Showing posts with label kitap. Show all posts
Showing posts with label kitap. Show all posts

February 18, 2018

Yaşa Göre Kitap Seçimi

(Babamın web sitesi için hazırlamıştım, burada da paylaşmak istedim)

Çocuğunuzla birlikte kitap okuma alışkanlığı kazanmak için hiçbir zaman erken ya da geç değildir. Doğduğu günden itibaren ona kitap okumaya başlayabilirsiniz. İlk yılları kaçırdıysanız da önemli değil; hemen, şu anda bu alışkanlığı birlikte, keyifle oluşturabilirsiniz. Kitaplar sayesinde çocuğunuz çok şey öğrenecektir ama en güzeli birlikte güzel bir anı paylaşmak, farklı maceralara yelken açmak ve bu şekilde daha da yakınlaşmak olacaktır. Bunun dışında;
  • Kitaplar çocuğunuzun farklı canlıları, farklı hayatları, farklı yerleri tanımasına yardımcı olur, ufkunu genişletir.
  • Kitaplar çocuğunuzun merakını uyandırır, hayal gücünü genişletir.
  • Kitaplar sayesinde çocuğunuzun kelime haznesi genişler, dil kullanma becerisi artar.
  • Yapılan araştırmalar gösteriyor ki kitaplar yalnızca dil becerisi değil entelektüel gelişimi ve matematik becerisini de artırır.
  • Kitaplar çocuğunuzda yazı farkındalığı oluşturur ve vakti geldiğinde zorlanmadan okumaya başlar.
  • Kitap okumayı aile rutininizin bir parçası haline getirirseniz, çocuğunuz kitap okumanın bir ödev ya da görev olarak değil sevilecek eğlenceli bir aktivite olarak görecektir.
Tabii bunun için çocuğunuzun yaşına uygun kitaplar seçmek çok önemlidir. Bir de her şeyde olduğu gibi bebeğinizin bir alışkanlık kazanmasının en kolay yolu sizi bunu yaparken görmesidir. Bebekler ebeveynlerini taklit yoluyla hayata hazırlanır. Örneğin ebeveynlerin elinde ne görürlerse onu isterler. Kendi önüne konan yemekleri değil de anne babalarının yedikleri yemekleri yerler, ellerine verilen oyuncağı değil de anne babalarının ellerindeki şeyleri isterler. Hayatta kalabilmeleri için içgüdüsel olarak anne-babalarını takip etmeleri gerektiğini bilirler. O yüzden, bebeğinizle birlikte olduğunuzda, elinizde telefon ya da ipad varken onun tek başına oyuncaklarla ya da kitaplarla vakit geçirmesini beklemek boşuna olur. Bebeğinizin kitaplarla vakit geçirmesini istiyorsanız sizin de kitaplarla vakit geçirmeniz önemlidir. Okul öncesi dönemde kitap seçerken dikkat etmeniz gereken noktalar yaşa göre çeşitlidir. Fakat ortak nokta, çocukların kitapları sizin artık o kitabı yırtıp atmak isteyeceğiniz noktaya kadar okutmakta ısrarcı olmaları olacaktır. Bu yüzden seçtiğiniz kitapların kaliteli olmasına, iyi yazarlar ve iyi çizerlerin ellerinden çıkmış olmasına özen gösterirseniz kendiniz ve çocuğunuza kitap okuyan diğer aile bireyleri için de iyilik yapmış olursunuz. Bir de unutmayınız, kitaplardaki metinler henüz pek gelişmemiş olsa da görseller çocuğunuzun sanat zevkinin şekillenmesinde rol oynayacaktır; bu yüzden kitap seçerken illüstrasyonlar da önem kazanır.  


0-1 Yaş Bebek Kitapları

Bu dönemde bebekler her şeyi elleriyle ve ağızlarıyla tanımak isterler. Dolayısıyla bebeğinizin eline vereceğiniz kitapların dokunma duyusuna hitap etmesi önemlidir. Bir de görme yetileri gelişme aşamasında olduğu için karışık illüstrasyonlar yerine bir sayfada tek bir objenin resminin olduğu kitaplar tercih edilebilir. Bu dönemde kitap seçerken önemli bir kriter de bebeğiniz ağzına götürdüğünde parçalanmamasıdır. Bu yüzden, bu dönemde bebekler için özel üretilmiş karton ya da bez kitapları tercih edebilirsiniz. Bu yaş grubu için kitap önerileri:
  • Pearson Yayınlarının hazırladığı "Bebek Dokun ve Hisset", "Bebek Dokun Öğren" serileri
  • Doğan Egmont Yayınlarının hazırladığı "Çek Bırak - Hayvanlar" ya da "Tüylü Dostlar" gibi karışık görsellerin olmadığı kitapları tercih edebilirsiniz.
Bebeğinizle birlikte bu kitaplara bakıp sayfaları çevirip gördükleriniz hakkında sohbet edebilirsiniz. Tabii yalnızca bebek kitaplarıyla sınırlı kalmanız gerekmez. Hatta piyasada bulunan Renkler, Şekiller, Sayılar gibi yalnızca öğretme kaygılı bebek kitaplarına alternatif olarak, kendi sevdiğiniz kitaplardan bölümler okuyabilir, kendi sevdiğiniz masalları anlatabilirsiniz. Sizin sesinizi duymak bebeğinizi rahatlatacaktır.  



1-2 Yaş Kitapları

Bu dönemde bebekler araştırmayı, yeni şeyler keşfetmeyi, düğmelere basıp onların ne işe yaradıklarını görmeyi, işaret etmeyi, parmaklarını bir şeylerin içerisine sokmayı çok severler. Bu dönemdeki favorileri genellikle kapakçıklı kitaplar ve delikli, düğmeli, müzikli kitaplar olacaktır.

Kapakçıklı Kitaplar:  
Bu dönemde bebekler ce-ee oynamaya bayılırlar. Defalarca bıkmadan o tanıdık yüzü görmek için örtüyü ya da ellerinizi çekerler. Bu kapakçıklı kitaplar da onlar için bir nevi ce-ee oyununa benzer. Bıkmadan usanmadan kapakçıkları kaldırır, saklanan resmi bulunca her defasında aynı coşkuyla sevinirler. Julia Donaldson'ın kafiyeli metninleri ile daha da zevkli hale gelen Meşe Palamudu Ormanı'ndan Masallar serisi bu yaş grubu için çok eğlenceli olacaktır.  






Delikli Kitaplar İşaret etmeyi, parmaklarını bir yere sokmayı seven çocuklar için Pötikare Yayınlarından çıkan delikli kitaplar serisi çok iyi hazırlanmış. "Senin Sesin Hangisi?" kitabında değişik hayvanların seslerini çıkarırken birlikte eğlenebilir, "Dönen Tekerlekler" kitabında farklı tekerlekli taşıtları tanıyabilirsiniz. Bir başka önemli delikli kitap da Eric Carle'ın "Aç Tırtıl"ıdır. Bu kitap 1969 yılında yayımlanmış, 30'dan fazla dile çevrilmiş ve bir klasik haline gelmiştir. Hem sanatsal hem eğitici değeri yüksek, hem de oldukça eğlenceli bir kitaptır.




Müzikli kitaplar İş Bankası Yayınlarından Orman Orkestrası serisi meraklı parmaklar için çok iyi tasarlanmış bir seridir. Kaotik duyulan dijital müzikli kitaplardan farklı olarak bir bütünü oluşturan enstrümanların sesleri 1 yaş çocuklarının algılayabileceği derecede basit bir şekilde ayrı ayrı kaydedilmiş. En sonunda tüm enstrümanları birlikte bir orkestra olarak dinleme seçeneği parçaların bir araya geldiğinde bir bütünü oluşturmasını, güzel bir uyum yakalamasını gösteriyor.



Rutin/Ritüel Kitapları 1 yaşından sonra bebeğiniz artık rutinleri öğrenmeye başlar. Siz "Dışarı çıkıyoruz" dediğinizde ayakkabılarını ve ceketini getirir, "yemek zamanı" dediğinizde sandalyesine doğru gider. Bu yüzden bu dönemde oluşturmak istediğiniz rutinleri/ritüelleri kitaplarla destekleyebilirsiniz. Genellikle uyku rutinlerinin resmedildiği kitaplar ebeveynler tarafından daha çok tercih edilir ve fakat siz önem verdiğiniz diğer rutin ve ritüellerle ilgili kitapları da bu dönemde tercih edebilirsiniz. Uyku rutini için kitap önerisi: Ayıcıkların Uyku Vakti / Georgie Birkett      



2-3 Yaş Kitapları

2 yaşındaki çocukların çoğu --henüz tam konuşamasalar da-- yüzlerce kelimenin anlamını bilir, basit sıralı komutları anlar ama her zaman yerine getirmeyi tercih etmeyebilir. Bu yaşın asıl özelliği, kendisinin birey olduğunun farkına varması ve kendi dışındaki insanlara karşı merak duymasıdır. Özellikle kendisi gibi küçük insanlar ya da yavru hayvanlarla ilgili hikayelere ilgi gösterir, buradaki kahramanların isimlerini öğrenir ve onların küçük sıralı öykülerini takip edebilir. Bu yaş grubu için kitap önerileri:
  • Bir Kocaman Eşşek / Annemarie Van Haeringen, Rindert Kromhout (Can Çocuk)
  • Prinç Lapası ve Küçük Ejderha / Feridun Oral (Yapı Kredi Yayınları)
  • Seninle Ben Küçük Ayı / Martin Waddell (Kır Çiçeği Yayınları)
  • Gergedanlar Krep Yemez / Anna Kemp (Pearson)
  • Şuşu Serisi / Yıldıray Karakiya, Başak Günaçan (Redhouse Kidz)
  • Kağıt Bebekler / Julia Donaldson, Rebecca Cobb (İş Bankası Kültür Yayınları)
  • Elmer / David McKee (Mikado Yayınları)
  • Bekçi Amos'un Hastalandığı Gün / Philip C. Stead (Yapı Kredi Yayınları)
   


