December 4, 2011

İbrahör

YavruSu: ibrahim, ibra-him, ibrahim kız olunca ne diyorduk?
Evren: Nasıl yani? (içimden fesupanallah, yine çıktı meydana bu İbrahim; bir kız olmadığı kalmıştı...)
T.: ???
YavruSu: (tekrar sorar) ibra-him, ibra-him kız olunca ne diyorduk?
Biz T. ile: (birbirimize bakıp sırıtarak aynı anda) İbrahime, hehehe :)
YavruSu: Hayır, hani, him kız olunca ne oluyordu? ["him" İngilizce'de "onu, ona" anlamına geliyor ve erkekler için kullanılıyor]
Evren: Haaa, her oluyordu, her... (hör diye okunuyor)  ["her" de aynı adılın kadınlar için kullanılan versiyonu]
YavruSu: İbra-hör, ibrahör!
* * *
Bu ibrahim hikayesi geçen seneden beri vardı, ibrahör de aramıza yeni katıldı :P Nereden bulduysa, böyle hayali bir ibrahim var kafasında, arada onunla ilgili sorular soruyor. Hayır, Türkiye'de olsak, acayip şeylerden şüpheleneceğim ama burada yok öyle birisi. Birisi mi onu da bilmiyorum ya gerçi... Bir keresinde, "İbrahimler ner'de yaşar?" diye sormuştu. Bir "tür ismi" olabilir kafasında --kaplumbağalar, aslanlar gibi. Gerçi, başka bir sefer de "İbrahim siyah mı olur?" diye sormuştu. Aslında bir şarkıda geçiyordu ama şarkı çok eğlenceliydi. Sanırım sonradan aklında kalan ibrahim kelimesinin soundu böyle garip şeyler çağrıştırdı ona. En son bu sabah Sezen Aksu'yla, İbrahim'in siyah bir kıyafet giydiğini söyledi. Sezen Aksu CD'sini de çaldırmamıştı zaten geçen gün; "Kezen Aksu dinlemeyeliiim, o şarkıları ağlaya ağlaya söylüyoo" diyerek. Bu ibrahim ya da ibrahör de ağlak bir şey olabilir. Her kimse ya da neyse, bizden çok uzakta, yanımıza gelemez dedik ama ikna olmadı; meydanı boş buldukça, çekinmiyor, çıkıyor sahneye.

Okulda da çıkmış. Birkaç kere kaza olunca sorduk neden tuvaleti tercih etmediğini. Gidememiş, çünkü tuvalette monster (canavar) varmış. Öğretmeniyle konuşmuş; ona anlatmış; monster'ların çıkardığı sesi göstermiş (tuvaletin havalandırması). Evde de iki tane witch (cadı) var demiş. Haa dedim, mommy-witch ve daddy-witch (anne cadı ve baba cadı). Kadın benim çatlak olduğuma kesin kanaat getirmiştir artık. Öğretmeni bizimle ufak bir konuşma yaptı, Montessori'de neden fantazi edebiyatını tercih etmediklerini anlattı. Bu yaşta çocuklar fantazi ve gerçek arasında ayrım yapamıyorlarmış dedi. Oysa öyle güzel yapıyorlar ki... Hatta bizden duymalarına bile gerek kalmadan.

Evet, çocuklar biz anlatmasak da bu tarz figürleri kafalarında oluşturuyorlarmış bu yaşlarda. "Yatağın altında saklanan bir yaratık" fikri herkese tanıdık gelecektir eminim. Bizde o yaratıklardan bolca var, bazen ibrahim, bazen witch, bazen de monster olarak hayatımızdalar. O minik beyninin neresinde, nasıl dönüyor bilemiyorum ama çok acayip fantaziler üretebiliyor.

Ursula K. Le Guin'in o muhteşem kitabında okumuştum. Çocuk ve Gölge başlıklı makalesinde, Andersen'in bir öyküsünü yorumlamıştı. Öykünün söylediği çok kısaca, gölgesiyle yüzleşemeyen ve onu kabul edemeyen insanların kayıp bir ruha dönüşeceği idi.

