Showing posts with label hamilelik. Show all posts
Showing posts with label hamilelik. Show all posts

September 12, 2012

Artık!

Aslında kötü geçmedi hamilelik. T.Su'da 9 ay boyunca mide problemim olmuştu. Bazı yemekleri bir daha hiç yiyemeyeceğimi düşünüyordum. Çikolata kokusu midemi bulandırıyordu. Hemen hiç tatlı yiyemiyordum. Bu sefer ne bulantı, ne reflü. Oh dedim bu hamilelikte doya doya yerim artık. Yazın da Türkiye'de olacağız zaten, gerek Adana yöremizin şerbetli-yağlı tatlıları, gerekse Ege bölgemizin sütlü-meyveli tatlıları gözümde tütüyordu. Aslında öyle çok tatlı seven birisi değildim ve şekerin zararlarını bildiğim için pek tüketmemeye çalışıyordum ama ne olduysa oldu bu hamilelikle birlikte resmen gözüm döndü. Ve bu göz dönmesi bana ilk 20 haftada alınan 11 kilo olarak geri döndü ki bu ilk hamileliğimde 40 haftada aldığım toplam kiloya eşdeğerdi. Bu sefer minimum 25 ile kapatırım diyordum ki artık allahın bir hikmeti midir yoksa hızla büyümem karşısında dehşete düşen sevgili kocamın labaratuvarla anlaşması mıdır bilinmez; şeker testi sonuçlarım 'tatlı' rüyalarımı kabusa çevirdi.

Gerçi sadece 2 saatlik şekerim yüksek çıktı ki burada değerlerden yalnızca bir tanesi yüksekse hamilelik diabeti demiyorlarmış ama ben bunu çok sonra öğrendim. Neyse, hemen dikkat etmeye başladım. Aslında kiloyu, şekeri çok dert ettiğimden değil ama hamilelik şekerinin bebeği makro boyutlara ulaştırabileceği bilgisini edindikten sonra rüyalarıma giren doğum korkusundan ve de doğduktan sonra bebeğin başına gelebileceklerden (hipoglisemi dolayısıyla oluşabilecek komplikasyonlar).

Velhasılıkelam, yürüyüş yaptım, yüzdüm, besinlerin karbonhidrat değerlerine ve glisemik indekslerine dikkat ederek yedim (ayrıntılı yazmayacağım zira Tomurcuk benim  de yapmaya çalıştığım şeyleri çok güzel yazmış burada ve şurada). Ve ilk 20 haftada aldığım 11 kilonun üzerine, sonraki 17 haftada yalnızca 2 kilo ekledim. Yani eksi 12'deyim :P Ama yine de son ayın yüce hikmetlerinden kendimi kurtaramadım. Sonuç olarak:
Akciğerlerimi, midemi ve idrar torbamı tam kapasite geri istiyorum artık, yeter!
Biliyorum karşılığında memelerimi ve kollarımı kaptıracağım ama olsun, buna hazırım, fazlasıyla hazırım --en azından fiziksel olarak…

------------------
Şekeri olan şeker gebeler için birkaç link:
Gestational diabetes: http://www.babycenter.com/0_gestational-diabetes_2058.bc
Glycemic index chart: http://www.herbalvitality.info/aw/glycemic_index.htm
Carbonhydrate counting: http://nutritioncaremanual.org/vault/editor/Docs/CarbohydrateCounting_FINAL.pdf

Hamilelik diabeti olanlar için önerilen karbonhidrat miktarı*:
Kahvaltı: 30 gr
Ara öğün: 15-30 gr
Öğle yemeği: 45-60 gr
Ara öğün: 15-30 gr
Akşam yemeği: 45-60 gr
Gece öğünü: 15-30 gr

*Karbonhidrat alımını tamamen kesmemek gerekiyormuş. Sonuçta, vücut için önemli bir enerji kaynağı. Ancak karbonhidratı basit şekerlerden değil de kompleks karbonhidratlardan seçmek gerekiyormuş. Burada örnek bir liste bulunabilir.