3-5 Yaş Kitapları

Bu dönemde dil becerisi iyice gelişen çocuklar dilin şiirsel kullanımını, tekrar eden metinleri çok severler. Bu yaş grubu için kafiyeli anlatım içeren kitapları tercih edebilirsiniz. Ayrıca sohbet etmeye de bayılırlar, bu yüzden ayrıntılı resimlerin olduğu kitaplar da bu yaş grubu için idealdir. Bu yaş grubu için kitap önerileri: 30'dan fazla dile çevrilmiş ve adeta bir klasik haline gelmiş Gruffalo (Tostoraman / Yayazula) kitabının yaratıcıları Julia Donaldson ve Axel Scheffler ikilisinin yazıp resimlediği kitaplar bu yaş grubunun en sevdiği kitaplar olacaktır:

  • Pırtık Tekir
  • İyi Yürekli Dev Memo
  • Minik Salyangoz Pepe ile Dev Balina Zeze
  • Zogi ve Uçan Doktorlar
  • Yayazula
  • Yayazulanın Çocuğu
  • Minik Balık Okyanus Macerası
  • Zogi ve Uçan Doktorlar




Tekerlemelere meraklı, değişik sesler çıkarmayı seven, her tür duygusunu coşkuyla yaşayan bu yaş grubu çocukları için Tülin Kozikoğlu'nun yazdığı ve Sedat Girgin'in resimlediği "Leyla Fonten" serisi de çok eğlencelidir.
  • İnatçı Kirpi Mina
  • Sabırsız Sinek Feza
  • Öfkeli Örümcek Rıza
  • Kısanç Kurbağa Eda
  • Tembel Balık Sefa
  • Korkak Kuş Sema
  • Bilmiş Fare Tuna
  • Mutsuz Kedi Dila


4 yaşına geldiklerinde çocuklar artık daha kompleks metinli cümleleri anlayabilir, hayal dünyasına dalıp arkadaşlarıyla birlikte canlandırma oyunları oynayabilirler. Bu yaş grubunun bir özelliği de çok fazla soru sormalarıdır. 4 yaşında günde 400 soru sorma kapasiteleri vardır. Yaş ilerledikçe soru sayısı da azalır. Ama 4 yaş grubu soruları, her zaman cevap almak için değil, kendi düşüncesini geliştirmek için de sorar. O yüzden her sorduğu soruya ciddi bir yanıt vermeniz gerekmez. Hatta bu şekilde cevap vererek onun felsefi düşünme yeteneğini engellemiş olursunuz. O yüzden bu yaş grubu soru soruyor diye hemen gidip düz bilgi içeren kitaplar almak iyi olmayacaktır. Daha çok soru sormasını ve "Bu konuda sen ne düşünüyorsun?" diyerek kendisinin yanıt vermesini teşvik edebilirsiniz. Bu yaş grubu için en güzel kitaplar hayal dünyasında yolculuğa çıkan, farklı maceralara yelken açan kitaplar olacaktır.

  • Neyse ki, Ne Yazık ki / Michael Foreman (Kır Çiçeği Yayınları)
  • Fare Evi Sam ile Julia kitapları / Karina Schaapman (Büyülü Fener)
  • Vesta-Linnea Serisi / Trove Appelgren (Büyülü Fener)
  • Oliver / Birgitta Sif (Kır Çiçeği Yayınları)
  • Kedi Adası / Behiç Ak (Can Çocuk Yayınları)
  • Karga ile Tilki ve Cırcır Böceği ile Karınca / Selçuk Demirel (YKY)
  • Kütüphanedeki Aslan / Michelle Knudsen (Uçanbalık Yayınları)
  • Bahçaye Ne Ektik? / Yıldıray Karakiya & Banu Aksoy (Uçanbalık Yayınları)
   


5-7 Yaş Kitapları

Bu yaş grubundaki çocukların kelime haznesi ortalama 2000 civarındadır ki bu da yetişkinlerin günlük kullandığı kelime sayısı kadardır. Kelime haznesi gelişen çocuklar için tamamen resimli kitaplardan kısmen resimli kitaplara geçiş yapılabilir. Bu yaş grubu ayrıca bilişsel olarak da daha kompleks fikirleri anlayabilir ve tartışabilir; farklı hayatlar, farklı toplumlar, dünya, evrenle ilgili kitaplar daha çok ilgilerini çekmeye başlar.

  • Benim Ailem: Dünya Çocuklarının Gözünden Aileleri / Uwe Ommer
  • Findus ve Pettson kitapları / Sven Nordqvist (Ayrıntı)
  • Karaböcü Serisi / Niran Elçi (Günışığı Kitaplığı)
  • Gece Güneşi / Karin Karakaşlı (Günışığı Kitaplığı)
  • Eskiler Alırım / Sevim Ak (Can Çocuk Yayınları)
  • Ben Nasıl Ben Oldum / Katerina Janouch (Ayrıntı)
  • Fil Kadar Narin, Fare Gibi Güçlü / Rachel Bisseuil (Final Kültür Sanat Yayınları)
  • Bink ve Gollie Serisi / Allison McGhee ve Kate Dicamillo (1001 Çiçek)
  • Sihirli Ağaç Evi Serisi / Mary Pope Osborne (Domingo Yayınevi)
  • Kehanet / Chantal Schreiber (Kuraldışı Yayınları)
  • Zen Öyküleri / Jon J Muth (Kuraldışı Yayınları) 
   



7+ Yaş Kitapları

Bu dönemde çocuğunuz kendi kendine okumaya başlayacaktır. Yapacağınız en büyük hata çocuğunuza kitap okumayı bırakmak olacaktır. Çünkü bu dönemde onun kendi başına okuyabileceği metinler genellikle ilgi çekici bir öyküsü olmayan, hatta çoğu zaman bir öyküsü olmayan, okuma becerisinin geliştirilmesine odaklanmış teknik ve mekanik metinlerdir. Bırakınız çocuğunuz istiyorsa onları okulda okusun ama siz evde mutlaka birlikte iyi kitaplar okumaya devam edin. Unutmayın, okumak yalnızca edebi kültürle ilgili değildir. Birlikte okumak, hem çocuğunuzla bağ kurmak için hem de çocuğunuzun ve sizin duygusal, psikolojik ve ruhsal sağlığı için de iyileştiricidir.

  • Kumkurdu Serisi / Asa Lind (Pegasus Yayınları)
  • Küçük Bir Kız Tanıyorum 7 yaşında (6'dan 10'a kadar devam ediyor) / Nezihe Meriç (Yapı Kredi Yayınları)
  • Astrid Lindgren'den Şamatalı Köy ve Pippi Uzunçorap serileri (Pegasus)
  • Astrid Lindgren'den Ronja: Haydut Kızı (İtaki Yayınları)
  • Güzel, Açıkgöz, Cesur Kızlar serisi / Beatrice Masini (Can Çocuk Yayınları
  • Behiç Ak ve Sevim Ak'ın kitapları
  • Tüm Roald Dahl kitapları: Büyülü Parmak, Matilda, Koca Sevimli Dev,... (Can Çocuk)
  • Japon Sarayı / Jose Mauro De Vasconcelos (Can Çocuk)
  • Fantazi edebiyatının dünyaca ünlü yazarı Ursula K. Le Guin'in "Kanatlı Kediler Masalı" (4 kitaplık mini seri) bu yaş grubu için ideal olacaktır.
   




Ebeveyn Kitapları

"Bir çocuk yetiştirmek için bir köy gerekir" sözünü duymuşsunuzdur. Ancak modern toplumlarda, giderek yalnızlaşan ailelerin etrafında destek alabilecekleri bir köy olmadığı gibi kendileri de çoğu zaman köyde büyümedikleri için bebek bakımıyla ilgili tecrübeleri pek fazla değildir. Ama neyse ki yardım alabileceğiniz pek çok kitaba erişim artık kolaylaşmıştır. Ebeveynlik maceranızda size yardımcı olabilecek kitap önerileri:
  • Etkili Anne-Baba Eğitimi / Dr. Thomas Gordon
  • Dramsız Disiplin / Tina Payne Bryson, Daniel J. Siegel 
  • Anne Baba Çocuk Arasında / Haim G. Ginott, Alice Ginott
  • Denemediğim Yol Kalmadı: 1-5 yaş arası çocukları anlama rehberi / Isabelle Filliozat (Kuraldışı Yayınları)
  • Sabrımı Zorluyorsun: 6-11 yaş arası çocukları anlama rehberi / Isabelle Filliozat (Kuraldışı Yayınları)
  • Anne Baba Olma Rehberi / Richard Templar (Kuraldışı Yayınları)
  • Montessori Yöntemiyle Harika Çocuk Nasıl Yetiştirilir? (Kaknüs)
  • Waldorf Yöntemiyle Harika Çocuk Nasıl Yetiştirilir? (Kaknüs)
  • Kardeş Rekabeti / Adele Faber (Doğan Kitap)

Bebeğinizin ilk yıllarında pratik bebek bakımı konularında yardım almak için:
  • Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler / Tracy Hogg (Gün Yayıncılık)
  • Harika Haftalar / Hetty Van De Rijt (Pegasus)
  • Bebeğinizin İlk Yılında Sizi Neler Bekler? / Arlene Eiseberg- Heidi E. Murkoff- Sandee E. Hatbaway (Epsilon Yayınevi)
  • O Tabak Bitecek (mi)? / Gill Rapley, Tracey Murkett (Gün Yayıncılık)


Not: Daha fazla kitap için bkz: 

October 31, 2013

Minimalist Ebeveynlik


Bu kitabın tanıtımını Uzunçorap sitesinde görüp kindle'ıma indirmiştim. Aslında 2-3 cümleyle özetlenebilecek bir konu için neden koskoca bir kitap yazdıklarını anlamış değilim --sanırım onların beyni de benimki gibi bir konuyu 140 karakter yerine 140 paragrafla nasıl anlatırım şeklinde işlediğinden olsa gerek. Neyse, kitabın temel cümlesi şu:
               "Mükemmelin iyinin düşmanı olmasına izin verme!"

