March 12, 2010

Hayatın amacı?

Peki amaç ne, hayatın amacı ne? Bütün dersler bittikten, en iyi notları aldıktan sonra ne yapılacak? Para kazanmak mı? Evet olabilir, sonu yok ama, bu bir amaç. Bazı insanların amacı iyi bir iş sahibi olup para kazanmaktır. Benim böyle bir amacım olmadı hiçbir zaman. Belki yaşadığımız ataerkil sistemde erkeklere daha çok empoze ediliyordur "aile geçindirmek için para kazanmak gerektiği", ama bizde böyle bir şey yoktu. Keşke olsaymış; belki biriktirdiğim paralarla hayatta güzel amaçları uğruna çalışan Banu, Yıldıray gibi insanlara yardım edebilirdim. Böylelikle çocuğuma daha yeşil, daha güzel bir dünya bırakmak için bir şey yapmış olurdum.

Bir başka amaç da 'gününü gün etmek', 'gezip tozup eğlenmek' olabilir. Bundan pişmanlık duymadıktan sonra sorun yok, bu da bir amaç. Ama çalışamadığınız zamanlarda sürekli pişmanlık duyarak yaşıyorsanız, içiniz içinizi yiyorsa, bir sorun var demektir. Hele de pişmanlığa rağmen dönüp işinize/araştırmanıza bir türlü konsantre olamıyorsanız. Ya da, o yerlere göklere sığdıramadığınız pek değerli çocuğunuza ayıracağınız yine çok değerli olan vaktinizi amaçsızca internette dolaşarak, 5 dakikada bir e-maillerinizi çek ederek geçiriyorsanız; hala kendiniz yaratmıyor, "önünüze gelen herşeyi alkışlıyor", "kendi sesinize hayranlık duyuyorsanız", o zaman bir sorun var demektir. Hem de ciddi bir sorun.

Herşeyin sayısallaştırıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Herşey ölçülüp biçiliyor ve birtakım rakamlarla karşılaştırmalar yapılıyor. Bebeklere daha doğar doğmaz yenidoğan testi yapılıyor. İlk dakikada ilk notlarını alıyor yavrucaklar. Sonra her ay birtakım persentillere göre boy, kilo, baş ölçüleri değerlendiriliyor, bebeklerin hangi ayda neyi başaracağına dair rubrikler hazırlanıyor, kitaplar yazılıyor, kaç kelime konuştukları, kaç cümle kurdukları, herşey ama herşey ölçülüyor. Okulda notlar, kursta şablonlar, işte performans, ve daha nice testler, değerlendirmeler hayatın her anında karşımıza çıkıyor...

Örneğin benim şu anda çalıştığım bilim dalı, akademisyenlerin üretkenliği ile kafayı bozmuş durumda. Üretkenlik derken, yayınladıkları makale sayısı, kaç referans aldıkları, kaç referans verdikleri, kimlerle birlikte yazarlık yaptıkları, her hareketleri ölçülüyor. Bunun için her gün yeni metotlar geliştiriliyor: bibliometrics, informetrics, scientometrics, zartometrics, zortometrics. Metrics de ölçübilim demek. Yani artık ölçünün de bilimi yapılıyor, bilim de ölçüme tabii tutuluyor. Ama kimse dönüp de bu insanların ne yazdığına, bilim adına ne yaptıklarına bakmıyor. Öyle ki ünlü bir araştırmacı, ordan burdan hiçbir bütünlüğü olmayan cümleleri biraraya getirip bir makale oluşturuyor ve yayınlanması için bir dergiye gönderiyor, tahmin edin ne oluyor: tabii ki makale yayınlanıyor, çünkü adamın binlece referansı var!!!
Yine çok uzun yazdım. O yüzden yazının bu bölümünü sonradan yayınlamak üzere kestim, kısa yazmam lazım artık, çoğu insan bu yüzden okumuyor diye düşünüyorum ama yapamıyorum. Hayır yorumlarını bari kısa yap di mi! OIP yakında beni de çizecek, 'bir de mahlenin delisi var, yazılarını milletin blogunun yorum kısmına yazıyor' diye. Neyse, annelik hallerine dair yazalım demiş Özgür. Benim de aklımdaydı bunlar ne zamandır, derleyim toplayayım dedim.

