March 17, 2010

Alis gerçekte hangi diyarda? / Başka bir bilim kurgu mümkün!

Bahar tatili dolayısıyla 15 ay sonra ilk kez sinemaya gidebildik :) Yaşasın bahar! Hoş, filmden çıkınca, bizim kuzu daha eğlenceli, film de ne ola ki diye yaptığı şebekliklerden konuşmaya başladık (anne-baba olmanın yan etkileri, aman dikkat!) ama yine de 3 boyutlu sinemanın geldiği son noktayı izlemek çok keyifliydi (neyse hala umut var galiba bizim için :) Gerçi, reklamlardaki animasyonlar, filmdekinden daha iyi gözüküyordu ya, neyse.

Şimdi filmin kendisine dönecek olursak, efendim, filmimizin kahramanı, Alis, bir kadın; tabii ki güzel bir kadın. Beyaz, ince ve zarif; hatta, o akıl almaz canavarlarla savaşırken bile çok zarif. Bir o kadar da başına buyruk. Kendisinden evlilik konusunda bir karar vermesi beklenirken, onca insanı tören alanında bırakıp tavşanın peşinden harikalar diyarına iniyor. Burada 'wonderland' diye duyduğu yerin aslında 'underland' olduğunu öğreniyor, hem gerçekten yerin metrelerce altında, hem de bir nevi bilinçaltında yaşananlar sanki. Kahramanımız Alis, bu 'underland'de görüyor ki, her fantezi kitabı ve filminde olduğu gibi iyiler ve kötüler diye keskin sınırlarla ayrılmış tiplemeler var. Yalnız buradaki iyiler saflıkla aptallık arasındaki ince çizgide gidip geliyorlar. Klasik iyiler gibi değiller, biraz daha tuhaf halleri. Herneyse, burada, yani underlandde türlü türlü maceralar yaşıyor Alis; kah büyüyor, kah küçülüyor ama beyaz prenses (tabii ki o iyiyi temsil ediyor) sayesinde 'normal' boyutlarına ulaşıyor. Çünkü anormallik kötülere, kendini bilmezlere has, ha bir de delilere. İyi olmak için 'normal' olmak gerek, taşkınlıklar kabul edilemez bu bölgede. Keza, kırmızı prenses beyaz prenses gibi değil, vücudunun kafasına oranı bir bölü beş. Ve o kötü, öyle kötü ki ordusunu toplayıp kız kardeşi ile savaşmak üzere sefere çıkıyor. Ve nasıl oluyorsa oluyor, bütün bir film boyunca silah kullanmayı reddeden barışçı Alis, bir anda değme aksiyon filmlerindekilere taş çıkartacak şekilde bir performans sergiliyor ve kırmızı prensesin gönderdiği korkunç ejderhayı kılıcıyla ikiye ayırıyor. Ejderhanın kafası ağırçekimde yere düşerken bile hiçbir şey hissetmiyor!!! Bundan sonra bir seçim yapması gerekiyor. Eğer isterse, harikalar diyarında, kafayı sıyırmış ama iyi arkadaşlarıyla kalabilir ancak o cevaplamam gereken sorular var deyip yukarı çıkıyor. Bizde bir heyecan başlıyor ve beklediğimiz gibi 'alternatif' son vuku buluyor: lordun evlenme teklifine cevabı hayır oluyor. Ben şahsen bu sahnede çok etkilenmiştim, vay be dedim ne feministmiş şu Alis! Ama malesef film burada bitmiyor. Alis, lordun babasıyla birlikte şirketin başına geçip Çin'e, uzak doğuya gitmek için gemiye biniyor. Yani görüyoruz ki, evlenmenin alternatifi kariyer sahibi olmak ve "kolonicilikmiş" (Özlem Aslan, 2010)!!! Ne kadar şaşırtıcı değil mi???

Bir diğer nokta da, yazarın sapıklık derecesindeki çocuk aşkı. Lewis Carroll'ın, Alis karakterini hayranlık duyduğu 11 yaşındaki bir kız çocuğundan esinlenerek oluşturduğu söyleniyor. Kendisi inkar etse de yaptığı çıplak çocuk resimleri, anatomik veya masum bir sanatı değil, basbayağı erotizmi yansıtıyor (bkz. Wikipedia). Bilmem tesadüf müdür, Alis'in lordla evlenmeyi reddedip lordun babasıyla birlikte gemiye binerek bulunduğu yeri terk-i diyar eylemesi.

