May 28, 2010

Freedom's just another word for nothing left to lose

Sevgili Günlük,
Bir süredir yazamıyordum. Türkiye'de vakit öyle hızlı geçiyor ki, tatilimizin yarısı bitmiş bile. Sadece 3 haftamız kaldı :( YavruSu ile burda çok mutluyuz, tüm gün birlikte, sürekli oyunlar, şarkılar, gezmeler, sevgi dolu yeni insanlar... Hülya ve Tuna, Babayız Biz ekibi ve daha bir sürü güzel insanla tanıştık. Burda maruz kaldığı yoğun ilgiden sonra kreşe tekrar başladığında sanırım biraz zorluk çekecek. Yine 1-2 saatle başlayıp yavaş yavaş artırmak gerekecek kaldığı süreyi. Gerçi bu sabah yine kreş arkadaşlarının isimlerini sayıp hayali olarak onları çağırdı: "Emily, come here, gel gel!", sonra sırayla Anton, Ryan,... Ordan başka arkadaşlara bağlandı, Sasha, Lara ve Lara'nın annesi (Y)eşim. Onlar Bloomington'dan ayrıldılar, YavruSu'nun en sevdiği arkadaşıydı, öyle ki kendi ismini öğrenmeye çalıştığı zamanlarda önce bir süre kendisine Lara dedi; ne zaman Lara'yla görüşsek 2 gün boyunca adını sayıklıyordu, dün birden yine aklına geldi, yüzüne bir tebessüm yayıldı, sonra da biraz hüzünlendi sanki. Sanırım Lara'yı epey özledi. Biz de çok özleyeceğiz Yeşimleri...

Şu anda Çeşme'deyiz, kimsecikler yok. Hava, su, tertemiz. Bütün gün koşturuyor yavru, 3 kişi zor yetişiyoruz enerjisine. Zaten 2 yaşındaki bir çocuğun bir günde yaptığı hareketleri bir atlet yapamıyormuş. Bizimki daha 17 aylık, demek ki 7 ay sonra vay halimize!




Bu akşam yemekte babası pırasa yedirmeye çalışırken kucağından fırlayıp kaçarak "nenem nenem" diye annemin kucağına attı kendisini. Alt metinde şikayet var tabii, bunlar bana nasıl böyle bir yemeği yedirmeye çalışırlar :) oysa uzun süredir hiç böye lezzetli pırasa yememiştim, Amerikadakilerin onda biri kadar incelikte, körpecik, tazecik, mini mini, güzel sebze :)

Dönüşte hep birlikte zorlanacağız besbelli. Keşke Avrupa'da olsaymışız; annem diyor ki o zaman 2-3 ayda bir gelirdim. Gerçi annem ayrı kalmaya dayanamayacak sanırım, maruz kaldığı yoğun YavruSu bıcırdamaları yüzünden belki kışın 1 aylığına gelecek ve bizi çok mutlu edecek :) Annem sağolsun sayesinde geceleri deliksiz uyuyoruz, hatta 17 ay sonra ilk kez gece dışarı bile çıktık ;) Yaşa annem, yaşasın anneler! Çalıştığı için annem kadar aktif olmasa da babam da çok ilgileniyor YavruSu'yla. Sürekli arıyor; artık telefonda sohbet etmeye başladı YavruSu da, "alo, dedem, meaba". Burdayken babam da altını değiştiriyor, oyunlar oynuyor, şarkılar söylüyor, kitap okuyor, uyutuyor. Ama malesef Pazar günü hariç sabah 9 - akşam 9 çalışıyor. Dedemizi çok özlüyoruz. Anneanneler, dedeler bir taneler :)))

Sonra, bıcır bıcır konuşuyor bebiş. Burda Türkçesi epey ilerledi, 2-3 kelimeli cümleler kurmaya başladı. Dil gelişimi tahmin ettiğim sırayla ilerliyor. Önce isimler geldi, sonra fiiller, fiil çekimleri ve zamirlerle edatlar; bu son ikisi, hemen hemen aynı zamanda. "Anne gibi" diyor, uzun düz saçlı kadınlara; "makarna gibi" mantıya ve "DoDo" gibi köpek yavrusuna. Yavru da gerçekten çok benziyor DoDo'suna.

Sıfatları ve zarfları bekliyorum sırada. Durum zarfları, zaman zarfları, soru zarfları, miktar zarfları, yön zarfları ... böyle on bin çeşit zarf vardı ya, neydi o kabus günler :) Hala öğretiyorlar mı acaba çocuklara bunları? Ben üniversite sınavından sonra silmişim. Neyse ki bebekler bu şekilde öğrenmek zorunda değil.