Ursula Jung'dan yaptığı alıntıda diyordu ki:
"Herkesin gölgesi vardır. Bu gölge bireyin bilinçli hayatında ne kadar az vücut bulursa, o kadar çok koyulaşır."
Ne kadar az çıkarırsak gün ışığına, o kadar çok güçlenir ve saldırganlaşır.
"Sorun bende değil, onlarda. Ben canavar değilim, diğer insanlar kötü. Bütün yabancılar kötü, bütün komünistler, bütün kapitalistler. Benim ona vurmamın sebebi, onun beni bu hale getirmesi."
"Onlar haketti bu depremi", "benim çocuğum vurmuş olabilir ama sizin çocuğunuz başlattı", "hep onun yüzünden", "ben masumum hakim bey"...

Peki nasıl bu hale gelir insanlar? Bir çocuk nasıl bu hale getirilir? İçimizdeki o hayvan nasıl kapatılır? Açık bırakılırsa, 'hayvan'laşmadan tartışmak nasıl öğrenilir? Bir insanı zaaflarıyla kabul etmek çok mu zor? Çok mu zor, arkasından konuşmak yerine, suçlamadan, tehdit etmeden, açık açık, yüzyüze, aydınlık bir şekilde karşılıklı konuşmak? Çok mu zor birbirimizi anlamak? Kendi gölgemizi kabul etmek?

* * *
"Masalda "doğru" ve "yanlış" yoktur, belki de "uygunluk" diyebileceğimiz farklı bir standart vardır. Hiçbir koşul altında yaşlı bir kadını fırına itmenin ahlaki olarak doğru ve etik açıdan erdemli olduğunu söyleyemeyiz. Ama masal koşullarında, arketiplerin dilince, bunu yapmanın uygun olduğunu tereddüt etmeden söyleyebiliriz. Çünkü bu durumda ne cadı yaşlı bir kadındır, ne de Gretel küçük bir kız. İkisi de ruhsal unsurlar, karmaşık bir ruhun ögeleridir. Gretel kadim çocuk ruhudur, masum, savunmasız; cadı ise kadim kocakarıdır, sahip olan, yok edendir; size kurabiye veren ve sizi bir kurabiye gibi yemeden önce yok edilmesi gereken annedir, yok edilmelidir ki siz de büyüyüp anne olabilesiniz. Vesaire, vesaire. Tüm açıklamalar kısmidir. Arketip açıklamayla bitirilemez. Çocuklar onu yetişkinler kadar iyi ve kesin biçimde anlarlar; hatta daha da iyi anlarlar, çünkü zihinleri kolektif bilincin geleneksel ahlakçılığıyla, tek yanlı, gölgesiz yarı gerçekleriyle doldurulmamıştır henüz."
Yani çocuklar gayet iyi bilir, ne fantazi, ne gerçek, hangi davranış uygun, hangisi değil. Bunu bilmeyen asıl biz yetişkinleriz. Korkuyoruz çünkü ruhumuzu özgür bırakmaktan, gölgemizle hiç yüzleşmediğimiz için, onu hep kapalı kapılar ardına sakladığımız için, bilemiyoruz serbest kaldığında ne yapacağını. Kimbilir belki de ibrahör olmak isteyecektir, ya da yıllardır içeride biriktirdiği tüm kötü düşünceleri kusmak birine. Yok yok, biz iyisi mi hayatın bize biçtiği rolü oynayalım, gölgemizi kapalı kapılar ardına saklayalım. Aynı replikleri, aynı sahneleri, her gün aynı şekilde, milyonlarca kere tüketelim. Aman ha fazlaca birbirimizin kapılarına yaklaşmadan, yüzeysel olarak. İçimizde fırtınalar da kopsa, gıcık da olsak bazı repliklere, bir daha, bir daha tekrar edelim --ki iyice otursunlar beynimize, tarih yazalım sonra "hepimiz beğendik" diye. Sonra da gidip kapalı kapılar ardında ne halt edersek edelim, özellikle de kendimizden güçsüz birine kusalım ki gölgeler imparatorluğuna bir kayıp ruh daha eklensin. Ve biz hiçbir şey olmamış gibi beğenmeye devam edelim kalanlarla.