Şimdi düşünüyorum da, bu senaryoyu bir kadın yazsaydı nasıl olurdu acaba? Evet, iyi erkek yazarlar, alternatif muhalif sanat yapanlar, ve saireler de var ancak yine de kadınların daha çok yazması edebiyatı daha da özgürleştirecektir diye düşünüyorum. Örneğin Ursula K. Leguin'in fantezi edebiyatına kattığı şeylerin yanısıra, onun klişelerini altüst ettiği pek çok yazını da mevcut. Okurken kaptırıp hayal ettiğiniz bir karakterin tasvirini yaptığında, yaşadığınız duvara çarpılmışlık duygusu tarif edilemez. Onun karakterleri kesin sınırlarla ayrılmış iyi ve kötü yaratıklar değil. Genç, güzel, beyaz, zarif, 'doğru', 'normal', mükemmel kadın ve erkekler hiç değil. İyinin de kötünün de kendi içimizde olduğunu, gölgemizle yüzleşmekten korkmamamız gerektiğini söyleyen Ursula K. Leguin'in en çok değer verdiği şey değişim çünkü. Anaerkil ve anarşist bir toplum inşa ettiği Mülksüzler romanında, gezegenler arası barış ödülünü verdiği hayatı boyunca değişimin bir parçası olmuş yaşlı bir kadının hayatından kesitler sunduğu Bağışlanmanın Dört Yolu'nda, ve diğer tüm romanlarında hep değişimi anlatır, ve değişimden korkmayanları. Barışçı, çevreci ve feministtir onun bilim kurgu romanları. Velhasıl kelam, görürsünüz ki okudukça, 'farklı' 'kahramanların' yaşadığı, 'farklı' 'diyarlarda' geçen başka bir bilim kurgu mümkün!

10 comments:

ODİL SEZEN METİN said...

Alis değil de Alis'i yazan Lewis Carroll gerçek adıyla Charles Lutwidge Dodgson çok farklı bir diyardaymış yazarken:))

Evren said...

Ya evet bu daha doğru bir yorum oldu. Hosgelmissin bu arada :)

Murat Arslan said...

Biz bu romanı birinci dönem İngiliz Uygarlığı dersinde işledik...Aslında L. Carroll çocuk romanı yazmaktan apayrı bi şekilde bu romanla bilinçaltına iniş (tıpkı o cave'den inme olayı) ve dönemin toplumsal bakış açısını kraliyete bakış açısını yer yer alay mocking unsurlarıyla yer yer de tutarsız saçma cümleler ve metaphorlarla süsleyip bi çocuk romanı sunmuştur önümüze..Özde çocuklar tabiki herşeyi anlamayıp bunu basit bi science-fiction havasında okuyacaklar velhasıl öyle değil mesela Beyaz Tavşan gayet basit bir yelek kol saati vesairesi var ama neden beyaz tavşan?? Çünkü o zamanki baba figürü sorgulanıyor burda, beyaz tavşan hiç de korumacı bi yapıya sahip değil gayet uysal vesaire..Ama işte dediğim gibi Lewis Carroll da gerçekten dönemi yansıtan bilinçaltını bilinçaltında sorgulayan bi roman sunmuştur o dönemde :)

Ozgur said...

Yazının başlığını okuduğumda aklıma Mülksüzler düşmüştü, sen de yazmışsın zaten. Ursula K. Le Guin bir tanedir. Bilim kurgunun sorgulatanı makbuldür...

Başak Çelik said...

Lise döneminde beni de metamorfoza uğratmıştı Mülksüzler... hala, beni en çok etkileyen, değiştiren kitapların listesinde 1 numaradadır!

Filmi de daha çok merak ettim şimdi, gerçi okurken sinir oldum, o ayrı. Bakalım biz izlemeye fırsat bulabilecek miyiz?

Bu arada, şu "çocuktan ayrı kalınan her ortamda yine çocuğundan bahsetme" hastalığı A. ve bende de var. Ben ona ana-babalık deformasyonu diyorum :) Yalnız değilsiniz yani!

Evren said...