Bunlar da şekerin zararları ile ilgili makaleler:
Sugar Should Be Regulated As Toxin, Researchers Say
Sugar: Addiction & Dangers 
Sugar's effect on your health

August 16, 2010

Beslenmeye devam, şerefe!

Geçen yazıya gelen yorumlardan sonra güncelleme ve ekleme yapma ihtiyacı duydum.
* Besin piramidi ile ilgili detayları bir önceki yazıya ekledim.

* Balık yağının hamilelikte kullanımı için dikkat etmek gerektiğini de ekledim. Gözden kaçmasın diye bir kez de buraya yazıyorum. Bazı balık yağlarında fazladan A ve D vitamini oluyor ancak hamilelikte A vitamini alımına dikkat etmek gerekiyor; yazın da D'nin fazlası zarar. Benim kullandığım hamilelere göreydi, içinde ne A ne de D vitamini vardı. Bu arada balık yağı strese de iyi geliyor, benim hamilelikte çok fazla mide problemim olduğu için son 3 aya kadar kullanamamıştım ama hamilelikte, hatta doğum sonrası emzirirken de kullanılabilir. Son 3 ay beyin ve göz gelişimi için de önemli, o yüzden zor da olsa hamileliğin son 3 ayı içmeye çalıştım. Emzirirken de 4 aylık olana kadar ara ara devam ettim. Sonra DHA ve EPA destekli bir pirinç mamasına geçtik de kurtuldum neyse ki :) Takdir edersiniz ki pek kolay içilebilen bir şey değil kendisi. Yine de içmek isterseniz motivasyon için bakınız: http://www.organicfacts.net/organic-animal-products/organic-fish/health-benefits-of-fish-oil.html

* Son olarak, bir de müzik vardı çokça hayatımızda ki bu, en az beslenme kadar dert ettiğim bir şeydi, hatta çoğu zaman okuduğu kitabı ve dinlediği müziği karnına giren yemekten daha fazla dert ettim. Karnımdayken kalkar kalkmaz müzik açardım. Her tür müzik dinlerdik beraber. Şimdi yine müzik var, bu sefer o kalkar kalkmaz kendisi istiyor müzik açmak/çalmak/yapmak. Ve kendi özel istekleri var. Üstüste dinlediği şarkılar, saniyesinde kapattırdıkları, ateşliyken bile zorla açtırdıkları,... Müzikli diyaloglar bolca tezahür ediyor nicedir. "Müziiik, müziiik,..." diye açana kadar ağlıyor bazen. Geçen sabah "aşağı inelim, hep beraber müzik dinleyelim, tanam mı?" dedi.

Madem bu kadar çok seviyor, yemek yedirmek için kullanayım dedim ben de; ama eline verdiğim çatalı laptopa uzatıp "müzik yesin" deyince vazgeçtim artık. Çok takmamaya çalışıyorum. Babam günde 1 yumurta yiyorsa boşver diyor, gerekli olan vitamin ve mineralleri ordan alıyormuş vücut. Bir de şimdi fıstık ezmesi (peanut butter) olayına taktık, 1 dilim tam buğday ekmeğinin üzerine sürülerek tüketildiğinde, günlük protein ihtiyacının %82'sini, kalsiyum ihtiyacının %30'unu, magnezyumun neredeyse tamamını ve çinko ihtiyacının yarısını karşılıyormuş. Ama işte söz konusu kişi YavruSu; bugün yer, yarın ağzına sürmez. Ya da, bezini bile klorla beyazlatılmamış alırız, gider havuzun klorlu suyunu lıkır lıkır içer. Ve bahsettiğimiz şahıs 19 aylık bir bebiş. 19 yaşı bıraktım, 9 yaşına gelmeden neler göreceğiz bakalım.