Ya da, Ursula'nın dediği gibi kendimiz olalım, bütünüyle kendimiz...
"Genç varlık mutlaka korunma ve sığınma ister. Ama gerçeğe de ihtiyacı vardır. Bana öyle geliyor ki, çocuklara tamamen dürüstçe ve gerçeklere dayanarak iyilik ve kötülükten söz etmenin yolu, benlikten, iç, en derin benlikten söz etmektir. Bu çocukların başa çıkabileceği zaten başa çıktıkları bir şeydir; aslında büyürken tek işimiz de budur: Kendimiz olmak. Bunun ümitsiz bir iş olduğunu hissedersek ya da tersine hiç emek istemediğini düşünürsek başaramayız. Bir çocuk çaresizliğe ya da sahte bir kendine güvene zorlanırsa, korkutulur ya da pışpışlanırsa, gelişme güdük kalır ya da yolundan sapar. 
Büyümemiz için bize gereken gerçekliktir, insan erdemini ya da kötülüğünü aşan bir bütünlüktür. Bilgiye, kendimizi bilmeye ihtiyacımız vardır. Kendimizi ve gölgemizi görmemiz gerekir. Çünkü gölgemizle yüzleşebiliriz; onu kontrol edebilir, onun rehberliğini kabul edebiliriz: böylece belki de büyüdüğümüzde, güçlenip toplum içinde sorumlu yetişkinler olduğumuzda, dünyada yapılan kötülükler, katlanmak zorunda olduğumuz adaletsizlikler, azap ve acı karşısında ve o en sondaki nihai gölge karşısında, çaresizlikle teslim olmaya ya da gördüklerimizi inkâr etmeye daha az eğilimli oluruz. Fantazi iç benliğin dilidir. Fantazinin çocuklara ve başkalarına öyküler anlatmak için bana en uygun gelen dil olduğundan başka bir şey söylemeyeceğim..."

23 comments:

a_y_s_e said...

ya ne diyecegim, sizin evde queen dinlenir mi? hani mustapha sarkisi ibraaahiiiim diye baslar ya, oradan duymus olabilir mi? benim kuzenin ogullari 2-3 yasindayken hastasiydilar mustapha'nin, fenalik gelmisti dinlemekten...

ayrica yavrusu scary witch olmak istese kac yazar? bu dilli duduklulukle cok sevimli bir witch olabilir kanimca...

Evren said...

Yok, Queen'den değil ama başka bir şarkıdan duymuştu geçen yıl, Gayda İstanbul'un aynı adlı şarkısı. Ama şarkı çok eğlenceliydi. Gel zaman git zaman, şarkıdaki ibrahim'i bir korku nesnesine dönüştürdü. Bilemiyorum, kelimenin soundu mu korkunç geldi artık, nedendir... ama zaten çocuklar görmeseler de, duymasalar da bu yaşlarda bir şekilde korku nesneleri yaratıyorlarmış kendilerine.

Cadılık için de, eylemler olmasa da sarfettiği sözler oldukça 'scary'iydi :)

hindiba said...

Sokakta ve sosyal mecralarda yanimizdan gecen canavarlardan korkuyorum en cok. Popüler kültürün cocuklarin önüne koydugu canavar imgelerini de bu yüzden sevmiyorum. Asil canavarlari unutturuyor. Aynaya bakinca da belki bi tane görebilecegimizi unutturuyor. "Bak, cok fena korkunc ve feci sekilde kötü olan bu. Bitti. Nokta" diyor sanki. O yüzden bu yaziyi ben yazmis gibiyim, tesekkürler :)

Sittirella said...