Ünlü dilbilimci Chomsky'nin dediğine göre "evrensel dilbilgisi" diye bir şey var. Bu konuda fazla bir okumuşluğum yok, çok ilginç bir alan aslında, merak içerisindeyim. Eğer sizin de ilginiz varsa, Chomsky'nin BGST Yayınlarından çıkan pek çok kitabı var. Bilgi Sorunları ve Dil kitabı bunlardan biri. Orda, bu konuyla ilgili şöyle diyor Chomsky:
"Evrensel dilbilgisi kalıtım yoluyla aktarılan, doğuştan gelen genetik bir yetenektir; insan dilinin değişmeyen ve öğrenilmeden bilinen özelliklerini içerir. Dolayısıyla dil, deneyim yoluyla öğrenilen bir şey değil de deneyimi düzenlemenin bir yoludur."
İşte bu noktada bir süredir kafamı kurcalayan soru geliyor. İyelik ekleri olmadan yaşamak mümkün mü? Dilin parametrelerini değiştirdiğimizde özgürlük de beraberinde gelir mi? E ne de olsa Janis Joplin'in çok sevdiğim şu şarkısında dediği gibi, freedom's just another word for nothing left to lose!" (özgürlük kaybedecek hiçbir şeyinin olmamasıdır). Yani diyeceğim o ki, -ın, -in, -un, -ün'leri hayatımızdan kaldırmak mümkün mü? Çünkü bunlar olmazsa, sahiplik de olmaz, tümevarım yöntemiyle, özgürlüğe varırız belki :)

İşte YavruSu'nun bu aralar meşgul olduğu şeylerden biri de bu, dolayısıyla benim de ilgi alanımda. "Bu babanın, bu annenin, bu benim, vs." diye ayrıştırma işlemine başladı. Böyle bir şey söylediğinde, bu annenin değil diyorum, dünyanın, sırayla kullanıyoruz, şimdi sıra bende, yarın kimbilir kimde. Yiyecek, içecek gibi şeylerse söz konusu olan, hepimizin diyorum, paylaşıyoruz. Ursula K. LeGuin'in Mülksüzler kitabında okuduğum bir sahne geliyor gözüme. "Yemek için teşekkür etmene gerek yok" diyordu, "bu yemeği hep birlikte paylaşacağız". Çok etkilenmiştim o zaman.

Türkiye'de fazla yok ama Amerika'da acayip bir bireyselleşme ve aşırı bir kibarlık var ki bazen insanın deli olmaması işten bile olmuyor. Örneğin, insanların bireysel alanına girmeniz kesinlikle hoş karşılanmıyor, olur da karşınızdaki sizi anlamazsa, Türkiye'de yaptığınız gibi refleks olarak kulağına doğru eğilirseniz, aynı anda karşınızdaki insanın refleks olarak geri sıçradığını görebilirsiniz. Marketlerde uzaklarından geçerken bile "excuse me" demeniz icabediyor. Sanırım Türkiye'de zaten mümkün olamayacak bir uygulama; çünkü bu alan, birey merkezli, 1 m yarıçaplı çemberden oluşuyor ki burda bu kadar alanın (pi m^2), kişi başına düşmesi pek imkanlı değil gibi.

Şaka bir yana, mal mülkün olmadığı toplumlarda iyelik eki ve benzeri de yoktur herhalde. Yaşam tarzımız kullandığımız dili, kullandığımız dil de yaşam tarzımızı belirliyor. YavruSu'nun ilk doğum gününde arkadaşlarımızdan bir şey almamalarını rica etmiştik ve bu konuda gerçekten çok samimiydik, onlar aldılar gerçi. Oysa bize göre, bizimle, insanlarla, doğayla geçirdiği vakit, müzik ve kitaplar yeterdi. Oyuncak olarak da evdeki 3-5 oyuncak, kreşte ortak kullandıkları oyuncaklar, kütüphaneden haftada bir ödünç aldığımız oyuncaklar ve kitaplar yeter de artardı bile. Zaten oyuncaktan çok bizimle oynadığı oyunlarla, bizimle kurduğu etkileşimlerle daha çok ilgiliydi. Daha sonra ya da Türkiye'ye dönünce nasıl olacak bilemiyorum ama hala öyle. Neyse, bu konular derin konular, aslında daha ayrıntılı yazmak gerekir, şimdi yavru öğlen uykusundan uyandı, beni bekler; öpülmek ve koklanmak ister :))) 

