Showing posts with label bisiklet. Show all posts
Showing posts with label bisiklet. Show all posts

September 18, 2011

Bisiklet koltuğu

Hep arabada gidilecek değil a! :-)




Sonunda YavruSu'nun da bisiklet koltugu oldu!!! Ailecek çok seviyoruz bisiklete binmeyi. Bu arada bisiklet koltuğu için farklı modeller de var, daha önce burada bahsetmiştim. Biz bunu seçtik. Fiyatı uygun, pratik bir model. Bunlara ek olarak bir de trailer dedikleri bir çeşidi var. O daha işlevsel görünüyor aslında --hem birden fazla çocuk taşımak için, hem de pazar filesi, vs. taşımak için. 

Ancak söylemem gerekir ki, taşımacı ben olduğumda pek rahat edemiyorum. Bisikletin selesi en alçak moddayken bile bana yüksek geldiği için (hayır efendim pek de kısa sayılmam :P) inerken problem oluyor. Bisiklet koltuğu çok rahat takıp çıkartılıyor aslında ama benim kendi bisikletim biraz eski olduğu için pek güvenemiyorum. Eski demişken gururla söyleyeyim ki bisikletim ikinci el :) Neden mi gururla? Onu da artık Bir Dolap Kitap'tan Yıldıray anlatsın ;)

September 14, 2010

Anthem


bir süredir moral yoktu, şimdi de zaman...
bu aralar yalnızca okula gidiyorum ve geliyorum...





5,3 kilometrelik bir yolun ardından kampüse varıyorum



Ve bisikletimi parkedip



şu binanın içerisinde penceresiz bir labaratuvarda süper verimli (!) bir şekilde 10'dan 5'e kadar çalışıyorum.



Bu arada evde bir kız çocuğu büyüyor, yakalayabilene aşkolsun!
* * *

Bir de ülkenin gündemi var ki onu yakalayabilmek için sürekli yeni düzenlemeler yapıyorum ama... Misal, anayasa tartışmaları ve toplumsal muhalefet üzerine güzel bir söyleşi ve bir yazı dosyası okudum bu süreçte ancak yazabiliyorum:

Bir de son bir duyuru: Yarın Hrant Dink'in doğum günü dolayısıyla çok anlamlı bir etkinlik gerçekleşecek, Hrant Dink Ödülleri verilecek. Bu ödül, "ayrımcılıktan, ırkçılıktan, şiddetten arınmış, daha özgür ve adil bir dünya için çalışan, bu idealler uğruna bireysel risk alan, ezber bozan, barışın dilini kullanan, bunları yaparken, insanlara mücadeleye devam etme yolunda ilham ve umut veren kişilere verilecek".

Böyle insanlar olması ne güzel!

Ve ödül heykelciğini -ki heykelcik denir mi bilmem, şu ana kadar gördüklerimden epey farklı- tasarlayan Erdağ Aksel Leonard Cohen'in Anthem şarkısından esinlenmiş, ben de paylaşmak istedim, haftanın şarkısı olarak sidebar'a koydum, sonra da buradan dinleyebilirsiniz.
Diyor ki Cohen:

"Herşeyin üzerinde bir çatlak vardır
Ve ışık da oradan içeri girer"

Haydi size bol ışıklı günler!

Güncelleme: Hrant Dink Ödüllerinden birisi Türkiye'den vicdani retçi Mehmet Tarhan'a verilmiş. Kendisiyle ben de Çıplak Ayaklar Kumpanyası tarafından Mehmet Tarhan'dan esinlenerek hazırlanan "Mehmet Barışı Seviyor" adlı oyunda tanışmıştım (belki yeni sezonda tekrar oynarlar, kaçırmayın derim). Mehmet Tarhan, gerçekten de "ayrımcılıktan, ırkçılıktan, şiddetten arınmış, daha özgür ve adil bir dünya için çalışan, bu idealler uğruna bireysel risk alan, ezber bozan, barışın dilini kullanan, bunları yaparken, insanlara mücadeleye devam etme yolunda ilham ve umut veren" bir insan. Bu habere çok sevindim :) Haberin ayrıntıları ve Mehmet Tarhan'ın konuşma metni için tıklayınız.

Hrant Dink Ödülü'nün ikincisine ise Türkiye dışından haksızlıklara karşı durmadan, usanmadan, korkmadan mücadele eden İspanyol bir yargıç layık görülmüş: Baltasar Garzon Real.