İbra-her.
Üç gün süre verseler ve kafa patlatsak 'ibrahim' kelimesi üzerine, muhtemelen bu çıkarımı yapamazdık değil mi Evrencim?

Fotoğrafa baktığımda gördüğüm şu bacaksız scary witch'i öpüp-yutmak geldi içimden, duruşa bak yareppim!!! :)))

Fantazi ile gerçek arasındaki ayrımı çocuklar bizlerden kat be kat mükemmel yapıyorlar kanımca.
Bugüne dek basit bir FRP oyunundaki karaktere takılıp kalan ve onu gerçekmişçesine yaşayan, bir MMORPG'yi hayatının merkezine koyup, işinden-gücünden-sağlığından olan ama gerçek dünyada hiç bir amaca sahip olmayan yüzlerce 'yetişkin'insan görmeme rağmen, yatmadan önce kendisine anlatılan masala takılıp kalan ve o masalı yaşayıp gerçek hayatı reddeden 'çocuk' görmedim.
Fantaziyi çocukların hayatından çıkarıp almaya çalışan her türlü eğitime -adı ne olursa olsun- karşıyım.

Deniz said...

Sana yürekten katılıyorum! Her şeyin ayırdını onlar yapabiliyor bence.

Bu arada bizim de hayali yenge, hala ve ablamız var. Onlar üzerinden hikayeler, yaşamlar anlatıyor.
Ama onu bile hayal olduğunu kabullenerek yapıyor.

Geçen başka bir konuda ağlarken, (başını vurmuştu hafifce, anneeee aslında benim ne halam var, ne yengem var, sizi kandırdım dedi)

Evren said...

Evren,
Çok haklısın, bak onları ben unutmuştum. Onlardan ben de çok korkuyorum. Ve ah evet hiçbir zaman özgür bırakılmayan imgeler, bir kere set edildi mi, kafa durduruyor hayal etmeyi, soru sorma işi de kesiliyor sanırım, siyah mı, nerde yaşar, vs. vs. diye. Evet işte bu cidden korkunç dediğin gibi.

Sittirella,
Harika bir konuya değinmişsin. Süper tespit! Doğru ya, öyle çok insan var di mi? Orası cidden çok ilginç bir alan. Belki yıllarca içeride tuttukları gölgeleriyle karşılaşıp Andersen'in masalındaki gibi gölgeleri tarafından ele geçiriliyorlardır. Sana katılıyorum, fantazi okumak çok önemli.

Deniz,
Bizde de hayali bir kardeşi var, adı ayla, ama onun karnında büyüyor, bazen dışarı çıkıyor, bazen tekrar içeri giriyor. Ona karşı mükemmel iyi. Fakat benim karnımda büyüyecek bir kardeş fikrine tahammül edemiyor, yok öyle bir şey diyoruz, olmasın diyor. Sizin hikayeyi okumuştum. Çok şaşırmıştım, hayali yenge ve halaya :) Neler kuruyorlar, cidden çok ilginç. Bakalım bizimki ne zaman açıklayacak gerçeği....

es said...

Bu hayal arkadaşı benim kuzenimde vardı.Annesi bir gün ne çok yedin abudun kazı gibi demiş.
Bizimkinin hayali arkadaşı o günden sonra başladı, adı da ABUDUNCU ..biz çok gülerdik oduncu gibi birşey sonuçta.ama o severdi, onunla oynadıklarını ve çok güldüklerini söylerdi.:)

Yufka yüreklilik konusunu ise kendimden bir örnek vererek açıklamak istiyorum..Hani bir şarkı var ya (belki de türküdür): Aman şeker oğlan, yandım şeker oğlan....
işte bendeniz küçükken bu türküde ağlarmışım gerekçem ise çok komik..
Şeker oğlan yanmasın...

