January 16, 2010

Sevgili Günlük

Bugün güzel bir gün geçirdik --hep telaş, hep ateş olacak değil ya!
Sabah müzik dersine gittik. Çok merak ediyordum bu kadar küçük çocuklarla nasıl ders yapıldığını. Aslında çocukları küçük yaşlardan itibaren kursa gönderme fikrine çok karşı olmama rağmen, broşürün farklılığı ve web sitesindeki video beni cezbetti. Bir de kreşimiz non-profit organizasyon olduğu için tüm ailelerin 12 saat gönüllü çalışmasını öngörüyordu; ben de çocuklara gitar çalarım demiştim --nasıl olsa daha önceden çeşitli kurslarda eğitmenlik yapmıştım. Yalnız en son 5 yaşındaki bir çocuğa "happy birthday" şarkısını öğretmeye çalışırken, veledin beni "birthday" (-th sesi, dilin dişlerin arasına girmesiyle çıkarılıyor, ben söylediğimde (börd-dey) kuş günü oluyormuş :) diye düzeltmesinden sonra açıkçası nasıl yapacağım konusunda kaygılarım vardı, biraz da o yüzden gitmek istedim bu derse.

Öyle bildiğimiz dersler gibi değildi, zaten adı da ders değildi. Müzik sınıfı diyorlar, sınıfın adı da "Our Time" (bizim zamanımız). Kindermusik diye bir kurummuş ve 0-7 yaş arasına yönelik müzik sınıfları organize ediyorlarmış dünyanın çeşitli yerlerinde. Benim YavruSu'dan pek umudum yoktu açıkçası; yani müziği seviyor ve ilgi gösteriyor --bazen kendi kendine di-ba di-ba ba-ba diye şarkı söylüyor, uyurken na-na diye kendi ninnisini söylüyor kuzum; bazen ritm tutuyor kafasıyla/vücuduyla, Skype'dan dedesinin mini konserlerini alkışlıyor her hafta, şarkı söylemedikleri zaman pek ilgi göstermiyor zaten bilgisayara; en son bugün de "hoo wöö" (whole world) diye eşlik etti yolda giderken şarkıya-- ama bir dakika bile oturmuyor ki 'aktif baayan'. Neyse ki çok iyi organize etmişlerdi zamanı; nerdeyse hiç durmadık. Bütün anneler, babalar, çocuklar hep beraber dans ettik, yürüdük, koştuk, zıpladık, kollarımızı kaldırdık, top oynadık, paraşüt oynadık; oturduğumuz zamanlarda da zaten yorulmuştuk kısa kısa ara gibi oldu ve tüm zamanlarda ya ritm vardı, ya müzik, ya bizim tekrar ettiğimiz paternler, ya da çaldığımız shakerlar, çubuklar vs. Yani kısacası çok eğlendik :))) Ders bittiği halde sınıftan bir türlü çıkmak istemedik ama öğretmenimiz sağolsun tüm müzik aletlerini ortalığa bıraktı çocuklar incelesin diye. Kindermusik eğitimcisi olmak isteyenlere de destek sunuyorlarmış. Kim bilir, belki bir çılgınlık yapıp ben de başvururum tr'ye dönmeden. Ama önce şu doktora bir bitsin de...

Ne diyordum, bugünün güzelliğinden bahsediyordum. Gerçi bebiş olduktan sonra her gün ayrı güzel --tabii bir o kadar da yorucu! Müzik sınıfından sonra eve geldik, çok yorulmuştuk, dedim ki artık en az 1,5 saat uyur, o uyur da ben de dinlenirim ama nerde??? 45 dakikada uyandı keçi Su; oysa ben daha hiç uykumu alamamıştım ve fakat haftasonu olduğu için, aç bir kocayla aç bir yavru "mama mama" diye söylenmeye başladıkları için, sürünerek kalktım yataktan ve Cumartesi ritüeli gereği ailecek yemeğe gittik; bu hafta Fridays'e. Fridays favori mekanlarımdan --burdaki tabii; ucuz ve sıradan [sanırım Rumeli Hisarüstünde okurken yıllarca önünden geçip söylentiler ve içerde oturan tipolojiler yüzünden içeri girememiş olmanın getirdiği eziklikten kaynaklanan bir yüceltme söz konusu bu favoriler listesinin oluşumunda]. Herneyse, sonra da işbölümü yaptık, T. yiyecek alışverişine gitti, ben de bebişle mall'da takıldım, hem birkaç şey vardı bakmak istediğim hem de rahatça yürüsün dedim.

