December 28, 2010

Yenilikçi/Yaratıcı Yönetici

Kampüsteki insanlar sanki kitlesel olarak üretilmiş gibi bir örnek giyiniyorlar: UGG botlar & North Face montlar & North Face sırt çantaları. Montları, kotlarını veya taytlarını kapattığı için göremediğimden bir şey söyleyemeyeceğim ancak gözlemlediğim kadarıyla bu tür, pantolon olarak da ya kot ya da siyat tayt giyiyor. Komünizm için eskiden bir örnek giyiliyor diye anti propaganda yapan kapitalist bir ülkenin evlatlarını bu halde görmek bana cidden çok komik geliyor. Yazın, baharda, spor yaparken, gece dışarı çıkarken ve bilimum zamanlar için giydikleri kreasyonlar, kostümler hep aynı model. Bu aynılaşma sadece kıyafet için olsa iyi. Ancak ideolojik olarak da bir aynılaşma olduğundan söz etmek mümkün. Farklı görüşlere, kültürlere, ideolojilere açık olmayan, en iyi ihtimalle onları görmezden gelen, benzer yerlere gidip benzer yaşamlar süren insanlar vardır ya, işte bunların, o insanlar olmalarından şüpheleniyorum. Çocuklarına da aynı markalardan alışveriş yapıp aynı okullara gönderen, aynı ekolleri sürdüren insanlar...

Profesör Jeff Dyer, 3000 yenilikçi/yaratıcı yönetici üzerinde 6 yıllık bir araştırma yapmış. Bunlardan 500'ü ile birebir görüşmüş, diğerleriyle anket yapmış. Ve bu çalışma sonucunda bu insanları farklı kılan 5 ortak özellik bulmuş. İlki ilişkilendirme; birbiriyle ilgisiz gözüken sorular, problemler ve fikirler arasında bağlantı kurabiliyormuş yaratıcı yöneticiler. İkincisi soru sorma yeteneği (neden yönetici olamadığımı anladım; hala soru sorarken 50 kere düşünür, kalp atışlarımı anfiye bağlanmış gibi hissederim. Sen çok yaşa eğitim sistemimiz!). Neyse, bu insanlar, yani yenilikçi/yaratıcı yöneticiler (bu arada isme dikkat çekerim, pek artist, hem yenlikçi/yaratıcı, hem yönetici :P), bak yine dağıttım, tamam tamam yazıyorum; işte bu insanlar, "neden", "neden olmasın", "ya şöyle olsaydı" gibi sorular soruyorlarmış. Ben de şimdi soruyorum:  Neden yönetici olmadım? Neden olayım ki! İşte siz de böyle yaparsanız, sayın okuyucu, faka basarsınız :) Çünkü, ikincisi soru olacaktı, öyle benim yaptığım gibi tepkisel artistik ünlem işaretleri koyunca olmuyor. Her şeye tepki, her şeye tepki, olmaz ki! Kim sizi ne yapsın sonra, di mi :P

Herneyse, kısaca diğer özelliklerden de bahsedeyim ve konuma geleyim; zira korkarım yine uzatacağım. Ama burası bir blog olduğu için, makale yazar gibi araştırma sonuçları aktarmama gerek yok değil mi, isteyen, merak eden, açar, doğru düzgün kaynağından okur :)

Evet, kalanlarla devam edelim, can dostlar :) Şimdi, çok merak ettiğiniz üçüncü özelliğe geldik: detayları gözlemleme yeteneği; özellikle de insanların davranışlarındaki detayları --facebooktaki fotoğraflarını değil yani :P (en azından bu konuda adım atmışım :) Diğer özellik deney yapabilme; bu şahs-ı muhteremler, yeni deneyimlere açık, farklı dünyaları deneyimleyen insanlarmış. Ve son olarak da çok iyi ağlar kuruyorlarmış, balık ağı değil tabii deyip en köftesinden bir espri de sıkıştırayım araya, blog benim değil mi kardeşim, beğenmiyorsanız gidin araştırmayı okuyun :P Zaten bu maddeden de battım, facebooktan çıkmayacaktım, ah ah! :) Bu insanlar, kendileriyle çok az ortaklığı olmasına rağmen, zeki insanları bulup onları ağlarına alıyorlarmış. Gitti ağım, gitti, ben şimdi ne yapacağım :)

Neyse, yine konumuza dönecek olursak, araştırmacılar diyor ki, tüm bu özellikleri tek kelimeyle özetlemek isterseniz, bunun adı 'inquisitiveness'miş; küçük çocuklarda görülen türünden: meraklı, çok soru soran, başkaları hakkında bilgi edinmeyi seven, yerli yersiz sorular soran (seslisozluk diyor bunları :P).