Not: Mr T., geçen yazıyı okuduktan sonra evde biraz alay konusu oldum, patates kızartması boğazımda kaldı desem anlarsınız :) Efendim şunu söyleyeyim, hamileyken ve öncesinde dikkat ettim ama dediğim gibi o zaman dahi "asla yemem/içmem" dediğim şeyler olmadı (içki gibi bebeğe direkt zarar verebilecek şeyler dışında). Şu anda da genel olarak dikkat etme eğilimim olsa da arada cozutmuyor değilim, tamam itiraf ediyorum: haftada bir patates kızartması & bira ikilisiyle takılmazsam olmuyor, peki tamam, arada bazen abur cubur da kaçıyor, oldu mu! Gerçi bu hafta Açalya'nın gönderdiği şu linkten sonra eskisi gibi zevk alamadım yediğimden ama yine de yedim. Neyse, haftaya sweet potato fries deneyeceğim, üzüm çekirdeği yağında (zeytinyağı belli bir derecenin üzerinde serbest radikal ürettiği için kızartma ve fırında yapılan yemekler için önerilmiyormuş, onun yerine ycurl'ün önerdiği üzüm çekirdeği yağını kullanmaya başladık). Gördüğünüz üz're kızartma olayından vazgeçmek yok. Haftada bir, bu tarz şeyler yemenin sağlığa olan zararlı etkileri, yememek için vereceğim sinir mücadelesinden daha fazla olmayacağı için, no problem :) Aman ya, rakı içen öldü de su içen ölmedi mi! Şerefe :)

March 11, 2010

Hamileliğin Keyfi

Geçenlerde hamile bir arkadaşım kocasını tenis izlerken seyrettiği sırada facebookta durum güncellemesi yapıp kısıtlanan hareketlerinden dem vurmuş; "hoplayıp zıplayıp koşmak, bisiklete binmek" istiyormuş artık. Ben de onu teselli ettim, dedim ki "sen hiiç merak etme, çok yakında o da tenis falan oynayamayacak. Sen de kalan son hamile günlerinin tadını çıkarmaya bak". O da muhtemelen ne dediğimi anlamadı ve beni 'gıcık' addetti.

"Hamileliğin keyfini çıkar!" cümlesini ben de hamileyken duymuş; ancak, YavruSu'yla birlikte 1 hafta geçirene kadar ne denmek istendiğini anlayamamıştım. Çünkü hamileyken size hiç öyle gelmiyor. Yani üzerinizde onlarca kilo, hergün gözlerinizi yuvalarından fırlatacak kadar büyüyen göbeğiniz, hormonlar dolayısıyla yaşadığınız aşırı duyarlılık halleri, ilk aylarda ve son aylarda tesir eden mide problemleri, kabızlık, kramplar, nefes darlığı, bel ağrısı ve daha niceleri... hiç de öyle keyfi çıkarılacak şeyler değil gibi. Bir tek keyifli yanı içinizdeki yaratığın mucizevi bir şeklide kıpır kıpır oynaması oluyor, o da idrar torbanızın üzerinde esneme hareketleri yapmadığı zamanlarda.

Amaaaa doğumdan sonraki hafta öyle bir nevriniz dönüyor ki! Hamilelik günlerinizin 'keyfini' aramaya başlıyorsunuz, hem de fellik fellik. Önce haksızlık bu diye düşünüyorsunuz, kimse böyle olacağını söylememişti. Yani, hamileliğin keyfini çıkar derkenki iç çekişlerinden birşeyler hissetmiştim ama bu kadarını beklemiyordum doğrusu. Çocuk olayı gerçekten çok zormuş, öyle ki hamilelik hafızanızı bile siliyor. Zaten aşağıdaki grafikte göreceğiniz üzere milat doğumda dönüyor.



Grafikle ilgili notlar:
1. Grafikte gördüğünüz gibi milat evlilik gibi gözükse de aslında çocukta başlar.
2. Mor renkle çizilen fonksiyon kadını, yeşil renkli olan da erkeği temsil etmektedir.
3. Grafikte görüldüğü üzere doğum sonrası kadın negatif modlara doğru inişe geçer. Erkeğinse her ne kadar 'rengi atmış' olsa da zaman içerisinde  'pozitif' yönde ilerlemeye devam eder.

