September 16, 2010

Google yokken sorularımızı kime soruyorduk?


Eskiden, yani bundan 15 yıl önce, simitçiler ve büfeciler vardı. Onlar lokal Google maps gibi işlevlenirdi. Bazıları işi ticarete dökmüştü, "Soru Sormak 1 milyon" diye yazıp asarlardı tezgahlarının cam kısmına, kendi el yazılarıyla acayip tasarımlar yaparlardı. Çoğu zaman yanlış tarif ederlerdi, 500 metre ilerde dedikleri yer, 3 km geride çıkardı. Bir de böyleleri vardı :)


Ben hiç pes etmezdim ama, 50 kişiyse 50 kişiye sorardım. Bulana kadar canım çıkardı o ayrı. Şimdi arabaya yazıyorsun söylüyor sana: sağa dön, sola dön, düz git diye. Belki şimdi, yani sen bu satırları okuduğun sırada "mola ver, tuvalete git" diyenleri de çıkmıştır. Kimbilir belki de doğala dönelim kampanyaları ses getirmiş ve tüm araçlar satılmıştır bile (farkındayım biraz ütopik oldu ama geleceğe dair güzel hayallerimiz de olmasa neye yarar yaşamak şu dünyada).

Herneyse, başka bir bilgi deposu da sokaktaki abla, abi, amca, teyzeydi. Mesela biz üniversitedeyken şöyle olaylar yaşanabiliyordu:

Yer: Kız yurdu önü telefon kulubeleri (evet o zaman cep telefonu da yoktu, kartlı telefon kullanırdık. Jetonlu telefon da kullandık ama üniversitede kartlıya terfi etmiştik. Jeton ne mi? Para gibi bişey işte, git Google'a sor, hem böylece yarıçapının kaç milimetre olduğu gibi son derece 'gerekli' bilgilere de ulaşmış olursun, aman hiç bir bilgi eksik olmasın, zira çağ bilgicilik çağı...)

Kızyurduna dönecek olursak, anektodumuz, bir grup oda arkadaşının kiralık ev aramasıyla başlıyor. Gazeteleri paylaşmış, uygun gördükleri ilanlardaki telefonları arayıp detayları öğrenmeye çalışıyorlar (Detaylar neden mi gazetede yazmıyor? Gazete denilen şey, gerçek sayfalardan oluşuyor, öyle internet gibi sınırsız sayıda sanal sayfa olamıyor da ondan. Ha bir de kelime başına para ödemen gerekiyor ilan verirken. O yüzden ilanda yazılanlardan herhangi bir sonuç çıkarmak pek mümkün değil. İşte, verdikleri minicik telefon numarası bu noktada devreye giriyor.)

Ve telefon sesi duyulur: Zırr, zırr (böyle çalıyordu gerçekten, şarkı falan yoktu öyle eskiden, valla)
T: Bu ev de olmadı! Of ya gene bu yurda kaldık seneye! Kül kedisi bile 12'ye kadar serbest, 11'de yoklama mı alınır ya, olacak iş değil (belli bir saatten sonra kapılar kitleniyordu, geç gelenler imza atıyordu, sonra kalktı neyse ki bu 'demokratik' uygulama).

E: Aaaa bak şu ilana; ne kadar uygun fiyatı; 3 odalı diyor hem de! Arayalım mı?

T: Bakayım. Kızım sen şaşırdın mı, bu fiyata İstanbul'da 3 odalı ev verirler mi kadına! Ya da belki de tuvaleti de oda olarak sayıyolardır, hahaha. (emoticon kullanmıyorduk o zamanlarda :)

E: Ayşekadın'daymış, nerede ki acaba, sen biliyor musun?

T: İstanbul ilanlarına baktığına emin misin?

E: Aaa dur şu amcaya sorayım bir.... Pardon bakar mısınız, bir soru sorabilir miyim acaba? Ayşekadın nerde biliyor musunuz?

Amca: Valla kızım, biz bu yurtta yeniyiz, Ayşe Hanım'ı hiç görmedim. (Amca yurtta kalmıyor, kızını yerleştirmeye gelmiş de, canından bir parça olduğu için, ondan ilk kez ayrılacağı için, biz diye bahsediyor kızıyla ilgili şeylerden).