Ve bu yetenek görüştükleri kişilerin %15'inde varmış. Söyleşi yapan kişi de buna şaşırmış, çünkü görüştükleri insanların hepsinin yönetici olması dolayısıyla zeki insanlar olduklarını ve hepsinin böyle bir yeteneği olmasını bekliyormuş (demiştim size zekanın bir önemi yok diye :P). Araştırmacılar da diyor ki, 4 yaşındaki çocuklara bakarsanız, sürekli soru sorduklarını, etraflarındaki şeylerin işleyişini merak ettiklerini görürsünüz (çocuğunuz 2,5 yaşında aynı şeyi yapıyorsa kesin dahidir, bir doktora danışınız, bizim burada konumuz değil malesef :P). Ancak diyorlar ki, bu meraklı, yerli yersiz sorular soran çocuklar, 6,5 yaşına geldiklerinde soru sormayı durdururlar çünkü hızlıca öğrenirler ki öğretmenler provakatif sorulardan çok, doğru cevaplara değer verirler. Sadece bizim ülkemizde böyle değilmiş (hemen bununla ilgili tespitlerimi yazabileceğim bir yazı başlığı açtım, burada daha fazla uzatırsam kafama gelecekleri görebiliyorum; pek de bir şey yokmuş, sanırım kimse kalmadı artık :P).

Neyse, ben yine de devam edeyim, içimde kalmasın, sonra dilim şişer falan. Değinmek istediğim aslında araştırmada geçen başka bir özellik idi. Bana bir Montessori öğretmeni vasıtasıyla ulaşan bu söyleşide geçen bir başka özellik de bu yenilikçi/yaratıcı yöneticilerin Montessori okuluna gitmeleri imiş. Bu yazıyı okuduğum sıralarda YavruSu'yu Montessori kreşine göndermek için kendi kendime bahaneler bulmaya çalışıyordum çünkü şu andaki kreşinden bir öğretmenleri yüzünden pek de memnun değildim ve alternatif olarak çok da fazla bir seçeneğimiz yoktu. Hemen T.ye bahsettim, dedim ki bak yeniklikçi/yaratıcı insanlar hep Montessori okullarından çıkıyormuş, o da okudu, dedi ki, bu insanlar yönetici* dolayısıyla bizim örnek almayı pek tercih etmediğimiz bir tipoloji!

*İşte aramızdaki fark bu :) Ben sıfatını görüyorum, o aslını. Neyse, tencere kapak ilişkisi dolayısıyla yıllardır geçinip gidiyoruz işte :P

Burada, yani Amerika'da, Montessori okullarına gidenler, zaten belli bir düzeyde geliri ve çevresi olan insanların çocukları. Ve bu insanların, üniversite dahil, eğitim paraları da hazır, networkleri de. İstatistik sonuçlarıyla benzerlikler bulmak bizi nereye götürür bilmiyorum. Şimdi bu araştırmayı okuyanlar düşünürler mi acaba, biz de çocuğumuzu Montessori okuluna gönderirsek, iyi bir işe girer ve yönetici olur, başarılı olur diye. Aman diyeyim, çok büyük yanılsama olur bu! Başarı, mutluluk gibi kavramları tümden reddetmek gerekiyor. Onların gizli olduğu şeyler yok. Bunlar sadece aldatmaca. İnsanları başarılı olmak için korkunç bir rekabet içine sokup bunu yaparken de küçük şeylerden mutlu olunuz diyerek avunmalarını sağlamaya çalışarak, gerçekleri görmelerine engel olan sistemin oyunları bunlar. Dikkat ediniz, oyuna gelmeyiniz.

