk almak icin buna gerek yoktu, tek sorun buna engel olan kafayi degistirmekti. Ve fakat o kafayi degistirmek gitar calismaktan daha zordu. Ama hicbir sey icin gec degildi tabii. Simdi daha da sansliyiz, onumuzde cocuklarimiz var :) Cok sevgiler size...

eviminnuru said...

ah nekadar önemli bir konu en çok hata yaptığım konulardan diyebilirim paylaşım için çok sağol

ÇokBilmiş said...

Şu parka gitme sorunsalını biz de eşimle yaşıyoruz. Sürekli bir yerlere yetişmeye çalışıyor. Acaba yazını okutsam bir fark yaratır mı? :)

Ben aferime karşı değilim. Çok da kullanıyorum. Bence önemli olan neye aferin dediğin. Mesela yaptığı şeylerden daha çok yapamadıklarına aferin diyorum ben :) Ciddiyim. Böylece denemesini ödüllendirmiş oluyorum. Mesela "yemeğini bitirdin, aferin" demiyorum da kızım "Doydum" dediği zaman aferin diyorum. Anlatabiliyor muyum acaba? Doğru mu, yanlış mı bilmiyorum ama ben aferim dediğimde yüzünde oluşan gurur ifadesine bayılıyorum :) Belki aferin almak için uğraşıyordur ve sadece aferin almak önemli oluyordur. Ondan da emin değilim. Henüz çok küçük, motivasyonunun kaynağını tespit edemiyorum. Ama aferin demeyi seviyorum ya, sevgimi ifade ediyormuş gibi geliyor.

Bir deee doğayla ilgili olarak: Mesela bir karınc ayuvası bulduğunda, mantar grubunu fark ettiğinde ya da kaldırım taşalrı arasındaki yosunları gördüğünde aferin kızıma diyorum.

Kutup yıldızını öğrendi mesela. Öğrendikten sonra aferin demeyi bırakıyorum. Ama o yine de göstermeye devam ediyor. Belki de motivasyonu aferine odaklı değildir henüz.

Hmmm bir de "Doğadaki son çocuk" kitabını sen önermiştin değil mi? Acaba cevabını bildiğin soruları mı soruyorsun sen bize? Bir öğretmen taktiği olmasın bu da? Acaba kızın sana mı çekmiş? :)

FADİŞ said...

Bir insanın yetişkinken mutlu olabilmesi için çekirdek ailesinde yaşadığı sürecin çok büyük önemi var. Evet bizler başarı odaklı yetiştirildik, sonuç hep başarma kazanma üzerine kuruldu ve hatta şimdi iş iyice abartılmış durumda. Mutlu bir birey olmak anın değerini bilmek, yaşamın bütününü taktir etmekle ilgili. Ben Can'ın güncesinin iki yazısının linkini vermek istiyorum doğrudan ilgili olduğu için. Aklına eline sağlık Evren, bu yazılar sayesinde bir kıvılcım çakıyorsa her bir anne de baba da bu önemlidir benim için, çevremle de paylaşıyorum bu yazıları teşekkürler.
http://caninguncesi.blogspot.com/2012/01/cocugunu-okula-gondermek-ve-gondermemek.html
http://caninguncesi.blogspot.com/2012/01/beklenen-oldu.html

Evren said...

Evimin nuru,
Cok tesekkurler! Rica ederim :)

Cok Bilmis,
Hakli olabilirsin. Kucuk yaslarda cok sallamiyorlar sanirim "aferin"i. Onemli olan aliskanliga ve amaca donusmemesi sanirim.
P.S.: Taktigi caktigina gore senin de bir egitimcilik gecmisin olmali :P

Fadis,
Evet haklisin, biz hep basari odakli yetistirildik. Ve basari sistemin tanimladigi anlamda basari idi. Yasamin butununu takdir etmek sozune bayildim! Gercekten buna odaklanmaliyiz. Butun olarak gormek cogu insan icin cok zor gercekten. Can'in guncesini de okudum. Sagol paylastigin icin! Ve tabii ki diledigin gibi paylasabilirsin. Tesekkurler guzel yorumlarin icin!

Anonymous said...

Bundan yaklaşık 80 90 yıl önce büyük ATATÜRK boşuna dememiş "Ey Türk genci zekanı unut. Çalışkan ol!" diye