T: Hihohaha, aldın mı cevabını şekerim? Biz en iyisi bu ev arama işine son verip bütün kızlar toplanıp eylem yapalım, açsınlar kapıları, bu ne ya, kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz. (1996 senesiydi, yani 20. yüzyıl :)

Sonra yurtta eylemler yaptık, yalnızca kapılar için değil tabii ki, bütün anti demokratik uygulamalar için, yoklamalar için, tacizler için, ve daha başka bir sürü şey için darbukalı davullu şarkılı danslı eylemlerimiz oldu, yürüyüşler yaptık sonra. Topluca ilettiğimizde taleplerimiz kabul gördü. Hak verilmez aranır deyip hakkımızı aradık hep. Üniversite yılları gerçekten çok başkaydı. Hep o yıllara dönmeyi istemişimdir, baştan yaşasaydım neleri değiştirmek isterdim diye hala hayaller kurar dururum. Yani eğer üniversitedeysen hayatını bir daha gözden geçir derim.

Bir de derim ki (anne nasihatları serisi 15 bin): sen sen ol, başkalarının değil, kendi istediğin hayatı yaşa, hayallerinin peşinden git. Çünkü çocukken öyle yapardın; yürümeye başladığın andan itibaren başının dikine, bizim gösterdiğimiz değil, kendi istediğin yöne doğru giderdin. Şimdi de bakmana gerek yok birtanem, nereye gidersen git, biz hep senin arkandayız zaten.

Neyse, bu kadar duygusallık yeter. Şimdi yazının konusuna geri dönelim ve sorumuzu bir de seyircilerimize soralım. Evet, Google yokken siz kime soruyordunuz sorularınızı? İstediğiniz yanıtları alabiliyor muydunuz yoksa kafaya gelecek olan terlik veya öğretmen korkusundan rahatça soramıyor muydunuz? Sırf sorusunu araştırmak için kütüphaneye giden var mıydı aranızda. Varsa söylesin süpriz ödül vereceğim :P Ha bir de arkadaştan öğrenilen bilgilerin güvenilirliği meselesi vardı, başına böyle bir şey gelen var mı? Evet, heyecanla cevaplarınızı bekliyorum :)

13 comments:

Gulcin said...

YavruSu bunlari okurken zaman nasil olacak cok merak ediyorum gercekten. Zaman nasil olursa olsun heralde son paragraflara geldiginde onun da yuzundeki gulumsemeye hafif titremeler eslik edecek. Kimbilir belki de aman anne ya diye soylenir okurken :)

Ve elbet ah universite yillari :)Ben de zaman zaman dusunuyorum donebilsek o zamanlara diye. Ama donsek bile odalar biraz daha genis olsun bari Evren :)

Ve soruya gelince: Benim merak ettiklerimi ogrenmek icin kutuphaneye gitmisligim de vardir. Zira kutuphanede calisiyordum :) Odulum nedir acaba?

O yillara dair aklimda kalan en onemli sey donem odevleri. Ansiklopedileri acip oradan biraz buradan biraz arastirmamiz ve altina cizgili kagit koyulmus duz kagitlara murekkepli kalemle yazmak icin verdigimiz muthis mucadele. Dikkatlice yazarak gecen dakikalarin ardindan son satirlara geldiginde yanlis yapmak dayanilmaz olurdu.Hey gidi gunler hey!

Sevgili YavruSu, sen cizgisiz kagitlari muhtemelen sadece printer ile kullanacaksin. Boyle odev yapmanin guzel yanlari da vardir ama inan bana cizgisiz kagida donem odevini yazmak zorunda kalmayacagin icin sanslisin :)

ycurl said...

Bi dakika ben yurtta kalirken 11 yoklamasi yoktu. Hmm dur haklisin gelip kontrol ederlerdi oda tam mi diye ama ilk yillarda. Sonraki yillarda kontrolu yapan (ne denir de onlara) senden olur ses cikarmazdi :)Bir de 12 kapisini kacirdin mi 2 ve 4 kapilari vardi. Ama ben hic imza atip iceri girdigimi hatirlamiyorum :) 92-94'ten bahsediyorum ben yalniz :))
Ben sorumu arastirmak icin kutuphaneye giderdim itiraf ediyorum. O da cocukluktan gelen aliskanlik evde mutlaka ansiklopedi setleri olurdu bakmamiz icin. Eskiden evlerde ansiklopediler olurdu gercekten :) Simdi yaz google'a bul cevabi. Bizim isimiz daha zormus ben YavruSu.

Açalya said...

Ay sabah sabah çok güldüm, ne güzel anlatmışsın. Yaşadım resmen o günleri. Ben askeri yurtta kaldım, ne 11'i be, biz 9'da girerdik haftasonu 10'muydu, 11'miydi ne, ay içim daraldı yine, 2 sene dayandım (err yaş haddinden çıkmak zorunda kaldım diyelim) ev tuttuk, uzun olur, ama komediydi yahu!

