June 27, 2010

Emzirme Reformu


Calisan gebe ve Blogcu Anne cok guzel bir hareket baslatmislar: Emzirme Reformu Gerekli. Evet bu gercekten cok gerekli. Ozellikle calisan annelerin yasadiklari zorluklarin ustesinden gelmek icin, kamusal alanda memeyi cinsel obje olarak gorenler tarafindan tacize ugramamak icin, bizimki gibi emme delilerinin istedigi zaman ozgurce karinlarini doyurabilmeleri icin, anne ile bebek arasina biberonu sokmayi gorev edinmis "sutun yetmiyor" mafyasi ile savasmak icin ve sonuc olarak cocuklarin hem fiziksel hem de ruhsal olarak saglikli gelismesi icin, ve daha bircok sey icin Emzirme Reformu Gerekli. Ayrintilar icin lutfen tiklayiniz: www.emzirmereformu.com

June 22, 2010

Emmek please! --çok perdeli oyun

Emzirmeyi cok seven bir anne varmis ve bu annenin emme delisi bir yavrusu. Bu yavru oyle cok seviyormus ki emmeyi, dakika basi emmek isteyip annesinin memelerini kapmak icin yapmadigini birakmiyormus. Anne kararliymis aslinda en az 2 yasina kadar emzirmeye ama bu tacizler cok cok artinca bir ara birakmaya karar vermis. “Emmek bitti” demis bir gun. Yavrucuk annesinin lafina oyle cok guveniyormus ki hemen kabul etmis, boynunu bukmus, memenin yanina gelip gelip “emmek, bitti emmek” diyormus. Anasinin yuregi yavruyu boyle boynu bukulmus gormeye dayanamamis ve cikarmis memeyi hoppadanak, verivermis agzina yavrunun. Ve fakat bu acima duygusu, dak’ka basi emmek isteyen bir emme delisinin, memeleri vantuzlamak usuluyle emmeye kalkismasiyla gercekten bir aciya donusunce, anne yine emzirme isini bitirmeye karar vermis. Yavru yine kabullenmis bu durumu, ne yapsin, anne oyle diyorsa haklidir herhalde demis. Annenin ici rahat degilmis aslinda. Okudugu arastirmalarda 2 yasina kadar emzirmenin kansere karsi koruyucu oldugu yaziyormus, ustelik cocuk doktoru olan babasi da 2 yasa kadar emzirmeyi oneriyormus. Ve ayrica “baby led weaning”i (bebegin inisiyatifinde emmeyi birakmayi) gonulden destekleyip yavrusunun vucudunun ihtiyaclarina gore hareket etmesi ve kendi kararlarini kendisinin vermesini istiyormus. Kafasi yine karmakarisikken, bir blog arkadasinin yazdigi yorumla tekrar vazgecmis emzirmeyi birakma kararindan. Baba, bunun yavruyu ambivalent yapacagini dusunuyormus ama yavru, Bogazici kedilerine donmus ve tanidik tanimadik herkesin memesini yoklayan, tuttugunu emen, arsiz mi arsiz bir tekir olup cikmis.

BILMEM KACINCI PERDE:
BiRiNCi SAHNE:
YER: Istanbul (caddeler, sokaklar, belediye otobusu, taksiler, cafeler, ...)
YavruSu hedefe kitlenir ve annenin t-shirtunun bogaz kismina elini uzatir, t-shirtu bir hisimla asagi cekip memeleri disari cikarir. Anne hemen acilan goguslerini eliyle ortmeye calisir. Amerika’da yasadiklari eyalette emzirme yasagi olmadigi icin [evet malesef bazi eyaletlerde kamusal alanda emzirme yasagi var, bazilarinda 1 yasina kadar serbest] gizli emmeye alismamis olan yavrusu, annenin elini bir hisimla iter ve boylece annenin memeleri tum Istanbul’la, Istanbul da annenin memeleriyle tanismis olur. Memeyi beslenme aracindan farkli olarak goren gozler utansin diyerek kendini rahatlatmaya calisir anne, neyse ki herhangi bir tacize ugramaz.