Bu arada Montessori eğitimi ile ilgili özel olarak bir sorunum olmadığını söylemeliyim, ve Türkiye'dekilerin, en azından Banu'nun anlattığı Montessori okulunun farklı olduğunu biliyorum. Benim karşı olduğum, sistematik hale getirilmiş her tür ekol, düşünce, sınıf, ideoloji, parti, vs. Çünkü, özgür ve değişime açık olmalı insan diye düşünüyorum. Fikirler değişebilir ve hatta değişmelidir de. Çünkü şartlar değişir, insanlar değişir, buna ayak uydurmayan, insanlarla etkileşim sonucu değişmeyen sabit bir ideoloji, sabit bir ekol, ne yenilkçi olur ne de yaratıcı. Olsa olsa bir örnek giyinen, daha da kötüsü bir örnek düşünen; işe girip -ister yönetici, ister en düşük maaşlı çalışan olsun- aynı sistemi devam ettiren kitleler topluluğu oluşmasına neden olur. İşte bu yüzden bu tarz bir kreşe veya okula göndermek istemiyorum yavruyu. Mümkünse hiçbir aktivitesi olmayan, çocukların bahçeye çıkıp özgürce oynayabildikleri, insani ilişkilere özen gösteren, yaşama, her tür yaşama saygı duyan bir yer olsun yeter diyerek bana paslanan kreş anketinin bir sorusunu cevaplamış oluyorum :)

Hahaha, niye bu kadar yazdım sanıyorsunuz? Bir daha bana kimse  anket/mim/sobe/vs. gibi şeyler göndermesin diye :P Şaka bir yana, pek beceremiyorum bu tarz şeyleri ama azmettim cevaplayacağım. Merak etmeyin şimdi değil, bir sonraki yazıda :)

17 comments:

ycurl said...

Ha ha Evren cok eglenerek yazmissin yaziyi :) Yenilikci yonetici yerine yaratici yonetici daha uygun geliyor bana. Arti her yaratici insanin yonetici olma zorunlulugu yok her yoneticinin de yaratici olmayacagi gibi. Ama iliskilendirme ve dogru kisileri bir araya getirmeyi beceren kisilerin gercekten basarili oldugunu gozlemledim ben. Aslinda bu daha cok is dunyasi icin yapilmis bir arastirma ben acaba bilim dunyasinda boyle bir arastirilma yapilsa ne olur diye dusunuyorum.

Evren said...

Hah, böyle bir yoruma ihtiyacım vardı. Innovative'i yaratıcı şeklinde çevirmek daha doğru değil mi? Hemen düzelteyim. Ben de öyle çevirmiştim ama SesliSozluk'te ısrarla yenilikçi yazınca şüpheye düşüp değiştirdim. Ve evet bu araştırma iş dünyası için geçerli. Bilim dünyası için de olsa çok iyi olur gerçekten, bak şimdi ben de merak ettim.

Pratik Anne said...

Arastirma sonucu enteresanmis. Cocuklarin sorularina sabirla cevap vermemin bir faydasi olacak demek.

Kres ve okul istemedigini yazmissin? (Belki sen sadece kresten bahsediyorsun) Belli bir yastan sonra (3 yas civari diyelim) onlar soru sorduklarinda, etraflarindaki ve etraflarindakilerden de otesini merak ettiklerinde sorduklarina onlara bunlari ogretecek bir ortam olmasi, onlari ogrendikce daha baska sorulara sormaya tesvik edecek bir yer olmasi da guzel bence. Bu montessori olur olmaz orasi ayri bir konu.

Belli bir yasa kadar cocuk oyun cocugudur ve ona uygun ortam verilmelidir ama cocuk bu etrafini merak eder. Bu bortu bocek ne diye soruldugunda, gunes neden bu kadar parlak diye sordugunda bunu cevaplamak yerine hadi cocugum birak bunlari sen git hopla zipla denilen bir ortam varsa o da meraki oldurur. Kipircan da Kimilnaz'da gunde 100 lerce soru soruyorlar. Ben de sorduklari sorulari detayli olarak (gerekirse arastirarak) onlara cevapliyorum. Daha fazla seyler buluyorum, youtube'dan video gostererek anlatiyorum ve onlar bunu sunger gibi emiyorlar. Daha fazlasini istiyorlar. Bence okul buna da hazirlikli olabilmeli.