Hala şeker oğlan yanmasın diye ağlamak istiyorum, bazen beni bir anda çok etkileyen ama işte benden başka kimsenin anlam veremediği bir olaya ağlamak istiyorum,çoğu kez ağlıyorum ama bazen tutuyorum, beni deli sanmasınlar diye..

Gerçekten de çocukların gerçeklik, adalet vs duyguları bizimkinden çok daha net ve daha anlaşılabilir..
Belki hep çocuk kalmayı isteme nedenimiz de budur..

es said...

Birde yazmak istediğim bir şeyi unuttum, acaba ibrahim tatlıses'i görmüş olma olasılıgı varmı, hani ibrahimler siyah mı olur vs.. saç-bıyık boyama mevzusu :D

Evren said...

Es,
Cok komikmis hakikaten, abuduncu :) T.Su da agliyor bazen sarkilara, hic gelemiyor oyle haksizliklara. Ben de biraz oyleyim aslinda, sulugozumdur, cogu zaman aglarim senin gibi.

Korku figurlerinin yaninda, bizimkinin var hayali arkadasi, hatta arkadaslari. Bir tanesinin adi Ayla :) Kardesi ayni zamanda ama kendi karninda buyuyormus. Bazen disari cikiyor, bazen yine karnina giriyor. Onu cok seviyor, tek derdi benimle sanirim, benim sevgimi baska birine vermeme tahammul edemiyor.

Ibrahim Tatlises'i de gordugunu zannetmiyorum, Esma Redzepova'nin Ibrahim diye bir sarkisi vardi, oradan biliyor sanirim. Ama o sarki cok eglenceliydi. Tahminim, sonradan ibrahim kelimesi aklinda kaldi ve kelimenin soundu ona negatif geldi. Anlamak guc ama dedigin gibi, katiliyorum, cocuklarin gerceklik, adalet duygulari bize gore daha anlasilir.

yagizlahayat said...

Bayıldım İbrahör'e :-) Bu TülinSu tam ısırmalık.
Gene düşünmediğim konulara değinmişsin. Ufkumu açıyor yazdıkların.

yeliz said...

hepsini okuyacağım şimdi ateş nöbetindeyim kafam basmıyor ama gecenin karanlığında ibrahöre kahkahayı patlattım habarın ola!
bu arada deli kadın, araştırma paylaşmayacakmışmışmış biz o araştırmaları gözümüz şaşı olasıya kadar okuyoruz içselleştireceğiz diye canımız çıkıyor, lütfen paylaşımlarımızda cimri olmayalım evren hanımcım:))))
var ya bi şey yaz da okuyalım diye bekliyorum, kocaman öpüyorum:)

Evren said...

Fatoş,
:-)

Yeliz,
Şaka yapıyorum gulum :) Çok eğlendim okurken, yine yaz sen :) Ne ateşi yine diyeceğim ama biliyorum, off, ilk sene böyle biraz çok oluyor maalesef. İyi haber, 2 kış sonra çok azalıyor. Çok geçmiş olsun şimdiden!

Berceste said...

Cift dil ogrenmek boyle iste :) Him, her :) Baglantinin guzelligi ve bunu 3 yasinda bir bucurun bulabilmesi!

Korku kesinlikle ogrenilen, ogretilen birsey ben iyice emin oldum. Keloglan hayatimiza gitmeden once ne karanlik korkumuz vardi, ne ses, ne canavar! Ah o Keloglan'i TRT Cocuk'ta yayimlayanlara ne desem ben! Kapatamiyoruz da, kiyamet kopuyor...

Bir hayali arkadasimiz geliyor eve ara ara. Adi Andrew imis! Bu isim nereden ogrenildi, hangi cizgi filmde var, acil onu bulmam lazim. Hepsini de birlikte seyrediyoruz ama arada TV'dan kaciyor birseyler gozumden demek ki! Onceki gece birlikte uyudular. Killandim ben bu durumdan cok :P

Sahi bu hayali arkadaslar neyin nesi oluyorlar? Kesin bir yerden gordu ve kopyaliyor ama...