Tamam, çok da gözünüzü korkutmayayım. Çocuklu hayat da güzel, gerçekten! İnsan denen canlı öyle bir evrimleşmiş ki her türlü zorluğun üstesinden gelebiliyor, 'multitasking'de mucizeler yaratıyor. Mesela, ben bir mememde bebeğim, diğerinde pompa, bilgisayar başında bir yandan çetleşip diğer yandan da araştırma yapabiliyorum :) Ayrıca her geçen gün daha keyifli hale geliyor. Zaten, evrim teorisine göre, çocuklarından keyif alanlar varolmuş, diğerleri haliyle elenmiş. Gerçi hala bazı ayılar var afedersiniz, günümüze kadar sörvayv etmişler. Cık cık cık deyip onlara burdan tüm nefretlerimizi gönderiyoruz ve çocukların sevgi, barış, özgürlük içerisinde yaşayacağı güzel bir dünya için çalışmalarımıza tüm hızımızla devam ediyoruz. Hala imzalamadıysanız lütfen şuraya bir tık.

Şimdi yazı başlığımıza dönecek olursak, nedir bu hamileliğin keyfi, naçizane görüşlerimi açıklayayım efendim:

1. Uyku: Bu konu benim için çok önemli. Çünkü bilen bilir, üniversitede yurtta kalırken bu konuda epey ün salmıştım. Benim sabah erken dersim olduğu günlerde nedense odada kimse kalmazdı. Hatta yan odalar bile boşalırdı. Bir efsaneye göre elimde alarmı en yüksek seviyede çalan bir cep telefonuyla yatakta oturur pozisyonda uyuyabiliyormuşum. Peh peh peh! Suyun kaldırma kuvveti bile işlemiyormuş bana, bak bak bak :) Şimdi bu arkadaşlarım görselerdi, YavruSu'nun 20 desibel seviyesinde çıkardığı "gık" sesine bile uyandığımı, inanmazlardı herhalde. Ama ben de bunu bildiğim için kamera kaydı aldım zaten. Karşılaştığımızda gururla sunacağım, görsünler, annelik nelere kadir...

Velhasılıkelam, siz şanslı hamileler, saat başı çişe kalkmaktan uykunuz bölünse bile, tuvalet ziyaretinden sonra hemen uykuya dalabiliyorsunuz. Oysa bebiş doğduktan sonra, ilk aylarda, emzir, altını değiştir, su iç, birşeyler ye,... bazen 1 saat uyanık kalmanız gerekiyor, gecede 10 kere olunca da uyku namına bir şey kalmıyor haliyle.

2. Bir filmi baştan sona kadar, bir seferde izleyebiliyorsunuz. Hatta sinemaya bile gidebiliyorsunuz.

3. Yemeğinizi, istediğiniz zaman, istediğiniz sürede yiyebiliyorsunuz.

4. Çocuğu olmayan arkadaşlarınızla, eşinizle
dışarı çıkıp tek konusu çocuk olmayan keyifli sohbetler yapabiliyorsunuz.

5. Hala dünyada olup biten şeylere ilgi duyabiliyorsunuz --bebeklerle ilgili olmasa bile.

6. Zaman size oyunlar oynamıyor, gayet basit bir şekilde işliyor. Bebek doğduktan sonra dünya iki kat hızlı dönüyor gibi geliyor. Ayrıca şu tarz diyaloglar size akıl oyunları yaşatıyor:
Yeni baba: (Elinde ağlayan bir bebek ve acıklı bir ses tonuyla) Bu acıktı galiba.
Yeni anne: (Ağlamaklı bakışlar ve yüksek bir ses tonuyla) Nasıl olur! Daha yeni emzirmiştim ama!!!
Not: Aradan geçen zaman, eşinize 3 saat, size 5 dakika gibi gelse de aslında ortalama 1 saat kadardır.

7. İçinizde bebeğinizle iki kişi yaşıyorum diye düşünseniz ve pek çok şeyinizi onun için kısıtlamaya başlamış olsanız da hala kendinizi düşünebiliyorsunuz. (Basit bir gösterge olacak ama ben hala kendi üstüme başıma bir şey bakmaya başlayamadım.)