Uzun lafın kısası, demek istiyorum ki çocuklarını yetiştirmeye çalışan anneler, bundan vazgeçin, çocuklarınızı 'yetiş'tirmeyin, bu sistemde yetişip de başlarının göğe ereceği bir yer yok. İsterseniz erdiğini düşündüğünüz başlarla konuşun da görün bakın ne haldeler. Çocuklarınızı testlere, ölçümlere, kıyaslamalara tabi tutmayın. Soru sormaları, tutkularının peşinden gitmeleri, dünyayı kendileri keşfetmeleri daha önemli. Onları hazır aktivitelere boğmak, yaratıcılıklarını örseleyebilir, hazır müfredata sokmak kişiliklerini. İçlerinden gelerek, doğal bir şekilde yaptıkları şeylere aferin demek, sonra bizden veya öğretmenlerinden aferin almak için, bizi mutlu etmek için çalışmalarına yol açabilir. Bırakın kendileri olsunlar, kendileri bulsunlar, öğretmenim ne der, patronum ne der, içinde bulunduğum toplum ne der diye düşünerek kendilerini engellemesinler; ille biri ne der diye düşüneceklerse de "insanlık ne der" desinler.

Bizim henüz okul konusunda bir karar vermek için vaktimiz var, ben şu anda Başak'ın bahsettiği 'unschooling'e umut bağlamış durumdayım. Ancak okul olayı olsa da olmasa da birçok şey ailede bitiyor, sizin nelere değer verdiğiniz, onun hayatı için de belirleyici oluyor. Örneğin sizin google readerınızdaki haber sitelerinin diğerlerine oranı 1/10'u geçmiyorsa, çocuğunuzun da çevresine ne kadar duyarlı olacağını kestirmek pek zor değil. Siz kendiniz hiç kitap okumuyorsanız, çocuğunuza aldığınız kitapların kısa sürede bir kenara itilmesi işten değil. Çocuk merkezli hayat, sürekli onlara meşgale bulup onları mutlu etmeye çalışmak, onların bireyci bir insan olmalarına, etraflarına karşı duyarsız kalmalarına yol açabilir ve bu konuda daha bir sürü şey söylenebilir ama ben yine Can Yücel'in Alkış ve Yuha şiirine bağlanmak istiyorum. Bu şiire burda 3. kez yer verişim ama Can Yücel’in bunu gerçekten çok güzel ifade ettiğini düşünüyorum. Sevgi ve saygılarımla...

Alkış ve Yuha
her alkışa bir yuha
17 aylık oldu ali bey ve benim torun
rüzgarı alkışlıyor
tutulan bir gümüş balığını alkışlıyor
önüne konan karpuzu alkışlıyor
kendi sesini alkışlıyor
dileğim o ki:
büyüdüğünde de çevresinde er geç dönecek boklukları da
aynı heyecanla yuhalasın yeri göğü inletircesine..

10 comments:

ycurl said...

Can Yucel gayet kisa ve oz yazmis otesi yok :) Benim bilimden soguma nedenlerimden birisi o bahsettigin sey hala cok seviyorum yaptigim seyi ama adi cok biliniyor diye insanlarin o kadar dandik calismalari var ki. Neden cunku ne kadar paper yazarsan ve referans edilirsen o kadar kiymetli oluyorsun. O zaman da geliyor butun fundingler. Iste o yuzden akademisyen olmak istemiyorum. Ben de senin gibi ne olacagima hala karar vermedim desem - iyi universitelerde okuyup doktora yapan, doktorasini alan insanlarin bir noktadan sonra motivasyonumu gidiyor bir yerlere acaba?

banu said...

ben de pek kısa yazamam :)) ama seninkiler okunuyor... yani kısa yazayım daha çok okunsun diye üzme kendini :)
yazdıkların Elif Şafak'ın bir yazısını getirdi aklıma...
http://www.elifsafak.us/yazilar.asp?islem=yazi&id=195

Başak Çelik said...

"Ancak okul olayı olsa da olmasa da birçok şey ailede bitiyor, sizin nelere değer verdiğiniz, onun hayatı için de belirleyici oluyor"
Ben de buna umut bağladım Evrencim!
Eline sağlık! Sevgiler!

Banu said...

Sevgili Evren,
Tüm bu yazdıklarının üzerine daha ne denir ki? Ağzına sağlık. Günün birinde bir çocuğum olursa, dönüp bu yazıyı bir kere daha okuyacağım. Ders niyetine...
Sevgiler...

Evren said...

ycurl,
O dandik/standart ötesi çalışmalarla ben de kafayı yiyeceğim, hiç sorma. Zaten bu doktora olayları ile de bir yazı kaleme alacağım çok yakında. Akademisyen-motivasyon ilişkisi için de katılıyorum, bkz. BÜ'deki proflar. Sonumuz hayrolsun :-)

Banu,
Çok güzel moral verdin valla çok sağol :) Elif Şafak'ı çok severim zaten, yazı da harikaymış, link için teşekkürler! Mira'cığa sevgiler...

Başakçım,
Çok sağol. Biz yine de okul konusunda düşünmeye devam edelim...

