February 21, 2011

Lohusa Hikayeleri

Derya çok güzel bir bloga ön ayak oldu, belki duymuşsunuzdur: Lohusa Hikayeleri. Yeni doğum yapan kadınların bu zor dönemde kendilerini yalnız hissetmesi çok karşılaşılan bir durum. Derya, kendisi “Cinnet Anaların Ayağının Altındadır” diyerek çok güzel anlatmış hislerini. Ve "yeni doğum yapan kadınların yalnız olmadığını göstermek istemiş, bebeğini kucağına aldıktan sonra dünyanın en mutlu insanı gibi hissetmeyip, bocalayan ilk insan olmadıklarını".


Aradan 2 sene geçtiği için, hislerim pek taze olmasa da ben de katkıda bulunmak istedim bu bloga ve oturdum yazdım kendi hikayemi, okumak isterseniz buyrun buradan devam edin...

February 17, 2011

Portakallı Kereviz

Yavruyla öğle yemeği...


 

Sabah fıstık ezmesi ve bala doyamayan açgözlü anne, yavruya sıkılan portakalların kabuklarını yemeyince öğlene kaldı. Ama hiç fena olmadı. Bana portakallı kereviz olmuş oldu :) 

T. ne zamandır söylüyordu, yemeklere zeytinyağını sonradan ekleyelim; zeytinyağı belli bir derecenin üzerinde serbest radikal üretiyor diye... Kızartmalara üzüm çekirdeği veya GDO'suz canola yağı kullanıyorduk ama zeytinyağlı yemeğe, zeytinyağı dışında bir yağ kullanmak yakışık olmazdı. Radikallerin serbest şekilde ortamda dolaşması fikri politik olarak sıcak gelse de sağlık açısından çok da iyi olmadığı konusunda ikna oldum ve yemekleri T.'nin dediği gibi yaptım. Her şeyi çiğden koyup yarım bardak suyla kısık ateşte pişirdim, piştikten sonra da tuz, limon ve zeytinyağı üçlüsünü ekledim. Sonra da portakal kabukları ve ev yapımı yoğurtla birlikte afiyetle yedim. Hiç fark yoktu, deneyin göreceksiniz :) Yalnız ertesi gün yendiğinde daha lezzetli oluyor. Ancak yavruya beğendiremedim. Ama o da çok sevdiği kuskusuyla birlikte aynı yöntemle pişirilmiş taze fasulyeden yedi.   


Not: Görüldüğü üzere yemek sonrası kuzunun kaşıkları hep bana doğru bakıyor. Hala arada, kendisi yedikten sonra illa ben de olaya dahil olup birkaç kaşık daha yedirebilir miyim diye şansımı deniyorum, tabii her seferinde hüsrana uğruyorum. 
Bir diğer ayrıntı da ekmek kutusu. O gün bir dilim ekmek daha kutudan kaçıp kayıplara karıştı... Görenler, duyanlar buraya mesaj bıraksınlar :P

February 10, 2011

Hayatımız - Kış Fasikülü


Okul hayatımız: Benim okul hayatım şu aralar çok renkli. Çocuk kütüphaneciliği hayallerim malesef suya düştü, çünkü doktora düzeyinde çalışacak ne kaynak var ne de hoca. Ama çok içime sinen başka bir konu var şu anda çalıştığım, minor yaptığım alandan geliyor: Sustainable Interaction Design. Şu ara bu alan üzerine ve etnografi üzerine okuyorum. Bir de beni çok heyecanlandıran, çok önemli gördüğüm, sevdiğim, inandığım bir araştırma projesi var ama bir şey söyleyemiyorum çünkü henüz onay aşamasındayım.

Yavru'nun okul hayatı ise 1-2 haftadır iyi gitmiyordu ama bu hafta başından beri pek mutlu bir şekilde gitmeye başladı yeniden. Sanırım annem dönünce biraz bocaladı o da.

Spor hayatımız: Karlar düşe düşe bitmedi burda. Hava sıfırın altında tam bulutlu -10'larda seyrediyor. Hal böyle olunca, bisikletle beraber yatay olarak buz pateni yapmayı gözüm yemediği için spor salonundaki ücretsiz grup egzersizlerine katılmaya karar verdim. Ortamdaki en yaşlı kadın olsam da 20'liklere taş çıkartıyorum step'te. Evet step'te! N'apalım karizmatik aktiviteleri benim gibi öğrenci-annelerin gidebileceği saate koymamışlar, kala kala step kaldı bize :)

Yavru'nun spor hayatı ise uyumadığı her an devam ediyor. Her türlü zıplama, koşma, yuvarlanma, tırmanma aktiviteleri gün boyu aralıksız olarak sürüyor. Aslında ona ayak uydurmaya çalışınca ayrıca spor yapmaya gerek kalmıyor ama şu ara enine gelişme çağında olduğum için bu konuya daha sistemli yaklaşmaya karar verdim. Bir de ne demişler: Nerde hareket orda mutluluk! Hayır, malesef wii saylanmıyor :P