May 7, 2010

Biz geldik :)

Merhaba ben Su, nam-i diger YavruSu.
Sizlere bu satirlari turkiye diye bi yerden yaziyorum. Coook uzun bi yoldan geldik buraya, ucaklara bindik, arabalara bindik, gittik gittik gittik ve 30 saat sonra Mufa dedemin Adana’daki evine geldik. Yolun basinda biraz huysuzlandim, hatta benim yuzumden 2 saat gec ciktik ama sonradan hosuma gitti, cunku once Mert dayimi gordum, sonra da bir suru yeni insan --bizimle ayni ucaga binmislerdi. Hepsine tek tek el sallayip “hay” dedim, sonra hostes ablalarin ve abilerin kucaklarindan hic inmedim. Onlar bana ne istersem verdiler. Cok iyi insanlarmis. Yalniz bi de basinet diye bisey verdiler, o hic hosuma gitmedi. Annemin uzerinde uyumak varken, neden o daracik yerde tek basima yatayim ki. Annem garip tepkiler verdi; gecen hafta ne guzel babamin kucagindan inmemisim, bula bula bu yolculugu mu bulmusum anne askina geri donmek icin, zaten onda sans olsaymis falan filan diye soylendi biraz ama sonra sizdi hemen, gunlerdir uykusuzmus cunku, finalleri varmis. Babama da soz vermisti, turkiyeye gidince benimle ilgilenmek icin ama hala bitiremedi finalini, Cuma sonmus neyse de babam da biraz calisabilecekmis sonunda.

Annem yol konusunda sinifta kaldiklarini soyledi --- pek salaklarmis, hatta bi grup varmis Nurturia'da Hulya teyzemin kurdugu, Anne Salakliklari diye, oraya da yazacakmis bunu. Efendim soyle ki, onumuzdeki 3 yil boyunca izleyebilecegim kadar cocuk sarkisi klipleri yuklemis bizimkiler sagolsunlar lapbatlara, ama temel ihtiyaclarimizla ilgili hicbir hazirlik yapmamislar. Ne bir yiyecek, ne yeterli sayida bez. Biraz agladim da yolda markete ugrayip meyve falan aldilar, cerealimla yedim neyse sonra birazcik uyudum. Annemin dedigine gore epey zor bir yolculuk olmus, oysa ben yolculugun tadini cikarmak icin uyanip durdum, insanlari goreyim, ucagi taniyayim istedim. Kitaplarda gordugum adam, kadin, cocuk ve bebekleri gordum, surekli isaret edip annemlere gosterdim. Neden oldugunu anlamadim ama annem kizardi bozardi biraz, e o da isaret edip gosteriyordu bana kitaplarda, bak bu kadin, bu adam diye. Megersem onlara abla-abi demem gerekiyormus ya da teyze-amca, bir de parmagimla gostermemem; haydaaa dedim ben de, e kitapta farkli, ucakta farkli olur mu, nasil is bu anlamadim. Neyse herseye ragmen guzeldi benim icin. Annemler sukretti aglamadigim icin. Baska bebekler cok agladilar, yanimizdaki kadin cok kizdi onlara, halbuki bir dertleri vardi onlarin, yoksa durduk yere neden aglar bebekler. Annemler de uzuldu bu duruma, bir suredir cok alismislardi yargisiz topluma. Onu da ilk gittileri zaman elestiriyorlarmis gerci biraz fazla mi vurdumduymaz, asiri mi kibar diye ya, belli olmuyor iste bu insanlarin sagi solu, sanirim yine de hos degildi ucaktaki teyzenin tavri. Bir de Adana ucagina giderken bir kadin oturdu yanimiza, annemin soyledigine gore elindeki cantanin icinde bebek varmis, nasil sakladilarsa ben bebek falan goremedim valla, daha cok battaniye ve yun hirkalar vardi. Baktikca ben terledim t-shirtumu bile cikarmak istedim, umarim cocuga bisey olmamistir orda. Bir de kadin anneme dert yandi durdu, kocasi yetmiyor senin sutun diyomus. Annem 2 dakikalık yol boyunca bunlari anlatmasina cok sasirdi, biraz da kizdi o adama soylendi. Kadinla biseyler konustu, sonra kadin gulmeye basladi. Siz kimseye bakmayin bu konuda, biz bebekler cok iyi ayarlariz, ihtiyacimiz kadar sut gelir annelerimizden, ona gore emeriz biz cunku. Hulya teyzemin soyledigine gore mafyaymis bunlar turkiyede, anneleri sutun yetmiyor diye bunalima sokuyorlarmis.