Yani çocuğuma mükemmel anne-babayı / okulu / yemeği / hediyeyi / ve saireyi vereceğim diye kendini paralama, "yeterince iyi" de gayet iyidir.


Kitapta bir de enteresan bir araştırmadan bahsediyor. Kitabın yazarlarının 8-17 yaş arası çocuklarla yaptığı bu araştırmada çocuklara "tek dilek" sorusu sorulmuş. Soru şu: "Eğer anne-babanızın iş hayatının sizin yaşamanıza olan etkilerini iyileştirme konusunda tek bir dilek hakkınız olsaydı, ne dilerdiniz?" Hayır, çocuklar, çoğu ebeveynin düşündüğü gibi aileleriyle daha çok zaman geçirmeyi dilememişler. Sanırım her yaşta insanlar boyu-boyuna, yaşı-yaşına uygun kişiler arıyor. Bakınız, bizimkinin 6 aylıkken gözlerini ışıldatan kitap: 


Evet, çocukların, en çok diledikleri şey aileleriyle daha çok zaman geçirmek değilmiş. En çok diledikleri şey, anne-babalarının daha az yorgun ve daha az stresli olması olmuş.

Peki nasıl olacak bu? Bütün gün çalış, yorul, üzerine gel bir de ev işlerini yapmaya çalış, çocuklarla ilgilen, yalnızca şimdiyi değil, geleceklerini de düşün, okul araştır, planlar yap... Geçen yazıda cevap sosyalleşmeydi, bu kitapta daha çok çekirdek aile vurgusu var, o yüzden cevaplar da aile içinden. Uzun uzun yazmayacağım, zaten bence ebeveyn olduysanız kitapta önerilen pratik bilgilerin çoğunu içgüdüsel olarak bulmuşsunuzdur. Mesela çocukları ev işlerine dahil etmek. Bunu geçen yazıda bahsettiğim Idle Parent (Aylak Ebeveyn) kitabının yazarı Tom Hodgkinson da öneriyordu, o da çocuklarıyla birlikte bulaşık yıkıyormuş, bunu oyun haline getirip eğleniyorlarmış birlikte. Yalnızca bunun bir iş olduğunu çocuklara çaktırmayın diyor :) Bu kitapta da pratik bir öneri olarak evi gün içerisinde defalarca toplamak yerine, akşam yemekten sonra bir müzik açıp tüm aile, hep birlikte eğlenerek toplayabilirsiniz diyor. Bir de,
Sorulması gereken soru, "Bu işlerin hepsini nasıl yaparım?" değil, "Bu işlerden hangisini yapmam daha önemli?" olmalıdır. 
diyor ve multitasking'e şiddetle karşı çıkıyor. Önem sırasına koyun, teker teker yapın, minimalist olun hepsini birden halletmeye çalışmayın, an'a konsantre olun, annem gibi bulaşık yıkarken bir ayağınızla da yer beziyle yerleri silmeye çalışmayın, benim gibi saklambaç oynarken evi toplamaya çalışmayın, elinizdeki eşyalara göre bir sonraki saklanacağınız odayı belirlemeyin, multitasking yerine multipeople kullanarak işlerinizi halledin demeye getiriyor. Türkçe meali: "bir elin nesi var, iki elin sesi var, üç-dört elin bir evi kolayca çekip çevirebilitesi var" olabilir. Bizde erkişi her işi yapıyor, orada bir sorun yok ama çocuklarla daha işimiz var. O yüzden benim bu kitaptan aldığım son şey şu slogan oluyor:


Not: İki yazıdır bahsettiğim bu ebeveynlik kitaplarının isminden (minimalist ebeveyn, aylak ebeveyn) yola çıkarak annelik müessesesinden kaytarmaya çalıştığım sonucu çıkarılmasın lütfen; her şey çocuklarım özgür ve kendine yeten bireyler olsun diye dost :)


March 4, 2013

Masalda 'doğru' mu, 'yanlış' mı, 'uygunluk' mu?

Hep sevdiğimiz kitapları yazacak değiliz ya, biraz da sevmediğimiz kitaplardan bahsedelim.

Kim Korkar Kırmızı Başlıklı Kızdan
Her yerde çok fazla reklamı yapılınca bu yaz Türkiye'den almıştık bu kitabı. Kurtları kötü gösteren kitaplara karşı naif bir perspektifle yazılmaya çalışılmış ama kanımca hiç olmamış bir kitap --ki bizim mimi de yüzüne bile bakmıyor bu kitabın. Bir kere zorla okuduk. Her sayfada heyecanlı bir şeyler olacak diye bekledi zavallım. Ama bir kere okuduktan sonra bu gerçek üstü naifliğe o da prim vermedi benim gibi.

Kitap yalnız başına ormana gitmek isteyen yavru kurdun, onu tek başına göndermekten imtina eden annesi ile diyalogları üzerine kurulu. Anne kurt, yavrusunun hazır olup olmadığını anlamak için çeşitli sorular soruyor. İşte, kırmızı başlıklı kızı görürsen ne yapacaksın, büyükannenin evini görürsen ne yapacaksın, uykun gelirse ne yapacaksın, vs. Yavru kurt da dersine çalışmış, annesine bilmiş bilmiş cevaplar veriyor. En son uykusu gelirse diye derenin kenarında uyurken ağaca asmak için bir pankart hazırlamış onu gösteriyor. Pankartta diyor ki:
"Dikkat! Dikkat! Sevgili Avcı Amca, Büyükanne ormanın diğer ucunda. Kırmızı Başlıklı Kız'ın ve ailesinin yanında. Belki biraz şişlik varsa karnımda, inan sadece brokolili makarna. Lütfen karnımı boşuna yarma. Biz vazgeçtik artık et yemekten. Bıktık masallarda kötülenmekten."
Nasıl bir zorlama, nasıl bir kasma! Tamam, kurtları sürekli kötü gösteren kitaplara karşı alternatif kitaplar yazılmasını anlıyorum ve fakat kurtları vejetaryen göstermek, hele brokoli sevdirme çabalarını, 'zorla' bu kitaba eklemek olayını hiç anlayamıyorum. Cidden kafam almıyor! Neyse ki çok güzel alternatifler var severek okuduğumuz/izlediğimiz.

Karda Ayak İzleri
Bu kitap da kurtların perspektifinden yazılmış. Bir kurt, kurtları sürekli olarak kötü gösteren kitaplara karşı kendisi bir kitap yazmak istiyor, derken kapı çalıyor, açtığında karda bir ördeğin ayak izleriyle karşılaşıyor, ayak izlerini takip ediyor ve ördeğe ulaşıyor. Amacı ördekle arkadaş olmak. Ancak, bu işe çok iyi niyetli başlamasına rağmen ördek giderek ona yiyecek olarak görünmeye başlıyor ve tam ördeği avlayıp yemeyi düşündüğü sırada uykusundan irkilerek uyanıyor. Ama "her şey bir rüyaymış" klişesiyle bitmiyor. Uyandıktan sonra tekrar kapı çalıyor. Ve bizim yazar kurt, kapıyı açtığında gerçekten de ördeğin ayak izleriyle karşılaşıyor. Kitap burada bitiyor, gerisi okuyucuya bırakılmış. Gerçekten içgüdülerinin esiri mi olacak, yoksa bunu aşıp ördekle arkadaş mı olacak, bilmiyoruz. Eğer "zihnimiz kolektif bilincin geleneksel ahlakçılığıyla, tek yanlı, gölgesiz gerçekleriyle doldurulmuşsa" arkadaş olacaklarını düşünebiliriz (Ursula K. LeGuin). İşte bu noktada, yani tartışmaya açık, üzerine durmadan düşünülebilecek bir kitap olması noktasında çok başarılı buluyorum ben Karda Ayak İzleri'ni.

Fantastic Mr. Fox
Benzer bir tema Roald Dahl tarafından da işlenmiş: Fantastic Mr. Fox. Aslında bunun kitabı da var --ki film zaten kitaptan uyarlanmış ama bizimkinin yaşı henüz tutmadığı için şimdilik filmini izlemekle yetindik. Kitap 7 yaş üzeri için öneriliyor. Filmi de tam olarak anladı mı bilmiyorum ama bizim için eğlenceli olduğu kadar düşündürücü de bir film oldu diyebilirim (güldürürken düşündüren türden :P). Buradaki konu da benzer. Ve fakat, bu kez, kurt değil, tilki başrolde. Kahramanımız Bay Tilki'nin aslında bir anti-kahraman olduğunu farketmemiz uzun sürmüyor. Ne kadar iyi bir eş, iyi bir baba olsa da, eşine söz verdiği halde hala komşu çiftliklerden tavukları çalmaya devam ediyor. Eşinin durumu farketmesi üzerine içerisindeki gölgesiyle yüzleşmeye başlıyor.

Bu çok güzel alternatifler bizim, tek yanlı sunulmuş gerçeklere karşı, mesafeli durup düşünmemizi sağlıyor. Ve çok sevdiğim Ursula K. LeGuin'in Kadınlar Rüyalar Ejderhalar kitabındaki "Çocuk ve Gölge" makalesinde dediği gibi:
"Masalda "doğru" ve "yanlış" yoktur, belki de "uygunluk" diyebileceğimiz farklı bir standart vardır. Hiçbir koşul altında yaşlı bir kadını fırına itmenin ahlaki olarak doğru ve etik açıdan erdemli olduğunu söyleyemeyiz. Ama masal koşullarında, arketiplerin dilince, bunu yapmanın uygun olduğunu tereddüt etmeden söyleyebiliriz. Çünkü bu durumda ne cadı yaşlı bir kadındır, ne de Gretel küçük bir kız. İkisi de ruhsal unsurlar, karmaşık bir ruhun ögeleridir. Gretel kadim çocuk ruhudur, masum, savunmasız; cadı ise kadim kocakarıdır, sahip olan, yok edendir; size kurabiye veren ve sizi bir kurabiye gibi yemeden önce yok edilmesi gereken annedir, yok edilmelidir ki siz de büyüyüp anne olabilesiniz. Vesaire, vesaire. Tüm açıklamalar kısmidir. Arketip açıklamayla bitirilemez. Çocuklar onu yetişkinler kadar iyi ve kesin biçimde anlarlar; hatta daha da iyi anlarlar, çünkü zihinleri kolektif bilincin geleneksel ahlakçılığıyla, tek yanlı, gölgesiz yarı gerçekleriyle doldurulmamıştır henüz."