Sonucta okul ne olursa olsun ticari bir isyeridir. Bir kalibi vardir. Bir amaci ve o amaca hizmet eden bir mufredat vardir. Devlet okulu da olsa ozel okul da olsa. Herkes reklamini soyle veya boyle yapacak. Okul arastirma doneminiz gelince goreceksin. Reklamini yapmayan iyi (veya kotu) bir okul yok piyasada. Sadece reklamla bu okullari bulduktan sonra icini iyice irdelemek gerekiyor. Ondan sonra kendine ve cocuguna uygun olani bulmak onemli olan.

Cocuklarim yonetici yonetici olmasa da olur. Ama yonetmek icin gerekli inquisitiveness e sahip olmaya devam etseler de fena olmaz yani.

Son olarak baska bir arastirma, hareketli ve spor aktiviteleri daha fazla olan cocuk ve yetiskinlerin daha iyi ogrendigi sonucuna varmis. O kadar hoplama ziplama ve kosusturmayi bosa harcamamak lazim ;)

http://www.sciencedaily.com/releases/2009/03/090331183800.htm

Evren said...

Aaa, cok sevindim bu arastirmaya! Bizi onune katip oynatip ziplatmasi bir ise yaracak demek ki :) Bu arada ben kres istemiyorum demek istemedim, zaten bizimki 8,5 ayliktan beri kreslerde :) Demek istedigim sistematize edilmis ilkeler, kurallar tasiyan ekolleri pek sicak bulmuyorum, daha ozgun ve rahat bir ortami olmasini istiyorum. Yoksa dediklerine kesinlikle katiliyorum. Sorularini cevaplayacak ve hatta dedigin gibi ogrendikce baska sorular sormaya tesvik edecek yerler olmasi cok onemli. Inqusitiveness'larini da umarim hic kaybetmezler. Videolar izleterek anlatma/gosterme olayini ben de yapayim, iyi fikir verdin, sagolasin! Gecen gun kahvenin nerden geldigini sormustu bulup gostereyim hemen :)

ycurl said...

Bu gidisle yorumlarda da ilginc oneriler gelecek gibi duruyor. Zaten merak birlikte cok soru sormayi da gerektirir ama bize verilen egitim sisteminde bu buyuk bir handikap yazdigin gibi. Kliselesmi kaliplar ve ekoller konusunda da hemfikirim. Illa bir sey olacaksa her ekolden aklima geleni harmanlarim daha iyi ama boyle bir okul bulmak zor galiba. Ev okulu mu kursak ne? :))

Ozgur said...

Seviyoruz yazılarını, sen bol bol yaz. Kaynağını da okuruz da böylesi daha güzel.:)

Yalnız yöneticilik kategorik olarak kötü bir şey değil ki. İlla piyasa şirket iş bağlamında düşünmemeli. Liderlik anlamında düşünmeli. Bu bir STK olabilir, greenpeace olabilir, kendi gönlünde yatan aslanı gerçekleştirmek için olabilir... Yaratıcı, farklı düşünen, sorgulayan insanlara ihtiyacımız var. Kastettiğimin çocuğum illa yönetici olsun/olmasın konusuyla alakası yoktur.

bu arada idle parent kitabını okudun mu?

Özgürlük üzerinde ısrar etmemiz gerekiyor. Seçim yapabilme, ama kola mı içsem pepsi mi arasında değil. gerçek tercihler yapabilme, okul başarısı peşinde koşmayı reddedip serseri olabilmekten, sanatçılığa, ya da belki de eğer isterse ciddi bir şirkette yöneticiliğe kadar, ya da her şeyi bırakıp dağ başında yeni bir tecrübeye yelken açacak kadar. İnsanların çoğu ellerine bir senaryo tutuşturulmuş gibi yaşıyor ve bunun farkında değil. Bu bilinç de bence anaokulu, ilkokul vb tam ilgili değil. Anne babanın cesareti, güveni ve çocuğun onu algılayabilmesiyle ilgili. Tercih yapan insan sonuçları göze alan insandır. Konforsuzluğu göze alabilen kişidir. Zordur, ama ... ne kolay ki:)

banushka said...