Dedim ammaaaa ne mümkün!!! Önceden de dinlemiyordu ve kafasının dikine gidiyordu ama artık kucaklayıp yönünü çevirmek imkansız bir hale geldi; bir anda kendini yere atıp bağırmaya başlıyor küçük keçi, bıraktığımda da haydutluk yapıyor, tüm dükkanı aşağı indiriyor, bana da binbir özürle yerlerdeki kilotları, sütyenleri, t-shirtleri toplamak düşüyor. Başka hiç mi bir çocuk bizimki gibi yapsın! Olamaz böyle bir şey! Bana inat mı toplandılar bunlar bugün buraya! Tüm bu kuzuları gördükçe arabalarının içinde "Allahım neydi günahım" adlı şarkıyı söylemeye başlıyorum. Nerede nerede nerede, ben nerde yanlış yaptım? Neyse ki, şu pek metini ettiğim yazarın "No Cry Discipline Solution" kitabını okumaya başlamıştım gece ve bunların normal olduğunu, hatta daha beterlerinin kapıda olduğunu biliyordum. Mümkün olduğunca sakin olmaya çalıştıysam da 15 dakika geç kalan T.'ye birtakım ateş topları atmadım değil. Neyse ki anlayış uzmanı sevgili tatlişkom, bebişi parka götürdü eve dönünce ve ben de gündüz yarım kalan uykuma devam edip süper enerji topladım bu vesileyle :)))

Ve park sonrası günün başka bir güzel olayı vuku buldu. YavruSu kaka dedi ve sonra kakasını yaptı :))) Böyle bir şeye de insan ancak anne olunca sevinir herhalde, çok komik. Bir süredir kakasını yaptıktan sonra kreşte söylüyormuş, öğretmenin bacaklarına yapışıp "all done!" diyormuş; bizim yanımızda rahat rahat yaptığı için gerek olmuyordu, çünkü hemen değiştiriyorduk ama ortamda başkaları varsa içeri gidip ya da uzaklaşıp arkasını dönerek yapıyordu. Tuvalet eğitimi için daha erken (yarın 13 aylık olacak) diyerek gündemimize almamıştık. Sadece kakasını yaparken "bak şu anda kaka yapıyorsun" deyip hemen altını değiştiriyorduk. Bizimki günde en az 3 kere yaptığı için artık idrak etti olayı herhalde :) Babam "hemen, şimdi", "biraz sonra, az sonra" gibi kavramları öğretmeye başlayabilirsiniz diyor, bir de kitaplar iyi oluyormuş ama kesinlikle zorlamamamız, hatta çişli-kakalı lazımlığı başına geçirecek olsa bile olayı gülümseyerek (!) karşılamamız gerekiyormuş. Nurturia'da da gündem yaptım bu konuyu, hadi bakalım! Millet nelerle uğraşıyor, biz nelerle ama bu da günlük hayatın bir parçası be günlük, ne yapalım!

Son olarak da diyaloglar. Artık herşeyi söylüyor, konuşmaya çok meraklı, hatta şimdiden bol bol gevezelik yapıyor ve çokça başımızı şişiriyor (şişen baş onun dilinden olsun, o ayrı). Geçen gün T.'ye "bu iyice papağan oldu" derken hemen "papan" diye arkamdan tekrar etti bizim papağan :) Çok güzel "ohh baaa" (oh be) diyor, bir de "barda" (bardak) ve "önlü" (önlük), ve böyle yarım yamalak 100'e yakın kelimemiz oldu, sayamıyorum artık. Yalnız, bazı harfler yok hala: f, p, r, s, z, nerdesiniz sorarım size...