SAHNE 2:
Varilan yerde annenin eski bir arkadasi: (aciyan gozlerle bakarak) E., bu hal ne boyle? Sen eskiden bakimli bir kadindin, kendine guzel bir t-shirt alsaydin bari!
Anne: Yok bu t-shirt yeni zaten, ustunden YavruSu gecti de...
Annenin arkadasi: ???!!!XX!!!X????

SAHNE 3:
Anne: (bilmem kacinci emzirmenin bilmem kacinci dakikasinda harap ve bitap dusmus olarak bir umutla) Hadi iceri gidip biseyler icelim???
YavruSu: Hadi emelim
Anne: Of offf!

SAHNE 4:
Anne artik kararlidir, gece emzirmelerini kesecektir en azindan. Arkadasi Senem'in taktigini kullanarak kuzuyla bir konusma yapar ve artik ihtiyaclarinin degistigini, surekli annesinin sutunu emmesine gerek olmadigini, farkli besinler yiyebilecegini (ki bunlarin arasinda makarna oldugunu bile soyler koz olarak), bundan sonra geceleri guzel yemekler yiyip sabah gun dogdugunda kahvaltisini ettikten sonra emebilecegini soyler.
YavruSu: (her zamanki gibi baslar) Emmek please, emmek please, emmek please*, ....
Anne: Gunes cikinca emziricem dedim ya annecim!
YavruSu: Aaaa (sasirmis gibi pencereyi isaret eder ve) gunes cikti, hadi emelim.
Anne: Nasil yani??? Disarisi zifiri karanlik ama... Yok yok boyle de cocugu yalana sevk ediyoruz, yine olmadi, of anam off :(

*Aslinda Turkce ve Ingilizceyi karistirmamaktadir ve fakat anne-babasi kreste ogrendigi kelimelerin Turkcesini ogretemez bazen, cunku yoktur Turkce'de tam karsiligi, ya da onlar kullanmazlar oyle (su lutfen, emmek lutfen) --insani tokatlarlar valla Turkiye'de :)

SAHNE 5:
Anne: (Aciyan memelerini kurtarmaya calisir) Annenin sutu bitti artik, biraz da inegin sutunden ic lutfen.
YavruSu: Yok ben emeyim.
Anne: ?!X?!?!?

SAHNE 6:
Banyoya beraber girilir, anneyi ciplak olarak goren YavruSu’nun gozleri yuvalarindan firlar, hedefe kitlenir ve ne yapip edip memelerden birini kapar. Bu arada anne caresiz onu yikamaya calismaktadir.
Anne: Hadi artik birak da yuzunu yikayayim.
YavruSu: (memeye el sallayarak) Bye meme!
Anne: Oh be!
YavruSu: (sola donup) Simdiii, oteki emmeke :)))
Anne: Neee?!?!?!

SAHNE 7:
YavruSu, annenin pacalarina yapismistir yine. Anne kesin kararlidir artik emzirmemeye, cunku son 1 saat icinde 3 kere emzirmistir zaten. Bu sefer entersan bir sekilde "emmek please" diye tutturmaz ama. Annesinin bacaklarini oper; sonra “kucama aliim mi” diye kendini kucaga aldirir ve annesinin saclarini oksamaya baslar, “cici-tatli-guzel, cici-tatli-guzel” diye bir guzel sever saclarini ve hatta oper yanagini, burnunu, gozunu, sacini. Derken beklenen son gelir:
Basini bir anda yana atar, annesinin koluna yaslar, kafasini gogsune dogru cevirir, ayaklarini uzatir; kisaca kendisini, annesinin ‘emme pozisyonu’ dedigi konuma getirir ve t-shirtu acip memelere bakarken o ‘sihirli’ kelimeler agzindan dokuluverir:
“Emmekler ne guselmis :)”
Bu kadar sevilmeye aylardir harap ve bitap dusmus, gogusleri aci icindeki anne bile dayanamaz ve yine yeniden sabaha kadar emzirir.

SAHNE 8:
Ertesi gece kabak yine babanin basina patlar. Ikinci kez baslama kararini hic desteklememistir aslinda baba. Muhtemelen basina gelecekleri tahmin etmistir. Anne bir onceki gece uykusuz kaldigi icin “tatlim biliyorsun ben uykusuzluga hic dayanamiyorum, bu gece sen git yanina, belki emmekten vazgecer” der ve arkasini donerken uyuyakalir.

