July 12, 2010

Merkezkaç

Cocuklarimiz basimiza gelen en guzel seylerden biri. Ve onlari oyle cok seviyoruz ki... saniyorum bunu bazen abartiyoruz. Sadece, 3 yasina geldiklerinde asiri ilgiden simarmis, cekilmez birer cocuk olmalari degil sorun; bence asil sorun hayatin ileriki asamalarinda cikiyor. Herkesin her yaptigi davranisa alkis aramasi, her yazdigina yorum beklemesi; bir nevi kendi imajina tapinma hali yani. Surekli tapinilarak sevildikleri icin karsilarindaki insanla duzgun bir iliski kuramamalari, surekli ve daha fazla ilgiye muhtac konuma gelmeleri...

X: Beni neden aramadin? Senin aramani bekledim saatlerce. Nerdeydin? Bi'sey mi oldu!!!
Y: E sen arasaydin.
X: Sana en son ben mesaj atmistim. Senin araman gerekirdi. Bohuu, beni sevmiyorsun sen, sevseydin boyle yapmazdin, uaaaaa...

diye surup giden cozumsuz diyaloglar neden kaynaklaniyor? Neden kadinlar genelde erkeklerden birtakim seyleri yapmalarini bekliyorlar ve erkekler bekledikleri seyleri yapmadiginda uzuluyorlar, hayal kirikligina ugruyorlar ve hayatlarini drama ceviriyorlar? Simdi dusunun, kizinizin boyle sacma sapan 'acilar' cekmesini ister misiniz ilerde?

Prenses sendromu denilen bir sey var psikolojide. Buna sebep, sadece pembe oyuncaklar, taclar, elbiseler degil elbette. Buna asil sebep bizim cocuklarimizla kurdugumuz iliski ve toplumun onlari soktugu kaliplar, dayattigi roller. Yavuzdogan ailesinin Endonezya Macerasi blogunun yazari Selen, Prenses sendromunun insanliga zararlari baslikli cok guzel bir yazi yazmis. Mutlaka okumanizi tavsiye ederim. Bu sendrom, cogu genc kizi eline geciriyor ama bundan tabii ki sadece kizlar etkilenmiyor, erkekler de nasiplerini aliyorlar. Bir kadinla birlikte olabilmek icin, beyninin onemli bir kapasitesini sadece ona ayirmasi gerektigini ogreniyor erkek kisi; ona hediyeler alabilmek, suprizler yapabilmek icin cok calismasi gerektigini, aksi halde turlu turlu suçlamalara maruz kalacagini. Sanirim sonunda o da kendinden suphe ediyor, yeteri kadar sevemedigini dusunuyor, ne yapsa olmuyor, yaranamiyor ve bu durumdan sıkılıp kaciyor. Hayatinin merkezi olmak isteyen kisiden hizla uzaklasiyor.

Bunu engellemek biraz da bizim elimizde. Cocuklarimiza, tapinilacak hassas kirilgan bebekler olarak yaklasmaktan vazgecsek ve onlar icin surekli bir seyler yapmak yerine, onlarla birlikte bir seyleri yapsak. Ornegin, kitaplari sadece onlara okunacak, onlar icin yaratilmis birer obje olarak gormek yerine, kendimiz de kitabimizi ayni ortamda onunla birlikte okusak. Cok mu zor?

- Oyle valla :) Krese part-time giderken daha kolaydi ama artik zorlasti. Cunku birbirimizi cok ozluyoruz aksamlari. Ben kitabimi actigim zaman 1 dakika icinde yanimda bitiyor bit :)

Ic ses: Bahaneye bak! Sen Turkiye'den donerken ona kac kitap getirdin, kendine kac?

- Iıı, tamam itiraf ediyorum ona 14 kitap getirdim, kendime 2. Ama onun kitaplari cok tuttu. Hem butun gun makale okumaktan kitaba sira gelmiyor ki. Ayrica evde daha okunmayi bekleyen kitaplar, ....

Ic ses: yaptigin guncellemelere ve yorumlara gelen yorumlar (cocugun hakkinda), fotograflarini (cocugunun) kimlerin begendigi, ... Aferin! Bu bakis acisiyla fezaya cikarsin sen yakinda!!! Ama cocugunun uydusu olarak!
* * *

Evet, kimsenin hayatinin ne merkezi ne de uydusu haline gelmek saglikli olmasa gerek. 'Birinin birisi icin birseyler yapmasi' fikri yerine, 'beraber birseyler yapmak' fikri daha saglikli. Ornegin, birlikte gunesin cevresinde donmek :) Evet evet, ihtiyacimiz olan sey bu! Guzel gunesler bulup etrafinda turlamak beraberce. Tek bir merkeze bagli kalmamak, farkli farkli gunesleri de gormek...