Ve Karanlığa Işık Tutan diğerleri de anılmış gecede, ayrıntılar için buraya bir tık. Bu insanlardan biri de Nezahat Gündoğan. Kendisi "İki Tutam Saç: Dersim'in Kayıp Kızları" adlı belgeselinde 1938'de Kürtler Dersim'den sürülürken rütbeli asker ailelerine verilen kızların saklı tarihini, onlardan ikisinin birer tutam saçını koynunda saklayan kadınların anlatımıyla görünür kılıyor. Karanlığa Işık Tutan insanların gösterdiği karanlıkları gördükçe ne kadar üzülsem de, böyle insanların haberlerini okuyunca insanın içi ışık doluyor.

March 19, 2010

Bisikletiniz Ner'de?

Karikatür kaynak: Byskyling

Bugün hayatımın geri kalan kısmının ilk günü. Çok mutluyum çünkü okula bisikletle geldim :) Tamam bahar tatilinde okula gelmek pek de mutlu olunacak bir şey değil ama ben mutluyum. Tatilde de çalışmak icap ediyor ama hakkını yemeyeyim şimdi, sinemaya bile gittim, hem sonra bloga haftada 1'den fazla yazı yazabiliyorum. Mutlu olmak için bahanem çok yani ;)

Uzun süredir bisikletle ilgili yazılar okuyor, haberler görüyordum. Hiç arabasız, sadece bisikletle hayatlarını sürdüren insanların hikayelerini okudum, hatta biriyle burda aynı dersi almışlığım bile var :) Şaşırdım --niye şaşırıyorsam. Sanki herkesin arabası varmış, sanki insanlar binlerce yıldır araba kullanıyorlarmış gibi. İlk buharlı araba 1769'da, ilk gazlı araba da 1885'de icat edilmiş, sadece 125 yıl önce. Ayrıca Henry Ford yüzünden sadece tüm dünyaya yaygınlaştırılmakla kalmamış, bir de fordizm denilen lanet üretim sistemi çıkmış ortaya; ve kitlesel üretim, kitlesel tüketimi de getirmiş beraberinde. Bari buharlısı, güneş enerjilisi, elektriklisi olsaymış. Gazlısı değil ama. Hele bugün bisikletle yolculuk yaparken maruz kaldığım egzos şiddetinden sonra iyice anladım ki gazlısı değil! İnsan anne olmadan anlamazmış derler ya, ben de iddia ediyorum ki insan bisiklete binmeden anlamazmış. O egzos dumanını içine çekmeden arabaların yarattığı çevre kirliliğinin farkına bu derece varamazmış.

Bisiklet başka bir şey. Tabii ki bir seferde böyle bisiklet delisi olmadım, bunun bir evveliyatı var. Efendim, ben ilkokuldayken, bisiklet mafyasının başına geçmiştim ;) Pinokyo bisikletimden sonra sahip olduğum BMX, beni mahallenin en havalı bisikletçisi yapmıştı. Çete halinde dolaşır, şehrin altını üstüne getirirdik. Girmediğimiz delik, açmadığımız kapı kalmamıştı, birlikte bilim kurgu hikayelerinin en kraliçesini yazardık. Bendeniz, o yıllarda gece gündüz bisiklete binerdim, bisikletten başka oyuncağım yoktu; ha bir de lastiğim, 3-4 metre civarında bildiğiniz beyaz don lastiği... atlamanın geldiği son nokta, 'boyunlar'da bile yılmadan büyük bir zevkle oynadığımız paha biçilemez dakikalar. Mümkün mertebe ikisiyle birlikte uyumak isterdim. Ama takdir edersiniz ki anne faktörü ve de bir bisikletle birlikte aynı yatakta uyumanın yarattığı rahatsızlık nedeniyle, bunu sadece ipimle yapardım. Geceleri ipim (şaka;) gündüzleri de bisikletimle yapmadığım hareketler yoktu: ellerini bırakma, bisikletin önünü kaldırarak gitme, kontra çekme, frenleri pompalamak vasıtasıyla hoplatarak sürme, kardeşi önüne oturtma ve direksiyonu ona emanet ederek gözleri kapalı sürme, kardeşin gözler kapatıldığında ne olduğunu merak etmesi ve tam da ablasının gözleri kapalıyken bunu denemeye kalkışması sonucunda duvara toslama ve daha neler neler... Tam bir bisiklet delisiydim yani. Sonra Anadolu Lisesine girince sadece tatillerde sürer oldum, üniversitede ise nedense hiç yanına yaklaşmadım. Ta ki bugüne kadar.