8. Evet, belki bisiklete binemiyorsunuz, hoplayıp zıplayamıyorsunuz ama kendi kendinize, dingin bir şekilde spor yapabiliyorsunuz. Ve de içinden bebeğiniz çıktığı halde, hala bu şekilde kalan göbeğinize bakıp bakıp "içerde birşeyler mi unuttular acaba", "nasıl gidecek bu göbek" diye endişelenmiyorsunuz.
...

Ve bunlar gibi daha neler neler yapabiliyorsunuz, ah ah ;) Biri bana bunları önceden anlatsaydı çok mutlu olurdum diyorum ama o zaman anlar mıydım bilemiyorum. Bildiğim bir şey varsa, o da başa gelen çekiliyor. Ve başa gelen şey sizin için dünyanın en tatlı şeyi oluyor :)) Gerçi ilk anda ben tatlığı konusunda da büyük bir hayalkırıklığı yaşamıştım:
"Doktor hanım pardon, bir yanlışlık oldu herhalde, bizimkinin burnu kalkık olacaktı. Hayır, ultrason görüntüleri var elimde, kalkık burunlu, beyaz tenli, akça pakça güzel bir kız bebek, bakın işte burda [teni ultrasonda nasıl gözüküyorsa artık]. Ama bu elime verdiğiniz resmen kara kuru, basık burunlu bir şey. Olmaz ki, kimi kandırıyorsunuz? Nasıl? Göbek kordonu henüz kesilmedi mi? Hıı.. Anlıyorum. Neyse artık, bu da evlat, basıcaz bağrımıza"
Şaka bir yana, vajinal doğum yapınca epey çirkin çıkmıştı bizimki. Sonradan mı güzelleşti, yoksa bize mi öyle gelmeye başladı bilemiyorum ama gün geçtikçe daha çok bağlandık ve sevdik onu, çok çok sevdik. Doğru evrimleşmişiz yani :)

İşte böyle. Şimdi ben de hamile arkadaşlarıma, bu günlerinizin keyfini çıkartın diyorum ve ekliyorum: sonrası daha keyifli olacak ama bir o kadar da zorlu.

October 14, 2009

Müzik ve dans: sebeb-i varlığım!

Hamileyken YavruSu'ya yazdıklarımdan :

"Birtanem, canım bebeğim, sen geleceksin diye öyle heyecanlanıyoruz ki burda... Hareketlerini hissetmek muhteşem bir duygu --tabii idrar torbamın üzerinde stretching yapmadığın zamanlarda :)

18 haftalıkken ilk kez hissettim seni. Narin dokunuşlar giderek vuruşlara dönüştü, ve vuruşlar dansa... YavruSu'nun su dansına..."


Evet, Erkan Oğur ve daha nicelerini dinledik seninle :) En çok da Astrud Gilberto, Marta Gomez, Gitarissima, Ricardo Moyano, Kardeş Türküler, Sema, Reşat Aysu, Anouar Brahem, Bach, Mozart, Astor Piazzolla (özellikle Eight Seasons), Ben Harper ve daha niceleri... Sen bir çık, daha neler dinleyeceğiz neler :)

May 27, 2009

Evren hamile!!!

Hamile olduğunuzu dostlarınızla ve ailenizle nasıl paylaşırdınız? Ben wikiHow'da gezinirken gördüğüm şu öneriyi uyguladım: fotoğraf makinesini aldım ve fotoğraf çekmek istiyorum dedim:
- Kameraya bakın lütfen! Çiiz deyin evet... 1, 2, 3 flaş:


- Kıpırdamayın bir fotoğraf daha... bu sefer de "Evren hamile!" deyin :)


Sağolsun ailemiz ve dostlarımız bu mutlu haberimizi bizimle paylaştılar. Herkese tekrar teşekkür ediyorum!

Not: İki resimde de aynı ifade ile poz veren arkadaşlar Türkçe bilmedikleri için ikinci fotoğrafta da alık alık bakmaya devam ettiler :)