Başka bir enteresan olay da ortamda olmayan bir şeyin ismini söyleyebilmesiydi. "Du" dedi mesela, verdim lıkır lıkır içti, susamıştı çok. İsimlerde epey yol katetti, fiillere geçti artık, sırada sıfatlar var galiba dedi T geçen gün, bakalım ne gelecek [hemen güncelleme yapayım, edatlar geldi: "orda" ve "burda". Sanırım sıfatlar en son gelecek, hatta burdan bir kehanette bulunayım: isimler, fiiller, edatlar, zamirler, sıfatlar, zarflar; olabilir mi acaba?]. Şimdi fiillere dönecek olursak, çok güzel "bittiii" diyor mesela; herşeyde kullanıyor bu bittiyi. "Meme meme" diye saldırıp göğüslerimi fora ediyor orda burda, doyunca da "bittiii" diye aşağı indiriyor kazağımı. Biten ne acaba, onun memeyle işi mi, yoksa süt mü? Bozuluyorum ama! Ama iyi tarafından bakmaya çalışıyorum: belki de sadece "bittii" demeyi seviyordur kerata. Sonra "otuy" diyor, kendi çıkıp oturamadığı yerlere. Oturtuyoruz, 3 saniye sonra aşağıya iniyor. Maksat hareket olsun.

Vücudumuzu tanıyalım çalışmaları da çok hızlı sonuç verdi: artık göbeği dahil her yerininin ismini söylüyor, ama göbeğini daha büyük bir gururla söylüyor--en önde o gittiği için galiba ;) Bir de artık sevdiği kitaplarının isimlerini söylüyor, "hoo wöo" diyor, şarkısını da söylüyor; "Aatuy" (Arthur) diyor, en çok onu seviyor. Flap book diyorlar, [türkçesi ne acaba?]; hırsla bütün kapakları kaldırıyor gerbili bulmak için. Zaten ben neyi sevmiyorsam, bir kusur bulup eleştiriyorsam o gidip büyük bir coşkuyla ilgileniyor, onuyor :) Flap booklarla bir problemim yok ama bunun illustrasyonları benim şekillenmiş zevkime pek hitap etmiyor yazık ki. Ama onun sevmesi önemli tabii, sanırım bu tarz kitaplardan daha çok almalıyız bu ara. Bir araştırayım bakayım; var mı güzel öneriler?

Yaa günlük, işte böyle. Ne garip şey şu annelik. Eskiden çocuklarını öven, yaptığı en küçük şeyi dahi anlatan annelere bir anlam veremezdim, çok sınırlı gelirdi sohbetleri. Gel gör ki anne olunca, hele de ardı arkası kesilmeyen ilklere sürekli şahit oldukça duramadım ben de, çok güzel bir duyguymuş. Gururlanmak değil de ilkleri yaşamak ve paylaşmak için içi içine sığmamakmış annelerin anlatıları. Ben de yazayım dedim, bir yerlerde bir kaydı olsun istedim, ne de olsa yaşanmayacak bir daha. Önemsiz gelecek belki sonrasında. Ya da utanacak yavrum. Hatırlıyorum da annemiz bizimle ilgili bir şey anlattığında bir ortamda, nasıl sinir olurduk, nasıl kızardık ona. Bazen düşünüyorum, ergenlik çağına geldiğinde o da sinir olacak bana, hayatın kanunu bu biraz da. Ama bilmesini isterim ki, o bana ne kadar kızsın ona olan sevgim hiç değişmeyecek, ne olursa olsun onu "limit n sonsuza giderken ÇOK üzeri n" kadar sevmeye devam edeceğim. Sen ona anlatırsın bunu, olur mu?

9 comments:

Ozge said...

Sevgili Evren,

Dogum hikayeni pozitif dogum hikayelerinde okudum, ne guzel bir deneyim yasamissin ve minigine saglikla kavusmussun, harika:)
sonra bloguna bir bakayim dedim ve gordumki kindermusik deneyimi yasamissiniz, ben de oglumu gotursem mi goturmesem mi diye dusunuyordum, senin olumlu dusuncelerinden sonra bir denemek istiyorum:) Bu arada ben de Knoxville, TN de yasiyorum...Diger yazilarina da bakacagim:) sevgiler...