December 30, 2012

Bebek Bakımı Kitapları ve DVD'ler

2012'in hayatımızdaki en önemli olayı, ailemize bir bebişle birlikte bahar gelmesiydi şüphesiz. Bu süreçte, gerek kardeşli hayata hazırlık için okuduğum, gerekse bebişin bakımı ile ilgili okuduğum kitapların yazarlarına, çizerlerine, editörlerine, matbaacısına ve bu kitapları keşfetmeme yardımcı olan sevgili blogcu arkadaşlarıma teşekkür ederim. Emeği geçen herkesin çabasına sağlık!

Kitaplar
Tarzı biraz rahatsız edici olsa da bazı pratik bilgiler, özellikle de emzirme, uyku ve bebek rutini ile ilgili yazdıkları çok işime yaradı. Türkçeye Bebek Bakımına Mucize Çözümler olarak çevrilmiş.

Bu kitabın kardeşli hayata hazırlık bölümü çok yardımcı olmuştu. Daha çok bu kitaptan çıkardığım notları şu yazıda yayınlamıştım. Çocukluğa Geçiş Sorunlarına Mucize Çözümler olarak çevrilmiş Türkçeye. 

Bebeklerin belli haftalarda yaptığı zihinsel sıçramaları, bu süreçte bebeğinizi ve sizi nelerin beklediğini ve bebeğinize nasıl yardımcı olabileceğinizi anlatıyor. Bu kitabı sağolsun Tomurcuk sayesinde keşfetmiştim; kendisi çok güzel bir şekilde yazmış, buradan okuyabilirsiniz.

Tuvalet iletişimi (elimination communication) diye adlandırılan yöntem üzerine bir kitap, Türkçe'ye Bezsiz Bebek olarak çevrilmiş, bir önceki yazıda ayrıntılı olarak anlatmıştım. Bence bu kitap, Tracy Hogg'un ve Dunstan'ın kaçırdığı bir noktayı tamamlıyor. Evet, bebekler tuvalet ihtiyaçlarını da belli ediyorlar, tabii eğer dinlemek isterseniz.

Tuvalet İletişimi ile benzer bir felsefeye sahip olduğunu düşündüğüm BLW yöntemi katı gıdaya geçiş üzerine bir yöntem. BLW bebeğinizin kendi kendisini besleyebilme yetisine saygı duyuyor ve bunun için ona fırsat veriyor. Bu yöntemle ilgili olarak yazdığım yazılara şuradan ulaşabilirsiniz.

Daha çok attachment parenting ile ilgili olan bu kitaptan daha önce şu yazıda bahsetmiştim.


DVD'ler
Bebeklerin temel ihtiyaçlarını anlatmak için çıkardıkları 5 farklı sesi tanımlamış Dunstan, ayrıntılı bilgi için buraya bakabilirsiniz.

Harvey Karp yenidoğan bebekleri rahatlatmak için 5S olarak tanımladığı yöntemlerden bahsediyor. Yalnız bu yöntemler ilk 3 ay için geçerli. Bu DVD'nin bir de toddler için olanı var ki o bizde daha çok işe yaramıştı.

Aslında ben iPad'e birkaç tane app indirdim baby sign language için. Ve fakat herhangi bir işaret dili DVD'si de aynı işi görür. Hatta YouTube'da tek tek aradığınız işaretleri bulabilirsiniz. Bu işaret dilinin 4 aydan sonra daha işlevli olduğu söyleniyor. Başlangıç için süt ve tuvaleti kullanıyorum, şimdilik ara ara, daha çok kendim için. Becerebilirsem yemek, kitap, müzik, biraz daha, bitti, evet, hayır gibi işaretleri de eklemeyi düşünüyorum ilerde.

* * *
Kitaplar ve DVD'ler daha çok bebek bakımı ile ilgili. İleriki yıllar için de bir liste hazırlıyorum ama artık seneye :) Siz de faydalandığınız kitap, makale, DVD, ve saireleri yorumlara yazarsanız, belki yeni yılda, yeni annelere bir katkımız olur. 

Sağlıklı, mutlu, daha az kaotik, hatta mümkünse artık barış dolu bir yıl diliyorum bu sene... 

July 16, 2012

Kardeşli hayata hazırlık

Kardeş projesi henüz hiç akıllarda yokken bizim yavru kendi kendine bir hayali kardeş edinmişti. İsmi Ayla idi. Arkadaşının kardeşinin adıydı Ayla, sanırım onu tüm kardeşlere verilen genel bir isim zannetti. O zaman henüz fikir düzeyinde bile tohum halinde olmayan Ayla, gündelik konuşmalarda kardeşlik hallerinden epey bir nasibini aldı. "Ben yapmadım, Ayla yaptı, Ayla kırdı, Ayla döktü..." Bizimkinin yaramaz yanı Ayla oldu.

Gel zaman git zaman biz de "Ayla" fikrine sıcak bakmaya başladık. Daha doğrusu bizimki 3 yaşına gelip de görece biraz daha rahatlayınca, alışmamış bünyeye rahat battı. Gerçi, T.Su hala gece birkaç kez uyanıyor, gündüz uyumamasına rağmen gece çok zor uyuyor, sabah erkenden hortluyor, gecenin bir vakti bizim yatağa geliyordu ama en azından çoğu işini kendisi halledebiliyordu. Yine de modern zamanlarda "çılgınlık" olarak tabir edilebilecek bu işe kalkışmak ancak delilerin cesaret edebileceği bir olaydı ki aslında biz çok sakin insanlardık :P

Nasıl olduysa oldu, "başa gelen çekilir, az çok tecrübemiz de var" diyerek olayı bir şekilde kabullendik. Ve fakat bizim kızın kendi bebekliğini ve bize çektirdiklerini hatırlaması çok mümkün olmadığı için, bizim yaşadığımız etkiyi o yaşamasın diyerek anlatmaya başladık: Bak kızım, bebek işi zor iş; kimse bize sen doğmadan önce anlatmamıştı, sen şanslısın, biz seni uyarıyoruz, "Ayla" gelince şaşırma, sabrımızı bir de sen taşırma diyerek olaya girdik (şaka :-) Ama anlattık uzun uzun, hatta onun kendi videolarını izlettik, resimlerini gösterdik; konuşamadığı için derdini ağlayarak anlatacak, bazen neden ağladığını anlamak için karıştırmadığımız kitap, sormadığımız insan kalmayacak ama yine de nedenini bulamayacağız; o zaman, kafa kafaya verip biz de ağlayabiliriz --özellikle de anne kişisi. Zaten anne denilen kişi, değişen hormonlarının etkisiyle vırta zırta ağlayacak, gecede bilmem kaç kere kalkmanın etkisiyle zombi gibi etrafta dolaşacak ama ne olursa olsun hepimizi sevmeye, çok sevmeye devam edecek. Ve hep birlikte bebeğimizi büyütüp kendimize sıkı bir oyun arkadaşı yetiştireceğiz :)   

Hazırlık
Bunları anlatırken ve YavruSu'nun sorduğu ahret sorularını yanıtlamaya çalışırken kitaplardan epey faydalandık. Zaten ikinci çocukta, hamilelik üzerine yoğunlaşma, ilkindeki gibi araştırma yapma, takip etme derdi pek olmuyor. Hem deneyim dolayısıyla rahatlamış olunuyor, hem de bu mucizevi olaya evdeki ufaklığın verdiği tepkileri izlemek her şeyden daha ilginç oluyor.

Öncelikle her zaman yaptığımız gibi en yakınımızdaki kütüphaneye koştuk. MCPL'in hazırladığı kitap listelerinden faydalandık. Brothers and Sisters and New Babies listesindeki çoğu kitabı kütüphaneden alıp okuduk. YavruSu'nun en çok hoşuna gidenler şu üçü oldu:

Sonra Banu'nun anne-log blogunda yazdığı "Kızım kardeşli bir hayata hazırlanırken" yazısından ve önerdiği şu iki kitaptan çok faydalandık: 
  • Baby on the Way (bu kitabı özellikle diğer ebeveyne okutmanız tavsiye olunur, durup dururken gelen ayak masajları bonusu oluyor :)
  • What Baby Needs

Bir de sağolsun Senem, Firarperest ve Sarı Çizmeli'nin hediye ettiği kardeşli kitaplar, Türkiye'de İngilizce konuşulmaz diyerek İngilizce kitaplarını okutturmayan YavruSu için ilaç gibi geldi:

3 Aşama
Aslında olayın 3 aşaması vardı anlatılacak:
  1. Hamilelik ve bebeğin anne karnında gelişimi
  2. Doğum
  3. Kardeşli hayatımız

İlk aşama: Bizimkinin sorduğu "O bebek senin karnına nasıl girdi? İçerde ne yapıyor? Neden hep senin karnında büyüyor, biraz da babamın karnında büyüse olmaz mı?" gibi soruları için birtakım yanıtlar veriyorduk ama bu konuda derli toplu bir kitap yeni elimize geçti. Sağolsun Bir Dolap Kitap bu konuda çok güzel bir kaynak oldu:

İkinci aşama için yani YavruSu'nun "o bebek ordan nasıl çıkacak?" sorusu için daha önce bahsettiğim doğum simulasyon videosunu izlettik. Aslında çocuklarını doğuma götürenler ve hazırlık olsun diye gerçek doğum videosu izletenler de varmış ama biz doğuma sokmamaya karar verdik. Benim kasılmalar yüzünden acı çektiğimi düşünebilir ve etkilenebilir diye istemedik. Ama çocuğunun doğuma girmesini isteyenler için aşağıdaki linkte harika bir kaynak yazı var: 

Son aşama için de henüz net olarak işe yaradı diyemem elbette ama diğer tüm kitaplar, eve gelen yeni bir bebeğin hayatımızı nasıl etkileyeceği, bizi neler beklediği, kardeşli hayatın iyi ve zor yanları için fikir veriyor. "O hep benim kardeşim mi olacak?" sorusuna da kendi kardeşli hayatlarımızdan güzel anektodlarla cevap oluşturmaya çalışıyoruz. Bakalım dışarı çıkınca neler olacak, heyecanla bekliyoruz...