Neyse, Mufa dedemin evine geldik, cok guzel bir ev, kocaman --aslinda annemin dedigine gore Adana standartlarina gore kucukmus ama bence gayet buyuk, hem bizim evin en az iki kati! Karistiracak o kadar cok yer var ki hangi birine kossam bilemiyorum. Topraklari mi yerlere sacsam, yaglari mi doksem, koltuklara mi tirmansam, sus ciceklerini mi koparsam, sasirdim kaldim vallahi. Annem bazi seyleri kaldirdi hemen. Ne gusel Mufa dedem hic karismiyodu oysa. Guya kirilacak esyalar varmis, kirilacaklarsa kirilsinlar iste, adi ustunde kirilacak, ama elimi kesermis falan. Neyse, bu Mufa dedem seker gibi bi adam, sabah kalkar kalkmaz, Mufa dede diye yanina kosuyorum, gece bazen kalkip onu cagiriyorum ama o hor pis yapiyo.

Bu gece de yine kalktim, neyse ki tam annemle babam yatmak uzereydi de yakaladim onlari. Babamin pek uykusu yoktu zaten; ben de 4,5’a kadar ona eslik ettim, bir eglendik bir eglendik; sarkilar soyledik, oyunlar oynadik, sonra burda televizyon diye bisey varmis, icinde bir suru hayvan vardi, ben onlari babama gosterdim, isimlerini ogrettim. Sonra da cok gusel yemekler yedik ve yattik. Jetlag mi ne olmusuz, turkiyenin aydedesiyle gunesi farkli zamanlarda cikiyomus, o yuzden uyumamiz gerekiyomus, ama ben gunesi hep goruyodum zaten, aydedeyi de gormek istiyodum hemen uykum geliyodu, burda hic gelmedi, bi suru lamba gordum gokyuzunde, isik yaniyodu onlari izledim, cok sevindim. Annem fosur fosur uyuyordu. Ona jetlag neyin islememis, saglam kadinmis vesselam.

Bugun bir de parka gittik babam ve dedemle birlikte. Annemin kil tuy isleri varmis; turkiye, bu islerin anayurduymus. Annem, iyi oldu buraya geldigimiz dedi, yoksa babam balta alacakmis. Halbuki ne kadar yanlis, babam kendi bacaklarina bakmali once, onun ormanlari da anneminkilerle kapisiyor ama.

Biz parka giderken, yolda bir suru insan vardi. Babam dedi ki, bu yol boyunca gordugum insan sayisi bloomingtonda 1 ayda gordugum insan sayisindan cokmus. Ben de sasirdim vallahi. Bir de burdaki insanlar tanidik tanimadik hemen kucaklarina aliyorlar, sonra da sapur supur opuyorlar beni. Orda uzaktan bakip uzata uzata “aaah, she is adorable” gibi laflar soyleyip geciyorlardi. Annem duyunca biraz kizdi gerci, hemen her yerimi yikadi ama ben cok sevdim bu kiss (opucuk) olayini. Bir de bugun ilk kez sahneye cikip dans ettim ve ilk cicegimi aldim. Sokagin ortasina sahne kurmuslar, bi adam da gitar caliyodu, bilirsiniz hic dayanamam gitarin sesine, annemin karninda bile oynardim; ativerdim kendimi sahneye, bir oynadim, bir oynadim, bi adam geldi ve rengarenk guller verdi bana; annem dedi ki keske bu cicekleri koparmasaymis, solacaklarmis simdi, ben de uzuldum, kokmayacaklar bi daha diye, oysa daha yeni kesfetmistim bu koklama duyumu; sonra ogrendim ki cicek dalindayken hic bitmiyormus kokusu. O yuzden siz lutfen anneler gununde annenize cicek almayin kardesler, olur mu? Onun yerine Acalya teyzemin, Sari Cizmeli teyzemin ve diger teyzelerimin amcalarimin yaptigi gibi yapin lutfen. Nehir arkadasima gonderin o paralari, cunku onun cok ihtiyaci var. Biz onunla ameliyattan sonra oynayacagiz birlikte.