Banu,
Teveccühünüz efendim :) Sizin gibi insanlarla karşılaşmak insanı düşünmeye, okumaya, yazmaya sevk ediyor. Yola devam! Umarım yanınıza bir de ufaklık eklenir de dünyadaki güzel insan sayısı artar ;)

sirâr said...

Sevgili Evren, akademik bir çalışma içerisinde olmana karşın yazıların gayet arı ve duru. Yazdıklarında çoğu yere katılıyorum.Herkes nasıl mutlu olunacağına inanıyorsa öyle mutlu olacak sanıyor çocuğu.Yani bilime kafayı takmak kadar sanata takmak da sorun haline gelebiliyor.Ben dindar sayılabilecek bir çevreye sahibim ve buralarda da genelde ibadetinin çokluğu ve kazandığı para başarı sayılıyor.Oysa, yapılması gerektiği için değil, gerçek bir tatmin sağladığı için yapılmalı hepsi.Herkes bir parça haklı aslında.Ama etrafta o kadar çok ses var ki çocuklarımız kendi iç seslerini duyabilecekler mi bilmiyoruz.Duysalar bile bu sesi takip ederek varacakları nokta hakettikleri nokta mı onu da bilmiyoruz.Bence mutluluk kadar huzur da önemli.Umarım hayatımızda bunları yakalarız.Çünkü çocuklarımız bu tadı tanırlarsa buldukları yerde kalırlar.Sevgilerimle...

İmza : Uzunyazısever :))

*Ek not: Bilgisayara sık uğrayıp çocuğuyla vakit geçirmeyen bölümünde üstüme alındım.Şunu ekleyebilirim ki sürekli birlikte olmak onunla ilgilenmek demek değil benim için.Kendi kendine vakit geçirmesi önemli.Neye ihtiyaç duysa cevap verebilmek, özletmemek, özlememek temel ölçüm.Sıra O.i.p.te bizi de çizsin bakalım : :))

Evren said...

Ah Sirar,
O ic ses konusunda ben de cok dertliyim. Kendimizi bastirmak zorunda hissetmesek, biraz daha kendimiz olabilsek, bizden yana olan herseyi/herkesi (bir nevi kendi sesimizi) alkislamaktan vazgecip daha sahici iliskiler kursak --hic degilse kendimizle.

Mutluluk icin dedigin dogru, herkes nasil inaniyorsa oyle saniyor. Cok soyut bir kavram. Ben sahsen 'bireyin mutluluguna', bunun pesinden kosulmasi gerektigine inanmiyorum. Cocugum icin en guzel hayalim, Greenpeace eylemcisi olmasi, farkliliklarin birarada yasayabilmesi icin savasmasi. Anarsist miyim neyim :) Saka bir yana, bizim onlar icin sunu olsun bunu olsun dememiz bana biraz ukalalik gibi geliyor, zaten dikkat cekmek istedigim nokta da kendi yap(a)madigimiz seyleri cocuklarimiza bicmeye calismamiz. Tabii ki kendi deger verdigimiz/inandigimiz seylere gore yetistirmeye calisacagiz ama kendimiz inandigimizi soyledigimiz seyleri kendi hayatimizda uygulamiyorsak onlar icin soyle olsun, boyle yapsin diye hedefler koymak bana biraz ikiyuzluluk gibi geliyor.

Ek not icin de: Ben aslinda kendimi yazmistim. Soylediklerine kesinlikle katiliyorum. Demek istedigim ve dertli oldugum konu, bir yandan cocuklar hayatin bu kadar merkezine konuyor, onlar icin yazilar yaziliyor, tum dunyayla paylasiliyor, ama diger yandan da bu cok cok degerli oldugu soylenen cocuklara ayrilan zamanda hep baska seyler yapiliyor, hic degilse kafada. Internette gecirdigimiz vaktin kacta kacini konsantre bir sekilde onlara verebiliyoruz. Birseyler yaratiyorsak iyi guzel ama amacsiz bir sekilde ordan oraya surukleniyorsak bir sorun var demektir. Derin mevzular bunlar, boyle yazinca biraz kaba oldu sanirim, kusura bakma. Tartismak uzere deyip burda birakayim!

Imzani cok sevdim bu arada, sagolasin :))

Evren said...

Son olarak, sanirim vurguyu, "benim cocugum mutlu olsun, su olsun, bu olsun"dan "cocuguma, tum cocuklara, canli cansiz herkese, herseye, daha yasanilabilir bir dunya birakmak icin ben ne yapabilirim"e cekmek gerekiyor. Hayalperest miyim neyim :)

sirâr said...

ek olarak eğer dünya daha yaşanır bir yere dönüşecekse ancak bizim gibi düşünen annelerin elleriyle olacak bu.

sirâr said...

değilsin.hayalperestte değilsin.yalnız da :) sevgiler,selamlar.