* * *
Şu aşamada kardeş olayını epey kabullenmiş görünüyor. Gelip karnımı öpüyor, sürekli onunla konuşmak, daha doğrusu tarafımdan konuşturulmak istiyor, seni çok özledim, gel artık diye sabırsızlanıyor ve hatta ona şarkı bile yazıyor :)

May 16, 2012

Maurice Sendak

Maurice Sendak'ı kaybetmemizin üzerinden bir hafta geçti. Çok farklı bir yazar ve illustratördü kendisi. Çocuk kitaplarının, örnek davranışları konu ederek çocukları 'eğitmek' üzere yazıldığı bir dönemde Where the Wild Things Are kitabı ile bir ilke imza atıp gerçekten bir çocuk gibi davranan Max'in hikayesini ve hayallerini çizdi. Aslında gayet klasik bir temayı işlemişti: "çocukların, yetişkinlerin dünyasıyla başedemeyip ya da onlara tepki duyup kendi dünyalarına kaçmaları." Alice Harikalar Diyarında, Pan'ın Labirenti, Koralin ve daha nice örnekleri olan bir tema. Ve belki de böylesine klasik ve evrensel bir tema olduğu için neredeyse 50 yıl boyunca bu kadar çok sevilmiş, bu kadar çok okunmuş bir kitap oldu "Where the Wild Things Are" (dünya çapında 200 milyondan fazla satmış, 15 dile çevrilmiş, ayrıca filmi ve operası yapılmış). Biz de 2 yıl önce tanıştık ve hala severek okuyoruz Sendak'ın bu kitabını.


Maurice Sendak, profesyonel hayatına aslında bir çizer olarak başlamış ama sonradan hem yazmış hem de çizmiş. Where the Wild Things Are kendisinin yazıp çizdiği bir kitap. Bu kitabın resim dizaynı da Sendak'ın kendisi gibi sıradışı. Max'in annesi ile diyaloglarında kullanılan boşluk, Max'in hayal dünyasına çıktığı yolculukta giderek azalıyor ve vahşi şeylerin yanına vardığında tamamen kayboluyor. Max'in hayal dünyasında, sayfalar tamamen resimle kaplanıyor, figürler groteskleşiyor. Kitabın sayfalarını çevirirken, gerçekten farklı bir dünyanın içerisine yolculuk yapıyormuşsunuz gibi oluyor.

Sendak'ın bir başka önemli eseri de In the Night Kitchen. Bu kitap da yine küçük bir çocuğun hayal dünyasını konu ediyor. Bu sefer yatağında yalnız başına uyumaya çalışan bir çocuk, aşağıdan gelen birtakım sesler duyuyor ve yatağından sarkarak sessiz olmaları için seslenirken bir anda düşmeye başlıyor ve kendisini "gece mutfağı"nda buluyor. Binalar, şişe, mikser, limon sıkacağı gibi mutfak malzemelerinden oluşuyor bu şehirde. Mickey'nin düştüğü yer de 3 tane aşçının sabah keki hazırladığı karıştırma kabı. Kabın içerisine düştüğünde, aşçılar Mickey'i de karıştırıp kekin içerisinde fırına atıyorlar. Sonra, Mickey'nin kurtulma macerası ve geri dönüşü anlatılıyor enfes çizimler eşliğinde.

In the Night Kitchen, Amerika Kütüphaneler Birliği (ALA) tarafından önce yayınlandığı yılın en iyi resimli kitabı olarak ödüllendirilmiş. Fakat sonradan bazı kütüphanelerde yasaklanmış. Sebebi de Mickey'nin süt şişesinin içerisine düştüğü sahnede çıplak resmedilmesi. Ama bazı şahs-ı muhterem kütüphaneciler 'dahiyane' fikirler üretmişler ve Mickey'nin pe.nisinin göründüğü yerlere bebek bezi çizerek sansürlemişler. Bakınız: Şekil X! Ve evet, burası Amerika Birleşik Devletleri, nam-ı diğer 'özgürlükler' ülkesi!

Kitabın hikayesinin yanında bu yapılanlar öyle sığ kalıyor ki, dellenmemek elde değil... Maurice Sendak, Amerika'da yaşamış ancak Polonyalı bir Yahudi olarak kökeni ve Polonya'da yaşayan geniş ailesi dolayısıyla soykırımdan etkilenmiş epeyce. Ve bu kitapta da bu konuya çokça gönderme yapmış. Örneğin, aşçıların Hitler bıyığı, çocuğun fırında pişirilmeye çalışılması bununla ilgili. Çocuğun pi.pisinin ise bu hikayede hiçbir rolü yok. Zaten bu kısma takılanlar da çocuklar değil, yetişkinler! Böylesine zengin dünyaları olan çocukların böyle bir şeyi dert edeceğini sanmıyorum. Ancak yetişkinler yüzünden dert ettikleri şeyler var maalesef, hem de ciddi şeyler.

Evet, her çocuk, maalesef, tatlı hayallere dalarak uyuyamıyor yatağında. Kimisi fırında pişirilmekten korkuyor, kimisi tacizden, kimisi nefret cinayetlerinden, kimisi tecavüzden... Ha bir de puşi korkusu eklenecek şimdi memleketim çocuklarına, hadi bakalım hayırlısı!

Neyse, kitaba dönecek olursak, Mickey kurtuluyor; hem de çok eğlenceli ve yaratıcı bir şekilde :) Darısı tüm çocukların başına! Kitabın Türkçe çevirisi yok sanırım ama animasyonunu izlemek isterseniz, YouTube'da bulabilirsiniz...

January 31, 2012

Karınca yuvası

Öncelikle, blogu takip edenler, T. döndükten sonra aşk yuvasına kapandığımızı düşünüyorlarsa büyük bir yanılgı içerisindeler, söyleyeyim :P Bizim yuva, şu ara karınca yuvası şeklinde işliyor. İkinci dönemin başlamasıyla birlikte 3 haftadır derslere gömülmüş durumdayız. Bu dönem, öğrenim hayatımın sonuna gelmiş bulunduğum için, ya da aslında son noktayı koymak istediğim için mastırımı tamamlamak üzere 2 ders almaya karar verdim. 2 ders mi diye bir tarafınızla gülmeyiniz lütfen, bunlardan bir tanesi buraya geldiğimden beri  hocasıyla karşılaşmamak için her türlü taklayı attığım bir ders olmuştu. Doktora yaparken almam zorunlu değildi ama mastır diplomamı alabilmem için tramplenden 3 ters bir düz takla atsan bile olmaz dediler. Önce rüyalarıma girdi. Dedim kasayım doktorayı bitireyim yine de bu hocanın dersini almaktan iyidir. Kastım, hiç gönlüm olmamasına rağmen çeşitli konularda fazlaca okumalar yaptım. Danışmanım en sonunda yeter artık dedi, fazla düşünüyorsun, seç varolan bir şey onu çalış. Seçtim okudum, epeyce okudum ama olmadı, yapamadım. Fakültenin çalıştığı konular uçmuş gitmiş. Nelerle uğraşıyor bu insanlar anlamak daha doğrusu anlamlandırmak mümkün değil! Devrim yapmak değildi niyetim. Tamam, itiraf ediyorum her masum doktora öğrencisi gibi ben de başlangıçta yeni bir şeyler yapıp dünyayı değiştirebileceğimi düşünüyordum. Ama bu insanlar bu dünyada yaşamıyormuş, tahminim Uranus'ten geliyorlar. Sonuç olarak kütüphane ve bilgi bilimi alanında masterımı alıp yollanmaya karar verdim. Bir de doktorada kabul ettiremediğim --ki bizim bölüm bu alanda master specialization derecesi veriyor ama doktora seviyesinde çalışan hocamız olmadığı için benim çalışmama izin vermediler- evet daha önce de yazmıştım, çocuk kütüphaneciliği. Ve sonunda stajıma başladım.

Sonuç olarak, 2 ders için her hafta 10-15 makale okuyorum, artı haftalık/aylık/dönemlik ödevlerini/projelerini/vesairelerini yapıyorum. Staj için de ortalama 20 saatim gidiyor. Ve oradan oraya cirit atarken günlerin nasıl geçtiğini anlamıyorum. Ama şikayetim var mı? Yok! Mutluyum :) Aktif yaşama geri dönebildiğim için çok mutluyum. Hatta bu kadar koşturma sonucunda evde de daha enerji doluyum. 8 saat bilgisayar başında oturup okuma yapmak çok daha fazla yoruyordu. İnsanın enerjisini soğuruyor bu aletler cidden. Ve okumuştunuz değil mi, insan bedeni oturmak için dizayn edilmemiş. Geçen dönem eve geldiğimde yorgun hissediyordum kendimi. Şimdi, inanılmaz ama gerçek, yavrudan bile daha enerjik oluyorum.

YavruSu'ya gelince, şu aralar en sevdiği şey kitaplarını, kanepeye uzanıp okumak. Masallarla bozdu bir de kafayı. Sabah gözünü açar açmaz anne bana korkunç bir masal anlat deyip akşamüstü kanepede arka arkaya 8 tane masal okutabiliyor. Hepsinde de aynı replik:
- Ben o kurdu/üvey anneyi/cadıyı/vesaireyi alırım çok uzaklara götürürüm bir daha gelemez.