Bu turkiyenin baska guzel bir tarafi da goflet, bunu da Nehir arkadasimla paylasmak istiyorum o hastaneden gelince. Zaten dedem ben gelicem diye bir suru almis. Inanamadim yiyince, annemler nasil saklamislar bu lezzeti benden bunca aydir diye. Annem dedi ki bloomington’da yokmus bundan. Ben de inandim tabii ona, ders olsun bi daha yalan soylemesin diye bugun baska yemek yemedim ki karnimda ikincisi icin yer kalsin, neyse ki halamlarda da varmis, onlar da verdiler hemen, bi guzel onu da yedim. Oooh gidene kadar hep goflet yiycem artik. Annem hem pisman oldu, hem de cok kizdi dedemlere o kadar cok yedim diye ama o kendisine baksin, ben yatinca dedemin bana aldigi antep fistikli cikolatalari mideye indirmesini biliyo. Ben de zaten annemler ne yaparsa onu yapmayi seviyorum. Mesela onlar kendi yemeklerini kendileri yiyo ya, ben de kasigimi, corba bile olsa kesinlikle vermiyorum ki onlar gibi kendi basima yiyebileyim. Etraf dedikleri sey cok batiyomus ama sahsen beni hic ilgilendirmiyor, hatta sevmedigim bisey oldu mu, cikartip ativeriyorum o etrafa, bizimkiler bunun icin birseyler deyip duruyorlar ya anlarim herhalde yakinda.

Burdaki yemekler guzelmis gerci, manti diye bisey yedim -Adana'da tatar corbasi diyorlarmis, babamin kuzeni Ayse halam sagolsun, ilk kez bi yemekten bu kadar cok yedim, ama biraz fazla kacirmisim malesef, arkadan gelen herkesin bayila bayila yedigi icli kofteyle sarmaya yer kalmadi, neyse artik onlari da annemin sutunden alirim. Annem surekli “gitmeden sunu da yiyelim, bunu da yiyelim” diye garip garip isimler soyleyip duruyo, cennete gelmisiz, cok guzelmis burasi. Ama kilo alacakmisiz. Benim icin iyi olabilir de annemin gobegi ilk kez bu kadar one gecti, emmem zorlasacak diye korkuyorum. Zaten Acalya teyze sayesinde zor kurtardim memeyi. Hulya teyzem mafya demis ama sagolsun, onun sayesinde annem birakmaktan vazgecti. Hulya teyze, annemi de feminist mafya bellemis, kendileriyle tanismayi cok istiyorum, turkiyede yasiyormus onlar da. Bir de baska blogcu anneler de varmis, annem hepsini cok merak ediyor, hepsiyle gorusmek istiyormus ama bazilari uzaktaymis malesef, keske onlar da Izmir'e ve Istanbul'a gelseler. Ben hepsinin cocuklariyla oynamak istiyorum cunku. Bu turkiye ne guzelmis ya, keske hep burda kalsak.

Bir de burda televizyon diye bisey var. Her yerde var ve genelde hep acik duruyor, dedem bakmasa da oyle seviyomus mesela, halamlar da dizi diye bisey izliyorlarmis onun icinde. Annem de izledi bu gece onlarla birlikte, Bihter mi Behlul mu oyle birileri garip garip isler yapmislar ben hic anlamadim valla. Zaten pek ilgimi cekmedi bu kutu, bi’tek hayvanlara baktim bi de reklam diye bisey var, onun muzigini cok sevdim, duydum mu dayanamiyorum, basliyorum popomu sallamaya. Ama hemencecik bitiyo, dedem de yenilerini ariyo buluyo benim icin sagolsun. Ozgur teyze dediydi zararli 3 yasina kadar, izletmeyin diye ama burda birazcik izleyecegim galiba. Neyse, annem herseyin azi karar cogu zarar der ama siz yine de Ozgur teyzemin yazdigi yaziyi okuyun mutlaka. Bizim de Bloomingtonda yok zaten televizyonumuz. Orda gece yatmadan once birkac tane muzik videosu izliyorum bilgisayardan o kadar —o da cocuklar icin olanlarindan. Siz de dinlemek isterseniz, yan tarafta benim favori sarkilarim var, annem playlist yapmis yutubtan ama burda acilmiyormus malesef, internet baglantisi rahatladigi zaman bu sorunu halledecekmis.

Simdi gitmem lazim, sokaklar parklar insanlar beni bekliyor, bir de esas akraba dedikleri insanlar var ki, bloomingtona da goturmeyi planliyorum birkacini. Annem boyle olmuyor, bu kiz buyumeden donmemiz gerekiyor diyor ama onun icin de cok calismalari gerekiyormus. Ama onu da beni daha cok gormek istedigi icin istemiyor ve boyle surekli ikilemler yasayip duruyormus. Neyse ki tatil diye bisey var, boyle cok mutluyuz...