Yeme-içme dünyası: Yeni bir gelişme olarak, çiğ sebzeleri aldık gündemimize. 4 yıldır gittiğimiz davetlerde (son iki yıldır rüyalarımızda katılabiliyorduk ancak :) hep çiğ brokoli-karnabahar-kereviz sapları görüyorduk ve "ıııy!" diye bir efektle  kaçıyorduk  yaklaşıyorduk   ortama ama sonunda biz de başladık yemeye (ıııy dediğinizi duymamış olayım). Her şeyi çocuğumuz için yapıyoruz bir kere :P YavruSu daha çok seviyor bu şekilde. Neyse, çiğ olarak tükettiğimiz sebzeler: brokoli, karnabahar, fasulye, bezelye, havuç, lahana, ıspanak. Öğlen okula getirdiğimiz sandviçlerin içine koyuyoruz ya da akşam salata olarak yiyoruz, fena olmuyor. Yok valla yemek yapmaktan kaçmıyoruz, gerçekten :)

Kuzu Su'nun içme dünyasındaki sütlerin kaynağı değişti şu ara; artık yalnızca ineklerden geliyor. Yavrunun emme sevdası tam olarak sona ermemiş olsa da annenin emzirme sevdası bir süredir son demlerindeydi, hatta haşlama moda geçmişti. Karşılıklı olarak fazla acı çekmeden bitirdik bu süreci. Bir iki sordu ama sonra ikna oldu, sanırım artık o da farkındaydı sonuna geldiğimizin. Neyse iyi kötü 2 yılı aşkın bir süre boyunca güzel vakitlerimiz oldu birlikte ama anladım ki fiziksel bağdan sonrası daha zormuş. Emerken rahattı, şimdi farklı bir paylaşım boyutu başladı. Daha derin izleri olacak yeni bir dönem... Nı nı nı nı (gerilim müziği çalıyor). İlerde falan çocukluğunu anlattırırlarsa şuradaki gibi pozitif anıları olsun. Gerçi tatlı olarak sadece hazır puding yapabilen bir anneannesi ve yemek konusunda öğrenciden hallice bir annesi olunca, mantı kapatmaca tatlı bir hayal gibi duruyor :P  Ama sizin böyle bir imkanınız olursa, mutlaka şuradaki modellere bakın, ben bayıldım :)

Uyku dünyası: Yavru'nun gündüz uykularının evdeyken bitmesiyle benim için çok huzurlu bir uyku dönemi başladı. 3 kere oley çekiyoruz: Oley, oley, oley! Böylesi hepimiz için de daha iyi oldu aslında. YavruSu gündüz uykusu aldığı zaman toplamda 11 saat uyuyordu (9,5+1,5). Şimdi bir seferde 12-13 saat uyuyor ve de öğlen 1 saat, akşam 1 saat onu yatırmak için uğraşmıyoruz. Bütün gün yorulunca sızma usulüyle uykuya geçiyor. 7:30-8:30 arası yatıp 8:30'da kalkıyor. Aslında farkettik ki, kaçta yatarsa yatsın 8:30'da kalkıyor. Biz de bu durumda gece verimli bir şekilde çalışıp haşatımız çıkmadan uykuya dalabiliyoruz. Kreş günlerinde farklı oluyor tabii. Mecburi gündüz uykusuna yattığı için, gece 10:30-11:00 arası yatıyor. Ama o da iyi oluyor, birlikte vakit geçirebiliyoruz böylece.

Sosyal hayatımız: Bir süredir kuzunun arkadaşlarının doğum günleri ve playdate'lerden ibaret olan sosyal hayatımız, haftasonları farklı arkadaşlarımızla çıktığımız yemeklerle biraz renklendi. Tamam sadece 1 kez çıktık ama iddialıyız, bu haftasonu da yapacağız. Bahar gelsin kırlara ormanlara da gideceğiz... Bir dere bulup kenarında yürüyüş yapacağız, suya ayaklarımızı sokacağız; bir de bisiklet olacak, mutlaka bisiklete de bineceğiz. Ah ah, bizi bu soğuklar mahvetti. Bu soğuklarda unuttum, omuzlarımı havaya kaldırıp büzüştürmeden yürümeyi... Evden arabaya, arabadan eve giderken, donmayacak kadar hızlı, buzların üzerinde patinaj yapmayacak kadar yavaş yürüme ayarlaması yapmadan da dışarı çıkabileceğini... Bu havalarda öğrendim, 0 dereceye çıktı diye bayram edip çocukla dışarıda 45 dakika geçirilmesinin ne kadar tehlikeli olabileceğini... Neyse ki iyi durumdayız. Biz dışardayken endişe eden baba kişisine olmuş olan. Birileri babalar daha mı pimpirikli oluyor diye mi sormuştu? Bizimki o gün 911'ı arayacakmış az kalsın :)

Neyse o gün orman şarkısını söyleyerek dolandık epeyce: hani şu Arazi Mafyası Birincilik Ödülünü hakkeden sözlere sahip şarkı vardı ya, biz sözlerini değiştirmiştik, onu söyledik işte... Mekan aynı mekandı, kışlık hali tabii, Hitchcock filmlerinden fırlamış gibi, çiçek böcek de kalmamıştı ortalıkta ama eğlendik yine de.