Gece 1, 1:30, 2, 2:30, 3, 3:30, 4, ..... sulari
Yavru aglamaktadir: aneeaaa, emmek pliiiis, aneeaaaa, emmeeek......
Anne tosur tosur uyumaktadir. Baba artik 8. kez uyanmis ve yavruyu bir turlu uyutamamis olduktan sonra bir care anneyi uyandirir
Baba: Tatlim acaba biberonla sut mu versek?
Anne: Ay valla ne yaparsan yap biliyorsun ben uykusuzluga hic dayanamiyorum.
Baba: Simdi anladim senin uyku sorununu nasil cozdugunu, gecen yil bloga yazdiginda pek anlayamamistim [burda kinaye var ;)]. Ah, ah, bir de ben cozebilsem....

* * *
Işte bizim evin halleri bu aralar böyle. Türkiye'de daha bir artmıştı düşkünlüğü, daha ötesi var mıdır bunun diyordum, dönünce cevabımı aldım. Emziği 5 aylıkken, biberonu da 1 yaşındayken bırakmıştı, şu anda 18 aylık ve sanırım emmeyi hiç bırakamayacak. Şu aralar geçiş döneminde olduğunu varsayıyorum. Gerçi kreşe gayet iyi başladı, hiç sorun çıkarmamış, bütün gün bır bır bır Türkçe konuşup durmuş ama çok neşeliymiş. Evde de gayet iyi, ah bir de bu dakika başı emmekler olmasa. Aslında hala umutluyum, 2 yaşına kadar emzirmek istiyorum, hatta sonra da devam edebilirim ama bu işin bir ölçüsü olmalı sanıyorum. Günde 2-3 kez olsa iyi, hatta bir sabah, bir de akşam olsa tadından yenmez. Bilemiyorum nasıl olacak? Sizler nasıl yaptınız, önerileriniz neler? Yardım please :)

June 8, 2010

Haydi aynalar iş başına!

Geçen yazıda, iyelik ekleri olmadan yaşamak mümkün mü diye sormuştuk (burdaki çoğul eki, 'bilimcilikten' geliyor, annelikten değil :) Tabii ki yalnızca dili değiştirmekle değişmiyor hayat tarzı; bu ikisi birbirini karşılıklı olarak belirliyor. Şimdi biz mülkiyete dayalı sistemlerin işlediği bir dünyada, yavruya öğretmezsek iyelik eklerini, gidip milletin eşyalarını "ver biraz da ben kullanayım, benim sıram" derse, yer tokadı oturur aşağı valla. Dolayısıyla, bu iyelik ekleri biraz uç bir örnek olabilir şu anda. Ama mümkün olduğunda alternatifleri kullanmak, daha ziyade, öyle yaşamak önemli. Bir Dolap Kitap vasıtasıyla görmüştüm, parasız, alışverişsiz ve çöpsüz hayatı mümkün kılan insanları.


Bunun için çocukluktan başlayarak yapılabilecek şeyler var aslında. Şimdi Türkiye'de de yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlamış olan çocuk kütüphaneleri, oyuncak kütüphaneleri çok güzel fırsatlar sunuyor. Yalnızca çocuğun oradan alacağı çeşit çeşit kitaplar ve oyuncaklar olarak görmemeli olayı. Ortak kullanmanın, paylaşmayı öğrenme, ortak kullanım alanlarına ve eşyalarına saygı duyma gibi yararları çokça olacaktır, eminim. Belki, böylelikle, parklarda rastaldığımız saldırgan-haşin çocuk tipolojilerinde bir azalma olur. Uzun vadede umumi yerleri kullanmak zorunda kaldığımız zamanlarda küfür etmekten kurtulabiliriz, ya da denizde gördüğümüz çöp sayısı azalır. Ne güzel olur :)

Bu kütüphanelerin hepsinde henüz okuma saati düzenlenmiyor. Bunun için, düzenli olarak kullananlar, gönüllü olup çocuklara ayda bir bile olsa birkaç kitap okuyabilirler. Böylelikle daha çok insan kütüphaneyi kullanır ve çocukların bir araya geleceği alternatif ortamlar kurulmuş olur. Çocuk kütüphaneleri ile ilgili daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki adresleri bir ziyaret ediniz:
http://www.cicicee.com/cocuk-rehber.aspx?kategoriId=2
http://www.kutuphaneleriseviyorum.org/?q=node/49
http://www.facebook.com/group.php?gid=415655274127&ref=ts