Ben masal okumadim sirf bu canavarlar, cadilar, kotu kahramanlar yuzunden! Nedir bu TV ile basimiza gelen :(

Evren said...

Dilekciğim,
Korku öğrenilen bir şey mi emin değilim. Okuduğum bir kitapta, bu yaşta çocukların bunu bir yerden öğrenmeden de kendilerine korku figürü yarattıklarını okudum.

İçlerinde olan bir şeyi engellemek kapatmak doğru olmayabilir. Orada kendinden bir şey bulduğu için kıyamet koparıyordur. Ve bununla karşılaşması, onu tanıması, onunla barışık bir şekilde yaşamayı öğrenmesi çok önemli. Bizde de Kayu ile oldu aynı şey. Bir bölümünde Kayu kız kardeşinin yanağını sıkıştırıyordu. O sahneyi defalarca izlemek istedi. Orada kendinden bir şey gördü sanırım. Bir kardeşi olmamasına rağmen arkadaşlarımızın kendinden küçük çocuklarını kıskanıyordu. Daha doğrusu bizim onlara ilgi göstermemizi. Asıl derdi bizimleydi yani. Ama bunu açığa çıkaramadığı için öfkesini onlara gösteriyordu. Fiziksel olarak hiçbir şey yapmadı ama her defasında söylendi. Bir keresinde çok emin bir şekilde, bir bebeğin yanına gitti ve ben onun yanağını sıkıştırıcam dedi ama yapamadı. Çünkü bebek çok tatlıydı ve sorun bebekte değildi. Sonra konuştuk, neden rahatsız oluyorsun dedik, sen onu kucağına alma dedi. Tamam dedim, istemiyorsan almam. Bir süre uzak durdum bebeklerden. Kardeş zaten hiç düşünmüyoruz ama yine de içinde böyle bir duygu var ve yaşıyor. Görmezlikten gelmek, ona ket vurmak ileride daha kötü şeylere sebep olabilir. Bilemiyorum, biz de henüz pek masal okumadık ama izlediği çizgi filmlerde ya da okuduğumuz kitaplarda hep bu kardeş gerilimleri en çok ilgisini çeken kısım oldu. O canavarlardan kaçış yok yani, onlar içlerinde, içimizde :) Bir de duygu ağırlıklı kitaplar ya da onun yaşadığı sorunları ele alan kitaplar (uyku saati kavgası, paylaşma, vs.) hep daha çok ilgisini çekti.

Seninkine çok güldüm ama, demek Andrew'la birlikte uyudu :)))

bekar anne said...

Evren yine muhteşem bir yazı olmuş. nefessiz okudum, kah güldüm, kah ekrana dalıp düşündüm, nedense bir de aklıma dexter geldi :) hep söylerim insanın içinde hem iyi hem kötü vardır. mutlak olarak kimse sadece iyi ya da sadece kötü değildir. önemli olan içindeki kötü duyguların farkında olup, gerektiğinde başetmek, gerektiğinde olduğu gibi orada kalmasını sağlamak, gerektiğinde de bilinçli bir şekilde ona uymak, (yazıya dökmek, oynamak, sanat belki de bundan çıkmadı mı?) bir şekilde bir çözüm yolu bulunur. Ancak yoksaymak fena.
t.su'yu ben de ısırıcam :)

Berceste said...

Andrew hakkında fazlasıyla soru sorunca onun da Callio'dan geldiğini öğrenmiş bulunuyoruz! Hakkımızda hayırlısı! Calliou ile ilgili her ne varsa uzun süredir ortadan kaldırılmış durumda. Bayramda babası babaannesinin yanına gitmişti. O arada yok ettim. Çünkü baba yerini bilirse dayanamayıp eline veriyor! Her telefon görüşmesinde babasına Calliou CD'lerim kayboldu, gel onları bul dedi durdu :) Babasını istemiyor, gelecek, CD'leri verecek, sonra ne hali varsa görecek :P

Korku için bizimkinin öğrendiğini düşünüyorum. Makale benim de okuyabileceğim bir yerde ise okumayı isterim.