Ozgür anneme katılırım; bence de yöneticilik kaçınalası bir kategori değil... - çok akademik bir ortamda dış kapının mandalı olarak bulunmam munasebeti ile objektif gözlemim; harika yöneticilik yapabilme yeteneklerine sahip insanların sadece bu unvandan kaçmaları sebebi ile ortalık bunun altından kalkamayanlara kalıyor, bu durum yeteneklileri daha da çileden çıkartıyor, ama yine de oyun dışında kalmayı tercih ediyorlar. - Kızımı yetiştirirken de bulunduğu ortamlarda liderlik özelliklerinin törpülenmemesi veya pompalanmaması benim için yeterli bir kriter...

Klişeleşmiş kalıplar ve ekoller konusunda seninle aynı fikirdeyim. Zamyatin'nin Biz'deki sözleri gelir aklıma; nasıl son sayı yoksa,son devrim de yoktur... Sadece Mira'nın şu andaki okulunda değil - kısmetse bir kaç ay geçireceği bir başka okulda da - Montessori (vb.) sistemleri de bu bakış açısı ile yorumlayan insanlar olduğunu görüyorum. Bunlar Montessori'yi bir şablon olarak alıp içine yerleşmeye çalışmıyorlar.

Seda said...

Ozgur annenin bahsettigi "secim yapabilme ozgurlugu" benim de gozumde en onemli olan sey. Ulkemin en tipik okul/bolum/kariyer cizgisinden devam etmis ve bunun sikintilarini/doyumsuzlugu yasayan biri olarak kizima vermek istedigim dusunce tarzi bu ozgurluge sahip olmasi.

Isterse universite okumasin dedigimde aldigim bakislara, duydugum yorumlara ragmen bunu vermek niyetindeyim.

Montessori'ye gelince:

Bugun bir kitaba basladim, Montessori egitimi/felsefesi uzerine. Ilk sayfada okudugum ve altini cizdigim cumleyi aynen aktariyorum:

"In fact, schools may be one of the forces in our culture that stan in the way of a child's natural ability to learn."

Bunu soyleten bir felsefenin ben takipcisiyim, bir anne/ebeveyn olarak ustume dusen sorumluluk ise felsefenin dogru uygulandigi, ozune sadik kalan isletmeyi bulmak.

Sevgiler,

Selen said...

Bence basarili birey, mutlu olmayi becerebilen, neyin pesinde kostugunun farkinda olan, kendine hedefler koyabilen ve bu hedefleri gerceklestirebilen insandir. Ister yonetici olur, ister garson hic onemli degil. Cocuklarim icin de bunu gonul rahatligiyla soyleyebiliyorum. Benim gorevim onlarin gelisimi icin saglayabilecegim en iyi sartlari saglamak. Gerisi onlarin secimi. Eger bu secimi yapabiliyorlarsa zaten, ben anne olarak basarili olmusum demektir.

Cocuklarimizi "duvardaki bir diger tugla" haline sokan egitim kurumlari mi, yoksa egitim kurumlarinin da onemli bir parcasi oldugu busbutun dunya duzeni mi diye dusunup duruyorum.. Cocuklarimi alip issiz bir adaya gidesim, hicbirseyden habersiz yasayip gidesim geliyor bazan...

Red Riding Hood said...

Evren'cim,
Senin ve ailenin yeni yılını şimdiden kutluyorum ve Su'yu mıncırıyorum :)Yeni yılda mutluluk ve sağlık dolu günler sizinle olsun.

Merry *. • ˚ ˚ •. ★ ★ Christmas. *. °. ° * * ★ ★ Joyeux. • ˚ ˚ ★ ★ ˛ ˚ ˛ •
•. Noël ★ ˛ ˚ _Π_____. * ˚ ★ ★ ★
˚ ˛ • ˛ • ˚ */______/~ \. ˚ ˚ ˛ ★ ★ ★
˚ ˛ • ˛ • ˚ *| 田田 | 门
°º ♫°° ♫♫ °º ♫°° ♫♫ °º ♫°° ♫♫ °º ♫°

Deli Anne said...