Evren said...

Ozge,

Hosgeldin! Çok teşekkürler!

Kindermusik için de kesinlikle tavsiye ederim. Öyle ders gibi değil zaten, eminim çok eğlenirsiniz.

Yine beklerim, ayrıca çok uzak sayılmayız, bu taraflara yolunuz düşerse fiziki olarak da beklerim :) Sevgiler...

Ozge said...

Evren cok tesekkurler, sizin de yolunuz duserse biz de bekleriz:)
Valla biz de yakinda donecegiz sanirim, bakalim...aslinda Basak hakli burda boyle firsatlar varken degerlendirmak lazim...artik donunce de birseyler dusunucez:) Su sertifika isini dusun sen evren:))
Sevgiler...

Başak Çelik said...

Hmm, kavanozlarin icine bakliyat koyup muzik aleti yapmak iyi fikir. Gerci Cinar muhtemelen kapaklarini acip icindekileri cikarmaya calisacaktir once ama olsun, denemekte yarar var :) Evde bizim de minik bir orkestra olusturma vaktimiz geldi!

Bir de su cocuklarin yaptiklarini anlatma konusuna bir aciklik getirmek istiyorum. Aslinda ovunmek degil yaptigimiz en azindan benim oyle degil, senin de degil biliyorum ki... yalnizca sasiriyoruz ve paylasiyoruz! Erken yuruyen her cocuk maraton kosucusu, erken konusan her bebek de dunya munazara sampiyonu olmadigina gore, ovunmek zaten anlamsiz. Cunku arkadasinin da dedigi gibi, herkes yuruyor, konusuyor, tuvalete gidiyor! Biz sadece dogdugunda kafasini ancak kaldirabilen o minicik seyin nasil bu kadar hizli gelistigine, insan omrune kiyasla kisacik kalan bir zaman icinde nasil bu kadar cok sey yapabildigine sasiriyoruz! Ve -baskalarina sacma ya da gereksiz de gelse- bunu butun dunyayla paylasmak istiyoruz... cunku minik yavrumuzun gelisimini gormek bizi mutlu ediyor, e mutluluklar da paylastikca cogaldigina gore :)

Boyle iste :) Azicik calisayim, su son yazdgin harika yazina da yazacagim bir seyler!

Sevgiler... Basak

Evren said...

Özge çok sağolasın. Sertifika yüreklendirmesi için de ayrıca teşekkürler! Nereye dönmeyi düşünüyorsunuz, belli oldu mu? Belki tr'de görüşürüz. Sevgilerimle...

Evren said...

Başak, evet haklısın. İnsan hakikaten inanamıyor; ilk ellerini kavuşturduğunda bile ben çok şaşırmıştım ve sevinmiştim. Hemen fotoğraflar, videolar falan :)))) Böyle söyleyince komik geliyor tabii ama o anda çok önemliydi. Hala da o günleri hatırladığımda bir tebessüm beliriveriyor dudaklarımda (aha işte bende de varmış bu genden: türk sineması artisti olabilirmişim yani :)

Sevgiler... Evren

Ozge said...

Evren, daha belli degil Turkiye isi, belki bir sene daha buralardayiz...Bu arada kindemusik'in dersine gittik, Derin basta pek hoslanmadi, "go go" diyerek gitmek istedi ama sonradan isindi:) hopladik, zipladik...
nurturia.com'a uye misin?

Evren said...

Kurtlarinizi dokmussunuzdur, sevindim adiniza :)))

Nurturia'ya uyeyim. Hatta az once seni davet ettim sanirim. Eger baska bir Ozge'yse davet ettigim, sen beni YavruSu olarak bulup ekleyebilirsin. Gorusmek dilegiyle, sevgiler...

Ozge said...

Dogru Ozge'yi bulmussun;)
Sevgiler...