Bugün tekrar başladım. Aslında yüce amaçlarla çıkmadım yola. Her kadın gibi ben de baharla birlikte, kışın fazladan aldığım -ben diyeyim 3 siz deyin 5 kilodan kurtulmak istiyordum. Ama bisiklete binince çok farklı duygular hissetmeye başladım. Bahar yeli mi çarptı ne? İnsan bisikletle giderken çok şeyin farkına varıyormuş. Mesela kuşların sesini duyabiliyorsunuz [cik cik cik cik de ötüyor kuşlar], esen yeli hissediyorsunuz[efil efil], ağaçların köklerini, insanların yüzlerini ve daha önce orda olduğunu farketmediğiniz bir sürü detayı görüyorsunuz [tamam biliyorum fazla pastoral ve de duygusal oldu, neyse biraz da topografik takılalım], yaşadığınız bölgenin arazi yapısını daha yakından tanıyorsunuz. Tepe fakiri sandığım kasabamızda ne çok yokuş varmış meğersem, of mahvoldum valla ;) İstanbul'da olsam ne yapardım acaba? Yapanlar var, kuryelik yapanlar bile var. Bisikletli kurye mi olurmuş demeyin, bakın buraya Yıldıray yapmış ve olmuş, hem de İstanbul'da. Bisiklet taşımacılığına başka bir örnek de burada. Kendilerine burdan saygı ve selamlarımızı gönderiyoruz.

Demek ki bu gerçekten yapılabilecek bir şey. Yalnız karda kışta ne olacak onu bilmiyorum, hoş -17 derecede kayak yapabildiysem, bunu da yaparım herhalde. O motosikletli kuryelerin kıyafetlerinden giyip de, neden olmasın. Hem insanlar neden kayak yapmaya özendirilir de bisiklet sürmeye özendirilmez. Evet kayak yapmak da çok zevkli ama bisiklet daha ulaşılabilir bir şey, her yerde, her zaman kullanabilirsiniz; üstelik binlerce lira verip de donmuş kı.çınıza bakarak elde avuçta kalan 5 kuruşla evinize dönmek zorunda değilsiniz. Keşke herkes bisikletlense; toplu taşıma araçları dışında hiç motorlu taşıt kullanılmasa. Ama öyle bir endüstri var ki, daha önce de dert yanmıştım, çocuklar için envayi çeşit oyuncak araba bulmak mümkünken, oyuncak bisiklet 'nedense' hiç yok. Ya da araba ve trenin geçtiği binlerce kitap bulabilirken, içinde bisiklet olan kitap yok denecek kadar az.

Ama güzel şeyler de var. Mesela şu sitede Denis Peck çocuğu olanlar için bisikletli çözümler sunmuş. Torsten Kjellstrand'in çektiği fotoğrafları buraya da taşıdım:


Demek ki mümkün :) Ayrıca salgılanan endorfinden midir, doğaya yakın olmaktan mıdır bilemiyorum ama bisiklet kullanmak sizi kesinlikle daha mutlu yapıyor.

Bir de tabii dünyaya olan katkıları var. Egzosdan yayılan zehirli gazlar, sadece insanlara değil tüm canlılara zararlı, hatta dünyaya da. Bu gazlar malesef iklimleri değiştirmeye, dünyanın dengesini bozmaya başladı bile. Bir de trafik çilesi var ki... çoğumuzun hayatından götürdüğü zaman yetmezmiş gibi bir de sinir sistemimize savaş açmış durumda bu canavar! Bunun için dünyada pek çok büyük şehirde birtakım önlemler alınıyor. Örneğin, Chicago, New York gibi şehirlerde fahiş fiyatlarda otopark uygulaması yapılıyor, Atina'da tek çift plaka uygulaması var. Tabii ki çabalar henüz çok yetersiz. Dileğim tüm devletler bir an önce Kyoto'yu imzalar. Ama bunu beklemeye gerek yok. Biz de bir şeyler yapabiliriz. Tamamen vazgeçemesek de araba kullanımından, ufak ufak azaltabiliriz. Ve gönül ister ki yakın zamanda tamamen bisikletli bir yaşama geçeriz.

Dünya umrunuzda değilse, kendi hayatınızı umursamıyorsunuz bile, çocuklarınız için binin bisiklete! Değil mi ki annenin görevi yaşatmak; öyleyse çocuğunuzu yaşatmak için, içine çektiği havanın onu zehirlememesi için, yaşadığı dünyanın yaşaması için binin bisikletlerinize.

Yeşil günler dileyip sorayım ben de öyleyse: baylar, bayanlar, merdivenden kayanlar, analar, babalar, sevgideğer bebekler, söyleyin bakalım