Tabii burada kırmızı başlıklı kızın sonuna müdahele edilmiş hikayesinin rolü büyük. Sonunu şöyle değiştirdik çünkü: oduncu kurdu öldürmüyor, ters çevirip sallıyor ve büyükanne yere düşüyor; sonra oduncu kurdu ormanın derinliklerine, çok uzaklara götürüyor ve kurt bir daha geri gelemiyor. Şimdilik kırmızı başlıklı kız böyle biline; yenmezse değiştiririz bilahare.

Bu aralar bir de kendisinde bir kurtarıcı rolü hasıl oldu. Sanırım o da masallardan. Geçen gün babasıyla belgesel izlerlerken, fok balıklarını suyun içerisinde gören yavru, "orası derin havuz mu?" diye sormuş. Babası da "evet, derin su, okyanus" demiş. Bizimki de atlamış:
- Ben hemen simidimi alırım, o fok balıklarını kurtarırım, diye :)

Bunun dışında, müzik açıp dans ediyoruz bazen; bazen sadece dinliyoruz. Bazen 'yoga' adı altında çeşitli hareketler yapıyoruz. Kütüphaneden bir kitap almıştık "My Daddy is a Pretzel" diye, çok sevdik. Sınıfta öğretmen herkesin anne-babasının ne iş yaptığını soruyor, sonra babası yoga yapan çocuk anlatıyor. "Niki'nin annesi bahçıvanmış, benim babam da bazen ağaç oluyor" diyor ve bir sonraki sayfada ağaç pozu step step anlatılıyor. Kitap ayrıca çeşitliliğe de vurgu yapan bir kitap. Aileler rengarenk ve de rengahenk, meslekler de bahçıvanlıktan pilotluğa, marine biologlugundan fırıncılığa kadar uzanıyor. Aileler de 'mükemmel' bir şekilde çizilmemiş. Mesela bir çocuk üvey babasının pilot olduğunu söylüyor; ve pek de sevimli çizilmiş bu sahne. Sonuç olarak, biz kitabı çok sevdik. Biraz hareket etmek isteyen herkese tavsiye ediyoruz.

Hayır maalesef bitmedi. Son olarak, bir de şu aralar kütüphane stajı için tuttuğum blogla haşır neşir oluyorum, onu söyleyeyim dedim. Dili maalesef İngilizce; çünkü bu blog, aynı zamanda staj dersi için sene sonunda teslim etmem gereken staj günlüğü yerine de geçiyor. Bu arada, kütüphane günleri çok güzel geçiyor. Buraya da yazmaya vakit bulurum umarım ama bu dönem biraz zor görünüyor. Neyse merak edenler için blog şurada.

Ben karınca yuvama çekilip karınca kararınca uykuma doğru yelken açayım artık. Sabah kütüphanede zıplayan bebekler programı var; 20 bebekle zıp zıp zıplamak kolay iş değil, enerji toplamak lazım. Herkese iyi uykular, renkli rüyalar diliyorum :)

January 14, 2012

Yoktan var etmek

Hiç yoktan bir şey çıkarmak değil, bir şeyden çok şey, sonra da hiçbir şeyden bir şey yaratıyor Joseph; yoktan var ediyor. Kitabını birkaç gündür bayılarak okuyoruz, kütüphaneden almıştık ama eve de alacağımız bir kitap oldu. Bugün şarkısını da çalalım dedik ve ararken videosunu bulduk. Hem kitap animasyonu, hem de sonunda şarkısı var. Hiçbir şeyden iki şey çıkmış oldu şansımıza, iyi mi:)

Bu arada Senem'in İngilizce öğretirken serisi için de aday bir video. İngilizcesi basit, tekrarlardan oluşan bir kitap. Şarkısı da cabası :)



Kitap aslında bir İbrani halk öyküsünden adapte edilmiş. Öykünün orijinalinde Joseph doğduğu zaman dedesi ona bir battaniye dikiyor. Battaniye eskidiğinde annesi battaniyeyi atmak istiyor ama Joseph çok sevdiği battaniyesinin atılması fikrinden hiç hoşlanmıyor. Dedesine gidiyor ve dedesi ona battaniyeden bir ceket yapıyor. Ceket eskidiğinde yelek, yelek eskidiğinde atkı, sonra kravat, mendil ve en sonunda bir düğme yapıyor. Fakat bir gün düğme kayboluyor. Joseph da bununla ilgili bir hikaye yazmaya karar veriyor. Ve yoktan bir kitap var etmiş oluyor.

Kitabın kendisi de orijinal. İllüstrasyonlar ve bu aşağıda görmüş olduğunuz dizayn Simms Taback'a ait. Türkçesi var mı bilmiyorum, daha doğrusu bulamadım ama Pandora'da İngilizcesini gördüm.



Herkese geri dönüşümlü, yeniden değerlendirmeli, yoktan var etmeli, iyi Pazar'lar!

December 4, 2011

İbrahör

YavruSu: ibrahim, ibra-him, ibrahim kız olunca ne diyorduk?
Evren: Nasıl yani? (içimden fesupanallah, yine çıktı meydana bu İbrahim; bir kız olmadığı kalmıştı...)
T.: ???
YavruSu: (tekrar sorar) ibra-him, ibra-him kız olunca ne diyorduk?
Biz T. ile: (birbirimize bakıp sırıtarak aynı anda) İbrahime, hehehe :)
YavruSu: Hayır, hani, him kız olunca ne oluyordu? ["him" İngilizce'de "onu, ona" anlamına geliyor ve erkekler için kullanılıyor]
Evren: Haaa, her oluyordu, her... (hör diye okunuyor)  ["her" de aynı adılın kadınlar için kullanılan versiyonu]
YavruSu: İbra-hör, ibrahör!
* * *
Bu ibrahim hikayesi geçen seneden beri vardı, ibrahör de aramıza yeni katıldı :P Nereden bulduysa, böyle hayali bir ibrahim var kafasında, arada onunla ilgili sorular soruyor. Hayır, Türkiye'de olsak, acayip şeylerden şüpheleneceğim ama burada yok öyle birisi. Birisi mi onu da bilmiyorum ya gerçi... Bir keresinde, "İbrahimler ner'de yaşar?" diye sormuştu. Bir "tür ismi" olabilir kafasında --kaplumbağalar, aslanlar gibi. Gerçi, başka bir sefer de "İbrahim siyah mı olur?" diye sormuştu. Aslında bir şarkıda geçiyordu ama şarkı çok eğlenceliydi. Sanırım sonradan aklında kalan ibrahim kelimesinin soundu böyle garip şeyler çağrıştırdı ona. En son bu sabah Sezen Aksu'yla, İbrahim'in siyah bir kıyafet giydiğini söyledi. Sezen Aksu CD'sini de çaldırmamıştı zaten geçen gün; "Kezen Aksu dinlemeyeliiim, o şarkıları ağlaya ağlaya söylüyoo" diyerek. Bu ibrahim ya da ibrahör de ağlak bir şey olabilir. Her kimse ya da neyse, bizden çok uzakta, yanımıza gelemez dedik ama ikna olmadı; meydanı boş buldukça, çekinmiyor, çıkıyor sahneye.

Okulda da çıkmış. Birkaç kere kaza olunca sorduk neden tuvaleti tercih etmediğini. Gidememiş, çünkü tuvalette monster (canavar) varmış. Öğretmeniyle konuşmuş; ona anlatmış; monster'ların çıkardığı sesi göstermiş (tuvaletin havalandırması). Evde de iki tane witch (cadı) var demiş. Haa dedim, mommy-witch ve daddy-witch (anne cadı ve baba cadı). Kadın benim çatlak olduğuma kesin kanaat getirmiştir artık. Öğretmeni bizimle ufak bir konuşma yaptı, Montessori'de neden fantazi edebiyatını tercih etmediklerini anlattı. Bu yaşta çocuklar fantazi ve gerçek arasında ayrım yapamıyorlarmış dedi. Oysa öyle güzel yapıyorlar ki... Hatta bizden duymalarına bile gerek kalmadan.

Evet, çocuklar biz anlatmasak da bu tarz figürleri kafalarında oluşturuyorlarmış bu yaşlarda. "Yatağın altında saklanan bir yaratık" fikri herkese tanıdık gelecektir eminim. Bizde o yaratıklardan bolca var, bazen ibrahim, bazen witch, bazen de monster olarak hayatımızdalar. O minik beyninin neresinde, nasıl dönüyor bilemiyorum ama çok acayip fantaziler üretebiliyor.

Ursula K. Le Guin'in o muhteşem kitabında okumuştum. Çocuk ve Gölge başlıklı makalesinde, Andersen'in bir öyküsünü yorumlamıştı. Öykünün söylediği çok kısaca, gölgesiyle yüzleşemeyen ve onu kabul edemeyen insanların kayıp bir ruha dönüşeceği idi.

Ursula Jung'dan yaptığı alıntıda diyordu ki:
"Herkesin gölgesi vardır. Bu gölge bireyin bilinçli hayatında ne kadar az vücut bulursa, o kadar çok koyulaşır."
Ne kadar az çıkarırsak gün ışığına, o kadar çok güçlenir ve saldırganlaşır.
"Sorun bende değil, onlarda. Ben canavar değilim, diğer insanlar kötü. Bütün yabancılar kötü, bütün komünistler, bütün kapitalistler. Benim ona vurmamın sebebi, onun beni bu hale getirmesi."
"Onlar haketti bu depremi", "benim çocuğum vurmuş olabilir ama sizin çocuğunuz başlattı", "hep onun yüzünden", "ben masumum hakim bey"...

Peki nasıl bu hale gelir insanlar? Bir çocuk nasıl bu hale getirilir? İçimizdeki o hayvan nasıl kapatılır? Açık bırakılırsa, 'hayvan'laşmadan tartışmak nasıl öğrenilir? Bir insanı zaaflarıyla kabul etmek çok mu zor? Çok mu zor, arkasından konuşmak yerine, suçlamadan, tehdit etmeden, açık açık, yüzyüze, aydınlık bir şekilde karşılıklı konuşmak? Çok mu zor birbirimizi anlamak? Kendi gölgemizi kabul etmek?