Bu da sizin için :)
http://www.kutuphaneleriseviyorum.org/

Alternatiflere gerçekten çok ihtiyaç var, giyim kuşamdan oyuncağa, kitaptan yiyeceğe... Her alanda alternatifler üretmeli. Malesef, biliminsanı demeye çekiniyor bazı insanlar, bilimin kendisi hala cinsiyetçilik içerince zor tabii. Hala "kız gibi, erkek gibi" diyebilen 'uzmanlar' (!) var. "Adam gibi ..." diye bir de bir laf var ki dışı bizi yakıyor, içi yine bizi. Siirt'te yaşananlar ne ilk ne de son. Ama çocuklarımıza öğrettiğimiz bu dili cinsiyetçilikten/şiddetten/ırkçılıktan/homofobiden/... ve her tür ayrımcılıktan arındırmak bizim elimizde. Ve tabii ki bu, yaşamda ürettiğimiz alternatiflerle mümkün. Zaten öyle yaşıyorsak, kız çocuğu - erkek çocuğu diye ayrım yapmıyorsak, farklı kültürlere, farklılıklara saygı duyuyorsak, partnerimizle herşeyi eşit olarak paylaşıyorsak, bu, dile de yansır mutlaka. Boşuna dememişler, "dil zihnin aynasıdır" ya da "you are what you say" ve saire diye. Tabii, aslında aynadan ötedir dil; çoğu zaman bizim yaşantımızı şekillendiren dilin kendisidir. Dolayısıyla aynanın kendisi de önemlidir. Belki de şekilden şekile giren, oyunlar oynayan bir aynamsıdır kendisi, kim bilir???

Geçen sene YavruSu'ya bir kitap almıştık, adı Vınnn (şu anda Türkiye'de yaşamadığımız için kütüphaneleri kullanamıyoruz malesef, bu sene aldıklarımızla birlikte bir servet oldu kitaplar). Herneyse, kitabı, bu sene inceleme fırsatı buldum ve bir kez daha alternatif metin yazarlığına ne kadar çok ihtiyaç duyduğumuzu gördüm. Metinde, herkesin ne kadar yoğun olduğu, bir şeylere yetişmek uğruna sevdiklerine vakit ayıramadığı anlatılıyor. Örnekler şöyle: anne evde çocuk bakıyor, ütü yapıyor, bu arada telefonla ilaç yazarken, sarma sarıyor (!); baba, iş toplantısında; abla, alışverişlere yetişmeye çalışıyor sürekli koşturuyor ama bir tek aynanın karşısında makyaj yaparken sakince durabiliyor (!); abi, savaş oyunlarında düşmanlarını öldürüyor!!! Yazık dedim, çok yazık, üstelik bu kitap satın aldığım web sitesinde hep olumlu yorumlar almış!

Başka bir örnek de Ay'a Yolculuk --ki bu kitap Vınn'ın cinsiyetçiliği yanında hiçbir şey. Kitabı çok sevdim aslında, Bir Dolap Kitap'ta gayet güzel bir tanıtım yazısı mevcut, rahatsız olduğum bir şey de yok. Sadece neden hep çocuğun bakımını üstlenen, banyosunu yaptıran, ona rasyonel olması gerektiğini hatırlatan anne oluyor da, babayla çocuk gibi davranıp hayal aleminde istediği gibi oyunlar oynayabiliyor çocuklar meselesini düşündürttü bana bu kitap. Pek tabii böyle yaşamayan anne-babalar da mevcut. Tek diyeceğim, artık bunları kitaplarda daha sık görebilsek ne güzel olur. Aslında kendi uydurduğumuz hikayelerden, şarkılardan başlayabiliriz alternatifleri oluşturmaya. Tabii bunun için önce aynaları kendi hayatlarımıza bir tutmalı, aynanın öteki yüzünden de bir bakmalı, hatta aynanın kendisini bile derin derin incelemeli...