"Benim karşı olduğum, sistematik hale getirilmiş her tür ekol, düşünce, sınıf, ideoloji, parti, vs. Çünkü, özgür ve değişime açık olmalı insan diye düşünüyorum. Fikirler değişebilir ve hatta değişmelidir de. Çünkü şartlar değişir, insanlar değişir, buna ayak uydurmayan, insanlarla etkileşim sonucu değişmeyen sabit bir ideoloji, sabit bir ekol, yaratıcı olamaz." tam olarak hissettiğim bu.. eline sağlık.. seviyorum bilgeliğini:)

füsfüs said...

ben birsürü yazmıştım gönderemedim silindi:( aslında yorum penceresini pop up yapsan yorumcular için daha kolay olabilir ana sayfadan ayrılmadan yorum yazabiliriz.

t nin mont okulu ve yöneticilikle ilgili yorumuna çok güldüm:))
beni en çok kreş konusu ilgiledirdiği için oradan girmiştim. varsın bale ing satranç vs öğrenmesin. maydonoz diksin, havuç söksün, kirlensin, sağlıklı doğal beslensin ve bol bol karalama yapsın yeter diyorum. öğretmeninin kesip yapıştırdığı eserler kızınız yaptı diye eve yollanmasın istiyorum. ama bunlar olmazsa göz boyanmıyor müşteri çekilmiyor, kreşler ticarethane mantığında olduğu sürece böyle yerler bulmak imkansız oluyor. söyleyince de cevap ama veli istiyor oluyor. offf:(

yeliz said...

çok keyifle yazmışsın, cümlelerinden kahkahalar fışkırıyor:)

yöneticiliği insanları yönetmek ya da iş dünyasındaki bildiğimiz anlamda almıyorum ben. durumları yönetmek, ilişkileri yönetmek, sorunları çözmede pratiklik anlamında alıyorum, bu sebepten iyi bir kavram, kendi adıma uygulamaya çalışıyorum. bildiğimiz iş ortamındaki altında insan çalıştırmak kavramı bünyeye ters zaten (bu sebepten başarılı olamıyorum:) )
osho hani bir yerde diyordu, zeki insanlar çocukluklarını çok iyi hatırlar, ya da çocukluklarını hala yaşar mı ne. (of hafızam hiç yerinde değil) yani demem o ki yaratıcı yönetici tipinin 4 yaşındaki çocuk meraklılığı ve soruları sorma yeteneği o yıllarını hiç unutmamış olmasından ve içindeki çocuğu öldürmemekten geliyor. doğru anlamış mıyım?

Berceste said...