Google yokken Cumhuriyet ansiklopedisi vardı bizde sayfalarını bile ezberlemiştim..."olmalı daha çok bilgi olmalı ama nerde?" diye arkadaşların Meydan Lorus (ay yazamamıyciim tam adını)'una bakardım...Sonra herşeyi biliyom diye soru sormaz oldum, ta ki Google'ı keşfedene kadar.

Yıldıray Karakiya said...

Birkaç ay öncesine kadar ben de tüm sorularımı google efendiye yöneltir olmuştum. İstanbul'da bisikletli kuryelik yapmaya kalkınca gidip kendime google'a bağlanıp harita bakabileceğim, bulunduğum noktayı 500m hata payıyla belirleyip (ki bu yüzden bazen kendimi Kızkulesi'nde sandığım oluyordu)yol tarifi bile verebilen bir telefon aldım. Sonra anladım ki, bu İstanbul şehrinde google haritaları, navigasyonlar yetmiyor. Çözüm: Büfelerin tost taşıyan çocukları. Müthişler. Bir seferinde birine bir adres sordum, dedi ki "Abi bisikletlisin zaten, şu duvardan atla, yan yola geç, çiçekçiden sağa gir köşedeki bina."
Bunun dışındaki konularda yanıt arıyorsam hâlâ kütüphanelere yolum düşer; önce kendi kütüphanem, olmadıysa başkası...

Banu said...

Heyoooo! Ne güzel yazı. Jetonlar! Üç büyük jetonla Berlin'deki ablamı arayıp uzun uzun konuşabiliyordum. 90'ların başıydı. Hatta o zaman bırak interneti, faks bile dahice bir buluş olduğu (ve o sıralar çok pahalı olduğu için) "Keşke birer faksımız olsa, mektuplarımızı birbirimize anında yollayabilirdik," diye hayal kuruyorduk. Hayale bak! Şimdi ne oldu? Geçen yıl ABD'deki ablamın nikahını online skype'tan izledim!
Sorular hep vardı ve ansiklopediler vardı. Cilt cilt, ne çok şey okudum ansiklopedilerden. şimdi yerini wikipedia aldı. Her şey ne hızlı değişiyor :)

Nihal Maya said...

yukardakilerin hepsine den den koyuyorum...
çok güzel bir yazı olmuş...
başarılı bir öğrenci olmama rağmen sınıfta parmak kaldırıp asla soru soramaz ama cevabı bulmak içinse saatlerce kütüphaneden çıkmaz durumlarım çok olmuştur...hala da o sınıfta parmak kaldırıp soru soranlara hayranımdır. bir nevi sosyal fobim olduğunu çokkk sonraları anladım...
ansiklopediler güzeldi her konuda...
arkadaştan öğrenilen bilgiler denincede aklıma hep şu gelir yaş kaç bilmiyorum ama o zamanlar bunu okuyacağım kaynak olduğunu bile bildiğimden emin değilim...
nihal bi adet olduk mu bir ay sürermiş???bir ay kanama gelirmiş...????
bir ay mı???
günlerce uyuyamadığımı bilirim kabus gibi...adet ne kanama ne ne bunlarrrr
anneme sordum kurtuldum:)))
sevgiler...

Eylem said...

Çok güzel bir yazı olmuş :) Beni de aldı götürdü öğrencilik yıllarıma... Yurtta kalmadım ama Aça'nın bahsettiği o askeri yurtta 2 gece kaçaktan misafir oldum, hakikaten adrenalin doluydu :P Aça senin eve çıktığını hatırlamıyorum?!

Şimdi düşününce keşke o zaman google olsaymış dedirten ergenlik çağı sorum geliyor aklıma :) Yaş 14 falan.. Erkek arkadaşımla buluşmam öncesi, komşumuzun herşeyi bilir sandığım kızına dudak dudağa nasıl öpüşülür diye sormuştum.. Bahçedeki bankta oturmuş, parmakları kullanarak öpüşme talimi yapan o halimizi dün gibi hatırlıyorum! En komiği de bana erkekler üst dudağı, kadınlar alt dudağı öper diye sınırları net şekilde çizmesiydi :D

Açalya said...

Eylem anaa kaldın mı kaçak kız orda yuh valla bravo! kızım biliyon ben hepinizden yaşlıydım, yaş haddi 25 mi neydi, daha üçüncü yılıma başlayacaktım beni şutladılar askeri yurttan. Eryaman'da Nihal'le ev tuttuk, 2 sene, sonra Ufuk ve Burak'la GOP'ta ev tuttuk, 1 sene, sonra yine hep beraber Korukent'in arkasında Oyak sitelerinde 2 sene...hey gidi günler.