* * *
"Masalda "doğru" ve "yanlış" yoktur, belki de "uygunluk" diyebileceğimiz farklı bir standart vardır. Hiçbir koşul altında yaşlı bir kadını fırına itmenin ahlaki olarak doğru ve etik açıdan erdemli olduğunu söyleyemeyiz. Ama masal koşullarında, arketiplerin dilince, bunu yapmanın uygun olduğunu tereddüt etmeden söyleyebiliriz. Çünkü bu durumda ne cadı yaşlı bir kadındır, ne de Gretel küçük bir kız. İkisi de ruhsal unsurlar, karmaşık bir ruhun ögeleridir. Gretel kadim çocuk ruhudur, masum, savunmasız; cadı ise kadim kocakarıdır, sahip olan, yok edendir; size kurabiye veren ve sizi bir kurabiye gibi yemeden önce yok edilmesi gereken annedir, yok edilmelidir ki siz de büyüyüp anne olabilesiniz. Vesaire, vesaire. Tüm açıklamalar kısmidir. Arketip açıklamayla bitirilemez. Çocuklar onu yetişkinler kadar iyi ve kesin biçimde anlarlar; hatta daha da iyi anlarlar, çünkü zihinleri kolektif bilincin geleneksel ahlakçılığıyla, tek yanlı, gölgesiz yarı gerçekleriyle doldurulmamıştır henüz."
Yani çocuklar gayet iyi bilir, ne fantazi, ne gerçek, hangi davranış uygun, hangisi değil. Bunu bilmeyen asıl biz yetişkinleriz. Korkuyoruz çünkü ruhumuzu özgür bırakmaktan, gölgemizle hiç yüzleşmediğimiz için, onu hep kapalı kapılar ardına sakladığımız için, bilemiyoruz serbest kaldığında ne yapacağını. Kimbilir belki de ibrahör olmak isteyecektir, ya da yıllardır içeride biriktirdiği tüm kötü düşünceleri kusmak birine. Yok yok, biz iyisi mi hayatın bize biçtiği rolü oynayalım, gölgemizi kapalı kapılar ardına saklayalım. Aynı replikleri, aynı sahneleri, her gün aynı şekilde, milyonlarca kere tüketelim. Aman ha fazlaca birbirimizin kapılarına yaklaşmadan, yüzeysel olarak. İçimizde fırtınalar da kopsa, gıcık da olsak bazı repliklere, bir daha, bir daha tekrar edelim --ki iyice otursunlar beynimize, tarih yazalım sonra "hepimiz beğendik" diye. Sonra da gidip kapalı kapılar ardında ne halt edersek edelim, özellikle de kendimizden güçsüz birine kusalım ki gölgeler imparatorluğuna bir kayıp ruh daha eklensin. Ve biz hiçbir şey olmamış gibi beğenmeye devam edelim kalanlarla.

Ya da, Ursula'nın dediği gibi kendimiz olalım, bütünüyle kendimiz...
"Genç varlık mutlaka korunma ve sığınma ister. Ama gerçeğe de ihtiyacı vardır. Bana öyle geliyor ki, çocuklara tamamen dürüstçe ve gerçeklere dayanarak iyilik ve kötülükten söz etmenin yolu, benlikten, iç, en derin benlikten söz etmektir. Bu çocukların başa çıkabileceği zaten başa çıktıkları bir şeydir; aslında büyürken tek işimiz de budur: Kendimiz olmak. Bunun ümitsiz bir iş olduğunu hissedersek ya da tersine hiç emek istemediğini düşünürsek başaramayız. Bir çocuk çaresizliğe ya da sahte bir kendine güvene zorlanırsa, korkutulur ya da pışpışlanırsa, gelişme güdük kalır ya da yolundan sapar. 
Büyümemiz için bize gereken gerçekliktir, insan erdemini ya da kötülüğünü aşan bir bütünlüktür. Bilgiye, kendimizi bilmeye ihtiyacımız vardır. Kendimizi ve gölgemizi görmemiz gerekir. Çünkü gölgemizle yüzleşebiliriz; onu kontrol edebilir, onun rehberliğini kabul edebiliriz: böylece belki de büyüdüğümüzde, güçlenip toplum içinde sorumlu yetişkinler olduğumuzda, dünyada yapılan kötülükler, katlanmak zorunda olduğumuz adaletsizlikler, azap ve acı karşısında ve o en sondaki nihai gölge karşısında, çaresizlikle teslim olmaya ya da gördüklerimizi inkâr etmeye daha az eğilimli oluruz. Fantazi iç benliğin dilidir. Fantazinin çocuklara ve başkalarına öyküler anlatmak için bana en uygun gelen dil olduğundan başka bir şey söylemeyeceğim..."

October 11, 2011

Alternatif oyuncaklar?

Evet, burada kargocular her şeyi kutu içerisinde getiriyor gerçekten. İşte yine böyle bir gün, 'kutucu'lar bize bir oyuncak getirdiler. Oyuncak almak pek adetten sayılmaz aslında bizim evde. En son oyuncağını ne zaman aldığımızı bile hatırlamıyorum. Yılda 1-2 kezi geçmez sanırım. Bir de doğumgününde hediye gelenler oldu 2 senedir, onların da plastik olanları (yani büyük çoğunluğu) geri dönüşüm merkezinde yerlerini buldu, o kadar.

Ammaaa gelin görün ki, bu anne nedense oyuncak ev konusunu saplantı haline getirmişti bir süredir. T.'yi de zorla kandırdı. "Çocuklar bu tarz oyuncaklarla çok uzun süre oynuyormuş ve çok seviyormuş, hem biz de nefes alırız arada, ayrıca bu bebek evleri çocukların dramatizasyon yeteneğini geliştiriyormuş, hem Amazon kartı da verdiler bana, ilk alışverişte 30 dolar da indirim [kek dediler bu, hemen bağlayalım] vs. vs." diye diye bir sürü dil döktükten sonra baba da razı oldu bu evi almaya.

Fakat anne hastalıklı olmayagörsün! 'Kutucu' evi getirdi, ailecek bu ev bir güzel kuruldu, mobilyalar ve oyuncak bebekler içine yerleştirildi, çocuk sevindi, baba sevindi ama anne üzgün! İçi içini kemiriyor:
- Ne gerek vardı bu oyuncağa! Çocuk güzel güzel hayali oyun arkadaşlarıyla ve çeşit çeşit canavarlarıyla oynuyordu, kendisini şekilden şekile sokuyordu, hatta kahvaltıda önüne konan peynirleri bile konuşturup oynatıyordu midesine doğru yolculuğa göndermeden önce. Ne güzel çadır almamayı başarmıştım, farklı farklı çadırlar yaptık her istediğinde, yeri geldi kendisi yapmaya başladı çadırları, çeşit çeşit. Şimdi bu ev... ve ah kafam!!! Çocuğun yaratıcılığını köreltmek için birebir! İçindeki her şey tamamen stereotip: "Dubleks evimizde 4 kişilik mutlu beyaz ailemizle birlikte lüks içerisinde yaşıyoruz, lala lala la la la" Aman ne güzel(!) Bravo size! 
Ve tabii bana! T. "bir tek oyuncakla çocuğun yaratıcılığına bir şey olmaz" dedi, "ben artık seninle uğraşamayacağım!" dedi, demesine ama ev yine de paketlenip kaldırıldı, yavruya da tatile çıktıkları bildirildi, belirsiz bir süreliğine, evleriyle birlikte. Orta sınıf değil mi ya, çıkarlar çıkarlar, istedikleri yere istedikleri eşyalarla birlikte, istedikleri süre boyunca gider bunlar! [Duyan da "Das Kapital" okuyoruz sanacak çocuğa uykudan önce. "Bak yavrum şu sakallı adam, Karl amcan; sınıf diyor, çelişki diyor... ha yok senin bildiğin sınıf değil bu başka... hayır yavrucum ittirmiyormuş arkadaşlarını; bu sınıf çelişkisi, arkadaşlar arasında olmuyor pek, üst sınıflar yapıyormuş... yok öyle üst değil..." :P]

"Bütün kalbiyle ve elleriyle"
Evet, bir oyuncaktan bir şey olmaz belki ama bunun arkası var, arkasında yatan şeyler var... Ben mi gereğinden fazla düşünüyorum bilemiyorum ama, bir kere gelen bebek figürleri son derece klasik bir aileyi canlandırıyordu. Anne ve kız etek giymiş, baba kıravat takmış, oğlan da klasik oğlan kıyafetleri giymiş, dubleks evleri en klasiğinden mobilyalarla döşenmiş, anne de mutfak kısmında resmedilmişti. Belki bunlar da alternatif şekillerde oynatılabilir, mutfağa hepsi birlikte girebilir, farklı roller canlandırılabilir, vs. tamam ama yine de ters olan bir şeyler var burada. Aslında derdimin ne olduğunu Mumuk Oyuncakçıda kitabını okuduysanız çok iyi anlarsınız.
“Gösteri bitti” diyor yaşlı palyaço.
“Fakat size söyleyeceğim bir iki şey daha var. Oyuncaklar ve çocuklar için çok önemli şeyler. Uzun zaman önce, çocukları çok seven bir marangoz yaptı beni. Çalışırken her zaman çocukları düşünen ve bütün sevgisini oyuncaklara aktaran bir marangoz. Oyuncaklar da marangozdan aldıkları sevgiyi, kendileriyle oynayan çocuklara verirlerdi. 
 Ama artık, oyuncaklar fabrikalarda yüzlerce, binlerce sayıda üretiliyor. Tamamen sevgisiz. Böylece onların da çocuklara verecek sevgileri olmuyor. Çok yazık tabii.” 
[Yazık tabii! Ayrıca bu binlerce üretilen oyuncağın yanısıra, yaratılan tüketim kültürünü ve akabinde oluşan çevre kirliliğini siz düşünün. "A kadın! Siparişi verirken aklın neredeydi" diyorsanız, e siz de haklısınız tabii... ah kafam ah!]