Evren +1 ve Selen +1 yani kesinlikle yazdiklariniza katiliyorum. Ev okulu yanlisiyim ben de ycurl, elbet bunu yapabilenlere. Ben bizim evde kisiligi cok kuvvetli bir babaanne ve ona gore daha lay lay lom takilan bir dede ile buyudum. Oyun grubum superdi :) Dedeyle bol oyun, babaanne ile hem oyun hem egitim, dikis, nakis, cicek, bocek, dunyaya dair ne varsa... Anne ile dogal ihtiyaclar. Baba calistigi icin ona bol ozlem ve uygun zamanlarda onunla oyun ya da onun hobilerini(kendisi gazeteci olmakla beraber her turlu tamirat, ozellikle radyo, TV, araba tamiri elinden iyi gelirdi, hatta Cetin Altan'in o donem bir yazisi bile vardi babamin araba tamirine dair) birlikte uygulama. Cevremde bol yasitlarim... Dedemle sokaga cikip onlarla oynamaca ya da annemle onlara gitmece, onlarin bize gelisi... Boylelikle hic anaokulu ihtiyaci duymadim. Hatta giden arkadaslarimi gorunce de sevmedim. Ben ana baba okuluna gitmem diye tuttururdum. Gorusum hala degismedi :) Ne prensibi olursa olsun, evde bizim verdiklerimizi verebildiklerini dusunmuyorum. Bizim ilgilendigimiz gibi ilgilenebildiklerini de. Bir de bir felsefe isin icine girince, ibre sasiriyor gibi geliyor bana. Bu felsefeler hakkinda cok okumus olmamakla birlikte, gozlemledigim, 2.Dunya Savasi sonrasi cikmis olmalari. Bir ihtiyacin ardindan. Montessori elindeki kisitli imkanlarla en iyiyi basarmaya calismis. Digerleri de. Onlarin kalibi, bizim bedene nasil denk duser konusunda cekincelerim var. Bunun disinda, evde saglikli oyuncaklarla oynasinlar, uyusunlar, yesinler, icsinler diye didinirken, hap kadar cocuklari biraktigimiz yerlerde, ne ile boyama yaptigini bilmemek, evde pamuk yatak tercihim iken sentetik yatakta ya da az once ayakkabi ile basilan yerde uyudugunu bilmek beni dusunduruyor. Elbet koza icinde de tutamayiz garibanlari. Ama bu sorular kafamin icinde donup dolasiyor iste. Hayallerimizdeki O okul hicbir anne icin daha dunyaya gelmemistir eminim. Gerektigi zaman, en yakinini bulabilmek bizim icin en guzeli olacaktir. Hatta bu kadar dusunmemize ragmen, belki de bir ruzgar bizi alip goturecek, hic akla hayale gelmeyen bir yere cocugumuzu birakmamiz gerekecektir, ona da birsey diyemem! Hani ahkam kesmenin de alemi yok benim icin, en azindan 3 sene icinde akla hayale gelmedik seyler yasadiktan sonra! Bak bir post yazisi oldu bu :P Bir de fiyatlari var, ucuk kacik... Asgari ucreti 2'ye, 2,5'a katlayan duzeyde. Ingiltere'de anaokullari boyle pahalli oldugundan 2 cocugu olan anne, babadan birisi isini birakip evde cocuk bakardi. Bizdekiler de o hesap ama herkes aglanmasina ragmen, bir yerlerden bulup bulusturuyorlar. Adi varolan, tadi olmayan ama kuyruklarla, siralarla ogrenci alan anaokullarini duydukca kucuk Amerika oluyoruz iste diye uzuluyorum. Keske sartlar hep kucumenlerden yana olsa ve anne, babalari yanlarinda olsa dilegim deyip bitiriyorum, yoksa kitap yazabilirim :)

evren said...

Ben tam tersine merak ettim ve bekliyorum bir sonraki yazini :) Montessori'nin ülkeden ülkeye uygulama farklari oldugu gibi, ev ve okul uygulamalari arasinda da fark var sanirim. Innovation ilgili literatürde yenilikcilik anlaminda kullaniliyor, seni yaniltmasin. Innovation management üzerine vaktin olursa oku. Ilginc konudur, yeniliklerin yayilirken izledigi bir model ve bunda rol oynayan belli bir insan tipi var. Sanirim o insan tipi "neden?" ve "neden olmasin?" sorularini günlük gida gibi tüketen bir tip :)

Berceste said...

Plastigin extruder'den gecme sicakligi ile kiyas yapmak lazim Evren. Yani plastigin ki de cok dusuk degil. Evet cam'in ergime noktasi yuksek ama alternatifi ile kiyaslayinca fark ne kadar? Bunlari tek tek irdelemek mi daha dogru, saglik acisindan bakmak mi daha dogru? Sureklilik mi daha dogru? Icelemek lazim. Ama su kesin ki, elimizde cam damacanalar vardi, bunu senelerce kullandik. Bir anda, birisi zengin olsun diye pufff yok oldular. Su anda misir bufelerinin her alis veris merkezine kurulmus oldugu gibi! Kaldirim taslarinin ikide birde degistirilip, sonra bunun parasinin vatandastan istendigi gibi!(7 yil once kendi istemim disinda degistirilen-eskileri cok cok daha iyi idi- su anda uzerinde yurunemeyen taslarin parasini istiyorlar biliyor musun? Yuzkusur TL)Yani irdelenecek konu cok :) Ayikla pirincin tasini seklinde. Ama birsey kesin ki, BPA zararli :)Artik bunda hemfikirler. Hem bak annenin kullandigi tencereler senelerdir diyorsun. Cam, dikkat edildiginde, plastikten daha uzun sure dayanabiliyor, bu da enerji kiyasinda avantaj!