Saka bir yana, sadece onu eglendirmek icin onun etrafinda pervane olursak, hayatta da karsilastigi insanlardan ayni seyi bekleyebilir ve yeteri kadar ilgi gormediginde mutsuz olabilir. Oysa mutlulugun alinan/verilen bir sey olmadigini gormek ve gostermek gerekiyor. Ama bunun icin bir kardesi olmasini beklemek gerekmiyor. Gecenlerde, Pratik Anne bununla ilgili bir yazi yazmisti, eger okumadiysaniz su linkten ulasabilirsiniz. Ikinci cocuk olsa da olmasa da (ki bugun Senem yazmis, uzerimden buyuk bir yuk kalkti, sanirim olmasa daha iyi :) cocugunuzu kendi basina kalmaya alistirmak onemli. Prens/prenses sendromu disinda, bunun olasi faydalarindan biri de yaraticiliklarinin gelismesi olacaktir. Sıkıldıkları zaman, sizden yeni bir aktivite beklemek yerine, kendi kendilerine oyun uydurmaya, hikaye yazmaya calisabilir, muzik calip dans etmeye baslayabilirler ve bir gun bir de bakarsiniz ki cilgin dans figurleri bulmuslar, dans ediyorlar. 

11 comments:

Ayşe said...

yazini cok begendim. Bu konuda cok dusunuyorum ben de. Simdi simdi cocuk dusunmeye basladigimizdan bencillik, me generation, nurture shock falan ne bulursam okuyorum. Zaten yillardir rahatsiz eden bir konu bu...boyle kisacik yorumda yazilacak sey degil. :)

Yavru Kusun danslari cok tatli, hele o ilkinde p.o.p.o yu sallayisina bayildim.

sirâr said...

Evrencim çok seviyorum konulara farklı açılardan bakmanı, ifade etmeni. Öncelikle şunu itiraf edeyim ki prenses gibi büyümedim ama eşim bahsi geçen şekilde etrafımda pervane olsa hiç fena olmaz :) Çocuk konusuna gelince gerçekten çok önemli. Ayrıca her istediğine ulaşabiliyor olması, mücadele etmeksizin sahip olabilmesi bir tatminsizlik oluşturuyor bence. Ben özellikle kendi kendine yetebilen, gerektiğinde yanında olan ve yönlendiren bir ebeveyn olmaya çalıştım genelde. Buna da ilk adımlarını attığı sırada onu hiç kaldırmayarak yapmaya başladım. Şimdi buluşmalarda arkadaşlar ne kadar özgür bir oğlun var diyorlar köşe oluyorum :) Özgür ama umursamaz ya da tam bağımsız değil. Bağımlı da değil. İlgi arsızı değil ama ilgisiz de değil. Ortada bişey. Kalemine sağlık.
KİBENSENİNUZUNYAZILARINAYORUMYAZMAYIPEKOZLEMİSİM:))))

sirâr said...

bu dansı bana lutfeder misin Yavrusu?
imza : ensar bera :))))

Selen said...

Onay ve begenilme beklentisi hakkinda onca atip tuttuktan sonra yazimi begenmis olmanizin beni bu kadar mutlu etmesini nasil yorumlamak gerekir bilmiyorum :) Cok tesekkurler.

A.S. Neill'in Ozgurluk Okulu kitabini okuyorum simdi. Ilginc saptamalar var. Daha hayatin ilk gunlerinden bireye verilmeye baslanan mesajlarin hep belli kurallara uyuldugunda onay ve odul alma, kisisel istek ve zevklerin bastirilmasi ve cezalandirilmasi uzerine oldugunu, bunun yuzunden tatminsiz, sinirli ve surekli onaylanma ihtiyaci icinde olan yetiskinler yetistigine dair fikirler var. Ilginc bir kitap, tavsiye ederim.

Bence bizler kendimizden onceki nesilden daha farkli bir anne kusagiyiz, bu tur yazilarin yaziliyor olmasi, annelerin bu konulari tartisip geleneksel kaliplarin disina kendi hayatlarinda cikiyor olmasi bile cok buyuk atilimlar. Cocuklarimiz icin umitliyim ben, sizin gibi annelerle sanal ortamda olsa bile karsilasmak buyuk mutluluk benim icin.