Evren said...

Dünden beri çok gülüyorum yorumlara, OIP olsaydı da çizseydi bunları :)))

Gülçin,
Kesin bizimki anne yaa diye söylenir bunu okurken :) Ve evet katılıyorum, odalar daha geniş olsun, ve çizgisiz kağıda mürekkep kalemle yazılan dönem ödevleri de hiç unutlur gibi değil! Kütüphane konusunda da şaşırdım, yani dönem ödevi için tamam da, şu anda Google'a sorduğumuz gerekli gereksiz sorular için de kullanır mıydın, eğer öyleyse ödül konusunda bir şeyler düşüneceğim.

ycurl,
11 diye aklımda kalmıştı ama sen söyleyince şüpheye düştüm şimdi, hatırlayamadım tam. O yoklama alanların adı sürveyandı, hahaha ilk duyduğumda çok üzülmüştüm onlar adına :) Ve araştırmacı kütüphaneci olarak diğerleriyle birlikte size güzel bir heykelcik tasarlıyorum, çok yakında :P

Evren said...

Açalya,
9 fenaymış hakikaten, askeri yurt tabii, sen nasıl kaldın orda o kadar ona şaşırdım. Meydan Lorus 1 numaraydı o zaman. Ben dinazorları çok severdim, onların o garip isimlerini, sonra matematik öğretmeni olup dinazorlu sorular hazırlamak isteyince çok aradım o ansiklopedileri... Google sağolsun tabii ama ordan harf sırasına göre aradığın şeyi tak diye bulmak çok büyük mutluluktu :)

Yıldıray,
Çok güldüm Kızkulesi olayına :) Tost taşıyan çocukların tarifleri en iyisiymiş hakikaten. Biz kendi kütüphanelerimize veda edeli çok oldu, önce yurt hayatı ardından yurtdışı artık pek bir şey almıyoruz, o yüzden de kütüphaneler ve Google iyi oluyor. Ama insanın kendi kütüphanesinden araştırma yapmasının keyfi çok başkadır eminim :)

Evren said...

Banu,
Evet ya, küçük jeton, büyük jeton vardı, sen söyleyince hatırladım. Şimdi Skype inanılmaz, biz de her haftasonu annemlerle Skype'tan görüşüyoruz. YavruSu Skype'la tanıyor akrabalarını, bir taraftan acı bir durum ama diğer yandan da o olmasaydı hiç göremeyecekti nenesini, dedesini, amcasını, dayısını... Wikipedia benim de sıkça ziyaret ettiğim bir yer. Hatta bazen Vikipedi için çeviri de yapayım istiyorum ama bakalım ne zaman zaman bulurum. Ansiklopedinin keyfi başkaydı tabii, çok severdim ben de :)

Nihal Maya,
Parmak kaldırmak ve soru sormak benim de fobimdi. Yapmak zorunda olduğum zaman ateş basar, kalbimin sesi dışardan duyuluyor gibi gelirdi. Ne fena bir baskıymış hala da ara ara hissederim, öğretmenler sağolsun (!) Arkadaş bilgilerinin yeri ayrıydı. Çok güldüm senin hikayene! Benim de başıma gelmişti bu tarz olaylar. Annem sorardı kimden duydun kızım bunları diye, Fatoş söyledi, ona da bilmem kim söylemiş diye sanki argümanımı kanıtlamak için referans verirmiş gibi bilginin kaynağını anlatırdım.

Evren said...

Eylem,
Çok güldüm anektoduna :))) Bak bu bilgiyi ilk kez duyuyorum. Arkadaş bilgilerinin yeri gerçekten ayrıydı ;)

Gulcin said...

Duruma aciklik getireyim Evren zira herseyi kendim bulmuyordum :)
Okulumuzun capina gore oldukca buyuk bir kutuphanesi vardi ve kutuphane sorumlusu Vural amcamiz. Bir nevi herseyi bilen adam. Borsayi mi merak ettin Vural amca cikarir bir dergi verir konu hakkinda. Baska bir sorun mu var Vural amca cikarir bir kitap oku buradan bul der. Ama hala o koca kitabi okuyup sorunun cevabini bulmak zorundasin. zaten yardim ederdik ona ama bunlarin karsiliginda da kutuphanede calisacaksin :)

Itiraf ediyorum biz Vural amcayi google olarak kullaniyormusuz :)