Politik hayatımız: apolitik bir şekilde süregiderken bu hafta Pınar Selek'in bitirilmek bilmeyen duruşması ile canlandı yeniden. Limonlu Turta öyle güzel bir yazı yazmış ki üzerine söz söylemeye gerek kalmamış, buyrun oradan devam edin: Bir Kadın

Ve fasikülünüzün kış sayısını yazıp bayilerinize vermeyi unutmayın.

February 4, 2011

Karışık mono & diya-loglar

Yavru Su (sabah kahvaltısında): Bal-a-bal pliiz, bal-a-bal pliiz! (bal badem için uydurukçu Su'nun bulduğu kelime (l'ler ince). Bir süredir balın adı da bal-a-bal)
Baba: Bunun adı "bal-a-bal" değil YavruSu. Artık sana bunun gerçek adını açıklama vakti geldi; bunun adı sadece "bal".
YavruSu: Sacce bal pliiz, sacce bal!
Baba: x+? :-)
* * *
Anne: Senin yumurtanı yemen gerekmiyor muydu, çekirdek de nerden çıktı şimdi? 
YavruSu: (çekirdeği aldığı tabağı göstererek) burdaan... (doğrucu Mahmut mu, düz Mahmut mu :P)
* * *
Anneanne (YavruSu anlamasın diye şifreli konuşuyor): Yemekten sonra p verelim Evren. 
YavruSu: Puding, puding, puding, puding... şimdi, şimdi, şimdi, şimdi,...  (tabii ki yemek yarıda kesilir ve puding önüne gelinceye kadar plak takılmış gibi söylenir)
* * *
* Aaa balon bitmiş, kalmamış! (sabah uyandığında içinde azıcık hava kalan balonu görünce)

* Sen kızma baba, sen sevin :) (arabada ayağa kalkmak isteyince babasının itiraz etmesi üzerine)

* Tut my hands anne, tut my hands... (annesini oyunda çocuğu yapıp sen ağla deyip ağlattıktan sonra... -çocuk olduktan sonra TV'ye hiç gerek kalmıyor demiş miydim? Cidden :P)

* Sen beni puşma (push-ma) anne, baba puşsun! (3 aylıktan beri ilk kez pusetle gezmeyi kabul edince bu defa puseti ittirecek kişiye itiraz geldi; e illa bir arıza çıkaracak, doğası bu... acaba adını Arıza Su olarak mı değiştirsek... :P)

* Biraz da babayla jumpiyim. (Asla hak geçirmiyor, ah bir de düzgün konuşabilse :P)

* Benim Burçin'im ne(r)deee, kaçmış mı? (nenesi Türkiye'ye dönünce)

* Sen babayla konuşma anne, ben müzik dinliyooyum, sen de dinle! (anneyle babanın ikili muhabbetini çekemeyen Su'nun cadı halleri... Cadı Su daha uygun sanırım :P)


February 3, 2011

1 dur+1 düşün!

Tutarsız ebeveyn, düzgün bir şekilde soran çocuğunun istediğini yapmayarak çocuğunu ağlattıktan sonra, "ama isteklerini güzel bir şekilde ifade etmelisin" diyerek "lütfen" dedirtip bu lafın üzerine geri adım atma şansı kalmadıktan sonra çocuğunun başta istediği şeyi yapan kişidir. Mantıklı insan, "madem yapacaksın ne diye eziyet ediyorsun çocuğa" diye sorunca da, "hayatın zorluklarını öğretiyorum, biraz isyankar olması ve istediklerini elde etmek için inatlaşması/uğraşması da fena bir şey değil ayrıca" diyerek yağ gibi üste çıkarken vicdanının altında ezilir.

Oysa yapması gereken şey 1 durup + 1 düşünmesidir:
  • yemekten önce meyva yemek
  • banyodan sonra ve her daim çıplak dolaşmak
  • dışarıda geçirilen uzun bir günün sonunda hala dışarıda dolaşmak 
  • gecenin kör karanlığında dışarı çıkıp 'araba kullanmak'
  • "şon, şon" deyip yatmadan önce fazladan 2-3 şarkı daha izlemek/dinlemek 
bunlar 2 yaşındaki çocukların -en azından YavruSu'nun- her daim yapmak isteyebileceği doğal şeylerdir. Bu 2 yaş veletleri, bir şey istediklerinde zaten yapmayı kafalarına koymuşlardır. Sen hayır dediğin anda kıyamet, el mahkum, kopacaktır. Senin 1 durup +1 düşünmen gereken, çıkardığı her türlü arızaya rağmen hayır demeye devam edebilecek misin, durum o derece hayati mi; yoksa hemen pes edip "ama sen de kibar ol" gibi şeyler mi geveleyeceksin? Hayır demen mantıklı mı, keyfi mi? 1 dur + 1 düşün!