Sevgiler

saricizmeli said...

Evrenyus, önce çok güzel bir gün diliyorum. Ne güzel bir yazı olmuş. Hatice Meryem'in Aklımdaki Yılan tanıtmalığını ve yazarın görüşlerini okudum. İnsanların, anne oldum olağanüstü birşey yaşıyorum/yapıyorum'a tepkisini dile getirmiş. Okuma listeme aldım. Ben de, doğal akışında sürdürmek istiyorum annelik serüvenimi. Elbette, dünyanın en önemli üretimini yaptığımı bilerek. Ve elbette, dünyaya gelişim sağlayacak bir (bilgisayar teknolojilerinde çooook büyük bir buluş yapmazsam tek) potansiyeli elimde tuttuğumu bilerek. Ama başka bir annenin yavrusu olduğumu unutmadan. O annenin de benim gibi kaygılarla beni yetiştirdiğini, benden beklentileri olduğunu, dünyaya benden katkılar beklediğini ve benliğimi hiç unutmadan.

Evren said...

Selen,
Ben de coook mutlu oldum :))) Gelip yazacaktim sana, once davrandin ;) Bir kez de burdan soyleyeyim, ellerine saglik! Blogunu da cok sevdim ve karsilastigimiza cok mutlu oldum. Ayrica yazdiklarinla umit doldum :))

Oneri icin tesekkurler, meraktayim simdi. Summerhill School mu Ingilizcesi?

Evren said...

Saricizmeli,
Guzel dileklerin icin cok tesekkur ediyorum. Aklimdaki Yilan kitabi Turkiye'den getirdigim iki kitaptan biriydi :) Bir solukta okudum. Sonra T. bir soylesisini gonderdi, bir sonraki postta bunlarla ilgili yazmayi dusunuyordum. Aklin yolu birmis yani :)

Ve de ne guzel tamamlamissin yaziyi :)) Keske ben de senin kadar net olabilsem. Kendimizden onceki kusagi genelde elestiriyoruz, onlar da kendilerinden oncekini elestiriyorlarmis. Oysa herkes bir sonraki kusagin dunyaya guzel katkilar sunmasini bekliyor, yavrusu icin en iyisini istiyor, degil mi? Yani hersey iyi niyetle yapiliyor... Peki hata nerde? Aklimizdaki yilanlari biraz dokmek gerekiyor saniyorum... Bu konu uzerine daha cok dusunup tartismak ve akabinde yazmak uzere sana cok guzel bir gece diliyorum :)

Evren said...

Ayse,
Kitap onerisi icin cok tesekkur ederim. Ilk firsatta okuyacagim. Bir de Me Generation demissin, "Generation Me" diye bir kitap varmis, onu okudun mu? Tavsiye eder misin?

Ayşe said...

generation me demek istemistim, o da var daha baslayamadim. Ayni yazarin Narcissism Epidemic diye bir kitabi var. 4 temmuzda ona da basladim. Onu da tavsiye ederim.

Anne ve Bebisi said...

Aslinda soylemek istedigim cok sey var bu konuda ama, cig cig yerler beni su sanal alemde diye susup geciyorum :)) Bu tur sorunlari ve sendromlari aslinda sadece anne-babanin yaklasimina baglamamak gerek. "Modern zamanin" getirisi bunlar. Bireysellik, bencillik, "kendin icin yasamak", "kendini sevmek" vs vs tarzi 80 sonrasi mutluluk=basari+kariyer+para+statu vs vs'nin sonuclari.. gibi geliyor bana..

Evren said...

Ayse,
Cok tesekkurler, o kitaba da bakacagim, sagol!

Anne ve Bebisi,
Dok taslarini, cig cig yiyecek birileri lazimmis su ara ;) Saka bir yana dogru diyorsun, sadece anne-babayla aciklanabilecek seyler degil. Toplumsal bir degisim/donusum (ya da cokus mu demeliyim) yasandi/yasaniyor. Fakat bu toplumu olusturan bireyler olarak bizim de iyi kotu bir payimiz var --olmali da. Ben diyorum ki ne kadar cok formule edersek, ortaya koyarsak, tartisirsak, o kadar cok farkinda oluruz ve farkindalik yaratabiliriz. Sen sorunlu denklemi yazip ilk adimi atmissin bile, hadi hayirli olsun cumlemize :))