Kitabı bana arkadaşım Şirin önermişti. Onlar çok uzun süre severek okumuşlar, şimdi biz okuyoruz ve çok seviyoruz tüm Mumuk kitaplarını ve Selçuk Demirel kitaplarını. Bu kitap da gerçekten çok katmanlı, çok iyi işlenmiş bir kitap. Bir tarafta çok önemli meselelere değinirken oyuncakların gözünden, diğer tarafta Mumuk'un bebeğini adım adım dikişini görüyoruz. Bizim yavruya sordum geçen akşam, biz de Mumuk gibi dikelim mi bir bebek, ister misin diye, "evet hadi dikelim, şimdi dikelim" diye heyecanlandı bir anda. Hiç denemedim daha önce ama neden olmasın?

TRT 2'de bir program vardı; bir bölümüne rast gelmiştim, dede cevizin üzerine delikler açıp içini boşaltıp sonra ip geçirerek torununa yoyo gibi bir oyuncak yapıyordu. Var mı bu tarz alternatif oyuncakların nasıl yapıldığını bilen, kendisi Mumuk gibi "bütün kalbiyle ve elleriyle" yapmış/dikmiş olan, bu beceriksiz ve ahmak anneye uygun bir öneri sunabilecek olan? Varsa heyecanla bekliyoruz!

September 25, 2011

Erkek olunca...

YavruSu'nun hayali bebeği ile konuşmasından: 
- Bak bebeğim, bu botları giyebilirsin... ama erkek olunca...

* * *
Ve anneyle diyalog:
Y: Anne, erkekler ruj süremez di mi?
A: Ne alakası var, isteyen herkes ruj sürebilir.
Y: Babam da sürebilir mi?
A: Evet, tabii ki sürebilir (içimden 'umarım istemez ama' :P) isterse neden olmasın!
Y: Evet ama anne olunca sürer, di mi?
A: ?!?!?!?!
* * *
"Anne olunca", "erkek olunca",... bu sene böyle şeyler oluştu kafasında. Sanırım yazın başladı. Her yaz olduğu gibi bu yaz da Türkiye'ye gittik. Orada gördüğümüz insanlar genellikle üstüne başına özen gösteren, makyajsız dışarı adım atmayan şık kişiler olunca, bizimki de 'vay be böyle bir yaşam da varmış, ne kadar da renkliymiş' diyerek balıklama daldı olaya. Artık anneanneye ruj sürdürmeler, komşudan oje istemeler, elbise dışında kıyafet, pembe dışında renk tanımamacalar... Vay be dedim, demek toplum böyle bir şeymiş! Ben bile bir noktada, dükkan dükkan gezip burada hayatta giymeyeceğim kıyafetleri almaya çalışırken buldum kendimi. Hoş ilk geldiğimde de buradakileri yadırgamıştım, bu ne özensizlik diyerek. Ama artık alıştım ve aralarına karışıp rahata kavuştum --annemin dediğine göre ise iyice paspal oldum :) Türkiye'de normal, halktan biri gibi görünebilmek için epey çaba harcadım. Hatta YavruSu'nun ısrarlarına dayanamayıp ruj bile sürdüm. Gelince normale dönmem çok uzun sürmedi neyse ki ama YavruSu malesef hala aramıza dönemedi. Geçen gün dışarı çıkacakken bir ara ortadan kayboldu, bir geldi ki palyaço gibi! Ne oldu böyle, hasta mı oldu acaba, yanağını mı çarptı diye telaşlandık bir anda. Meğer pastel boyaları alıp ruj gibi sürmeye çalışmış!!! Allahım, bu da mı gelecekti başıma??? Müstahak ama bana!!! O kadar artistlenirsem olacağı buydu! Yok tayt giydirmezmişim, yok pembe sevmezmişim... Al işte sana hem pembe, hem tayt: pembe tayt! Arkadaşım L. demişti ama zaten, "bu dediklerini sana çifter çifter yutturacak" diye... Bu kadar çabuk beklemiyordum ama! Aaah, ahh!

...derken, geçen gün başka bir enstanteneyle olayın iyi tarafını gördüm :) Dışarıya çıkarken bana yine 'zorla' elbise giydirdi KokoşSu. Sonra da
- ikimiz de elbise giydik, ama baba giymemiş, baba elbise giyemez, baba eksik. 
dedi. Bir an, vay be dedim, eksik etek diye kızlara derlerdi ama... Sevindim aslında içten içe; kendini eksik olarak görmemesi hoşuma gitti. Erkekleri böyle görmesi hoş değil tabii ama onu da konuştuk sonra. Dedim ki, herkes her istediği şeyi yapabilir, hatta erkekler birbirleriyle evlenip çocuk bile 'yapabilir'. Evlenmek de şart değil. İki babası ya da iki annesi olan çocuklar da var bu dünyada. Neden olmasın ki! Farklılıklarımız, bizi biz yapan, yaşamı güzelleştiren şeyler. Düşünsene dedim, herkesin aynı olduğu bir dünyada yaşamak ister miydin? Çok sıkıcı olurdu kanımca ;)

* * *
İşte "And Tango Makes Three" de farklılıklara dair yazılmış bir çocuk kitabı. New York'ta bir hayvanat bahçesinde yaşanmış gerçek bir olayı anlatıyor. Roy ve Silo iki erkek penguen. Her şeyi birlikte yapıyorlar. Birlikte şarkı söylüyorlar, birlikte yüzüyorlar, birlikte geziyorlar. Roy nereye giderse, Silo da peşinden gidiyor. Bakıcıları onların birbirine aşık olduğunu düşünüyor. Roy ve Silo diğer penguenlerin yumurtladığını görünce, kendilerine taşlardan yuva yapıyorlar. Taşların üzerinde oturup bekliyorlar ama bir türlü yumurtaları olmuyor. Her seferinde hayal kırıklığına uğruyorlar. 

Bunu farkeden bakıcıları, sonunda başka penguenlerin yumurtalarından birini alıp onların boş yuvasına koyuyor. Ve Roy ile Silo yumurtanın başında gece gündüz nöbet tutarak bir yavruya kavuşuyorlar. Ona Tango ismini veriyorlar, çünkü tango yapmak için iki kişi gerekiyor. Ve Tango da onları 3 kişilik bir aile yapıyor: "and tango makes three" ismi buradan geliyor. Sonraki sayfalarda her şeyi artık üçü birlikte yapıyor ve görüyoruz ki aile olmak için sevgiden başka hiçbir şey gerekmiyor  :)

Gerçekten çok sevimli bir kitap. Internette hakkında binlerce şey yazılmış. Öğretmenler için ders planları, çocuklara felsefe öğretmek için hazırlanmış sorular da var. Bu kitapla, geçtiğimiz yıl tam bu zamanlarda, bizim bölümün çocuk kitabı severlerinin aylık okuma toplantısında tanışmıştım. Konu, Eylül'ün son haftası olması dolayısıyla yasak kitaplar haftasıydı. Türkiye'de yok tabii böyle bir hafta; biz daha yazıya geçmeden henüz düşünce aşamasında icabına baktığımız için gerek de kalmıyor zaten(!) Neyse, bu hafta dolayısıyla, bazı eyaletlerin okul ve kütüphanelerinde yasaklanmış veya çokça tartışılmış kitapları okuduk. Kitapların yasaklanma ya da tartışılma nedenleri genelde seks, şiddet, küfür içeriyor olmaları ya da anti-aile, eşcinsellik gibi temalara sahip olmaları. Bu kitap da bir çocuk kitabı olarak homeseksüel ilişkiye yer verdiği için 2008'in en çok eleştirilen kitabı olmuş.

* * *
Alternatif ilişkiler, farklı yaşamlar olduğu/olabileceği küçük yaştan itibaren anlatılabilir çocuklara. Böylece, hem çocuk farklı seçimler yapabileceğini görür ve eğer kendisini farklı hissediyorsa, toplumun onun için biçtiği rolü zorla oynamak zorunda kalmaz, hem de bu tarz seçimler yapan insanlar için kullanılan saçma sapan tanımlamalar/tacizler ve yazmaya elimin varmadığı daha beter davranışlar tedavülden kalkar. Örneğin, Pırtık Tekir kitabında sevdiğimiz bir şeydi bu; Handan ve Bahar'ın lezbiyen olduğu ima edilmemiş olsa da iki kadının birlikte yaşaması, farklı yaşam biçimlerine yer verilmesi gerçekten çok güzel. Benzer durum, engelli insanlar için de geçerli. Animal Boogie kitabından bahsederken yazmıştım, bu tarz resimlerin/öykülerin kitaplarda yer alması çok önemli diye. Bizden farklı olan insanlar yabancı değiller, sıradışı değiller, hasta, bölücü, terörist, bağnaz, yobaz, kaçık, sapık, vs. hiç değiller. Hepimizin özü aynı, hepimizin özlemleri, umutları var, hepimizin eşit şekilde yaşamaya hakkı var! Ama bazılarımızın dertleri çok büyük. Birbirimizle empati kurmamız şart. Biz de 'farklı' doğmuş olabilirdik, hatta belki öyleyizdir ve belki de böylesi bizim için daha iyidir. Neden olmasın?



İlgili Yazılar:
Oğlum gay. Ya da değil. Umurumda değil, o hala benim oğlum. (Oğlu gay olan bir annenin blog yazısı)

Erkek yurdunda trans olmak. Pınar Öğünç, Radikal Gazetesi (29 Ekim, 2010).

Konuyla ilgili diğer çocuk kitapları: 
Teens Questioning Gender Identity and Sexuality. (Ilinois Universitesinden Lacy Spraggins'in hazırladığı cinsiyet meseleleri ile uğraşan kitaplardan oluşturduğu bibilografya)

Yasak kitaplar haftası ile ilgili linkler:
Banned Books Week web sitesi: http://bannedbooksweek.org/
Wikipedia'da Banned Books Week: http://en.wikipedia.org/wiki/Banned_Books_Week