Bir de içgüdüsel durum var. Bebekken babası balon şişirdiğinde masanın altına saklanmıştı mesela. Yanında aniden büyüyen bir cisme kolay alışamadı! Hala temkinli bakıyor :) Bunun kendini korumaya yönelik içgüdüsel bir davranış olduğunu düşünmüştük...

Evren said...

Bekar anne,
:) Çok haklısın, evet sanat bunun bir yolu, çok doğru, ben bunu daha önce düşünmemiştim. Evet, bir şekilde dökmek gerekir.

Berceste,
Hah, iyi bulmuşsunuz Andrew'ı. Makaleyi bir kitaptan. Kitabı da kreşten ödünç almıştım, geri vereli çok oldu. Buradaki pediatri derneğinin onayladığı bir çocuk gelişim kitabı. Şu linkten görebilirsin: http://www.amazon.com/Caring-Your-Baby-Young-Child/dp/0553379623
Online bir makale bulmaya çalışayım ama konuyla ilgili, okuruz birlikte.

Berceste said...

Amazon'a limit konuldu mertlik bozuldu :((

Ozgur said...

Fazla zamanım yok, her zaman ki gibi muhteşem yazı:) Kitap yazsanız okurum Evren ve yavrusu ikilisi:)

Bu arada canavar bizim evde de var. Bunu bir yazıyla anlatsam daha iyi olur ama biz canavarı oyun arkadaşı yaptık. Sürekli tiyatro halindeyiz. ben kız oluyorum, babası kurtarıcı oluyor, eela canavar. sonra baba kız oluyor, ben canavar, kurtarıcı ela... bilmiyorum doğru yolda mıyız.

ama şu canavarı saklama hadisesi Ursula'nın da dediği gibi binbir derdin başlangıcı.

öperim sizi, doyamıyorum yazılarına

firarperest said...

İbraher, okulun yorfunluğunu da ördekleri de unutturdu :))

sirâr said...

Çok çok güzel, derin bir yazı Evren. İyi ki senin gibi güzel insanlar var bu EVRENde! Biliyor musun, insan kendisi ile ne çok yüzleşirse yüzleşsin, kendisine sağır insanlarla çevrili bir dünyada yaşadığı sürece yıpranmaya mahkum oluyor.

Yazının devamını okumadan, daha ilk aşamada aklıma Jung geldi. O da çocukken yaralı bir kuşu öldürmek istediğini anlatıyordu bir kitabında. Diğer yanı ise kuşa yardım etmesi gerektiğini söylüyordu. Gölgelerimizi inkar etmenin sadece bastırmaya neden olacağını ve bunun ilerleyen yıllarda bir kompleks olarak bizi zorlayacağını söylüyordu sonra... Önemli olan onun varlığını kabullenmek ama onu tercih etmemekti... İşte bu yüzden kendini mükemmel sanmak kendinden çok uzağa düşmek demek ya!!!

İyi ki varsın.

Cincüce Banu said...

Ben bu ibra-him ve ibra-hör'de yeni bir masal kokusu aldım! :)))

Evren said...

Ozgur,
Cok tesekkurler! Canavarlari oyuna dahil etmek iyi bir fikir, sagol! Biz de cadili versiyonunu oynuyoruz :)

Firarperest,
Haha, sevindim :)

Sirar,
Cok tesekkurler! Jung'a bakacagim mutlaka, Ursula uzerinden tanismistim, sen boyle yazinca daha cok ilgimi cekti. Dediklerine katiliyorum, masum degiliz hicbirimiz :P Ah bir de kabul edebilsek... Sen de iyi ki varsin, sagolasin!

Banu,
Ah sen boyle aklimi celiyorsun ama benim daha bir firin ekmek yemem lazim :) Belki biraraya gelince birseyler yapariz. Bir donelim, basina eksiyecegim ;)