Evren said...

Selen,
Her zamanki gibi çok güzel toparlamışsın! 'Kendine hedefler koyabilen ve bu hedefleri gerçekleştirebilen' bir insan... Bu çok çok önemli gerçekten! Ve de kesinlikle katılıyorum, hatta açtığım başlık bununla ilgiliydi: dünya düzeni / dünya sistemi. Ve aynı his bende de var :)

Red Riding Hood,
Ne güzel bir mesaj bu böyle, sağolasın! Ben de sizin yeni yılınızı kutluyorum! Dileğim, dileğiniz olsun, her şey gönlünüzce olsun :))

Füsfüs,
Üzüldüm ya gitmesine :( Hemen dediğin gibi pop up yaptım. Umarım bir daha olmaz.
Kreş konusunda da, ne güzel şeyler yazmışsın, bak hiç düşünmemiştim, maydanoz, havuç, doğal beslenme... Off bence de :(

Deli Anne,
Sağolasın! Çok teşekkürler ve teveccühünüz diyorum :) Sevgiler...

Yeliz,
Ne güzel bağlamışsın, bak sen de var bir yetenek :)) Ben biliyordum zaten, gözlerinde gördüm o 4 yaşındaki Yeliz'in cin bakışlarını ;)

Nihal Maya,
Biz şanslı değiliz aslında, yazacağım umarım yakın zamanda ama ben bu kreş konusunda çok dertliyim, sürekli yeni bir kreş arayışı içerisindeyim. Bir önceki sınıfından çok memnundum, çünkü orada hiçbir aktivite yoktu :) Her çocuğun kendi içsel zamanı takip ediliyordu ama sonradan öğretmenleri değişti ve ben hergün endişelenir oldum. Tabii ki aktivite yapmasından değil :) Evde mutlaka bir şeyler yapılacak illa ki :) Bir çocuğu saatlerce hiçbir şey yapmadan tek başına bırakmak, özgür bırakmak anlamına gelmez. Benim dediğim bu konuda çocuğu dinlemek. Onun ilgisi ve merakı doğrultusunda hareket etmek, önüne şablonlar koymadan yaratıcı olabileceği şeyler yapmak. Yani atıyorum eğer resim yapmayı seviyorsa, içini dolduracağı boyama kitapları değil de, boş bir sayfa ve renkler vermek, hadi ev yapalım deyip onu tek bir ev şekli varmış gibi sınırlandırmamak, ya da müzikle ilgiliyse, orasına burasına basınca şarkı söyleyen köpek vermek yerine, bir ilaç kutusuna pirinç doldurup shaker veya farklı enstrumanlar yapmak, farklı farklı müzikler açıp birlikte eşlik etmek ya da kendisinin yaşına uygun çalabileceği bir enstruman almak. Neyse yazınca daha ayrıntılı tartışırız zaten. Küçük prense sevgiler... :))

Berceste,
Ooof offff diye bir giriş yapayım :)) Keşke mümkün olsa diyeyim, bak yine teklif yapayım, burada da konuk yazar olarak yaz arada :P Çetin Altan'ın yazısını çok merak ettim bu arada. İstanbul'a gelince şu ev okulunu işini bir konuşalım diyorum. Çünkü ben paraya ihtiyacım olmasa da, sabit bir işte çalışmasam da, boş zamana, kendime ait bir zamana ihtiyaç duyacağım. Tek başıma ya da iki kişi olarak da Su'ya düzenli olarak bakabileceğimizi zannetmiyorum. Ama buradaki gibi bir kooperatif kurarsak belki olur, ne güzel olur :))

Evren,
İyi oldu bu yorum, aslında ben önce yenilikçi/yaratıcı demiştim ki sanırım Türkçe'ye tam çeviri için iki kelimeyi de kullanmak gerekiyor. Neyse şimdi değiştirdim. Daha önce hiç duymadığım, okumadığım bir alan bu. Gerçekten böyle bir insan tipi varmış yani, şaşırdım :) Bu yazının devamını da kısa zamanda bitireceğim umarım...