Murat,
Dediğin doğru. Romanı aslında dönemi içinde değerlendirmek gerekiyor. Eminim kraliyet eleştirisi, bilinçaltının sorgulanması ve daha pek çok ince ayrıntı vardır. Dediğin gibi çocuk romanı olmadığı kesin ama ;) Benim eleştirim, daha çok film üzerindendi. Yazarın hakkındaki sübyancılık iddialarını ve bunun romana nasıl yansıdığını da teslim edecek olursak, film bana çok klasik Holywood filmi gibi geldi. İyiler ve kötüler savaşırlarlar sonunda tahmin edin kim kazanır :) Ayrıca Alis için çizilen yolu pek bir problemli buldum. Kitap kendi bulunduğu dönem içerisinde muhalif itkilerle yazılmış olabilir, gayet felsefi tartışmalar barındırıyor da olabilir; filmde hem bunlar traşlanmış sanırım hem de uyarlamaların klasik problemi, bugüne taşırken gerçekten uyarlamamak.

Sizin bu birinci dönem İngiliz Uygarlığı dersini merak ettim bu arada :)

Evren said...

Özgür,
Evet Mülksüzler 1 numaradır! Ursula'yı ben de çok severim. Bu arada bir ortak nokta daha :) Geçen gün Hilal'in yorumlarında gördüm ve çok şaşırdım, (niye şaşırıyorsam ;) herneyse, doktorayla ilgili bir yazı yazmıştım, şu an müsveddelerimde, İlhami geldiğinde son halini verim yayınlayacağız, demiştim ki, şimdiki aklım olsa Felsefe okumak isterdim :))) Sevgiler...

Başak,
Evet 1 numara Mülksüzler! Ana-babalık deformasyonu ha, öyle valla, deforme olmuşuz :)

Burcu said...

Ben filmi seyretmedim ama roman akillica yazilmis cok katmanli ve eglenceli bir metindir. Herkese tavsiye ederim; ozellikle dil gelisimi ile ilgili saptamalar harika. Carroll'in bugunun sartlarinda uygun bulunmayacak resimler cektigi dogru ama atlanan bir nokta cocuklarin ailelerinin fotograflardan haberi olmasi. Yani yapilan is gizli sakli degil. Ayrica Victoria doneminde bu tur fotograflar cok yaygindi. Tabi Carroll'in yetiskinlerden cok cocuklarla iyi anlastiginin asil sebebini bilemeyiz ama kendisi hakkinda yazilan bircok biografi ve makalede, sagirlik, kekemelik gibi bircok fiziksel sorunun onu yetiskinlerden uzaklastirdigi soylenir. Alis Harikalar Diyarinda cok kisa bir kitap vaktiniz olursa mutlaka okuyun, hatta aciklamali olanlari kacirabilecegimiz butun noktalari gosterdigi icin cok daha eglenceli.

Evren said...

Burcu,
Ben de romanı bilmiyorum. Çok katmanlı ve akıllıca yazıldığına eminim. O dönemdeki aileleri anlamam mümkün değil, ne de Victoria çağını. Çocukların bu şekilde resmedilmesi benim çok kaldıramayacağım şeyler. Filmle derdim ise daha çok bir Holywood ve bilim kurgu klişesinin canlandırılmış olmasıydı, derinliği olmayan, klasik 'iyiler ve kötüler savaşır ve tahmin edin kim kazanır' durumu. Ayrıca filmin sonunda Alis'e çizilen yolun 'kapitalist' bir çağrışımı olması da cabası oldu. Carroll ile ilgili bu detayları bilmememe rağmen Lordun babasından çok rahatsızlık duydum. Bilemiyorum belki text daha farklıdır. Bildigin açıklamalı bir link varsa paylaşırsan çok sevinirim.

Murat Arslan said...

Evren abla, engin yorumların son derece memnun etti beni..Film üzerinden gittim ben de yorumlamaya ama hani temelde kitabı ele alıp kitap üzerine bi yorum yapayım dedim :):) Neyse İngiliz Uygarlığı dersi sorma yaaa Kate Atkinson'ın Human Croquet adlı romanı (ki muhteşem bi roman yine dönemi son derece güzel eleştirmiş karakterler üzerinden son derece iyi yansıtmış bi roman tavsiye ederim), Alice in Wonderland ve Shakespeare'in Twelfth Night eserini inceledik işledik..Her sene değişiyor müfredat ama bu sene yeterince iyiydi bana çok şey kattı diyebilirim :) Merak etmene değer bir ders yani ;)