Bizim kuzu Mi'de de var elbette ama allahtan ortada pipi yok :P Gerçi kuzu Mi, kıskançlık krizlerini kardeşine değil, bize yöneltiyor. Tabii, en çok da bana. Neyse ki benim de pipim yok :P
Neyse ki, 3 hafta geçtikten sonra kardeşli yaşama epey uyum sağladı mimi. Ve fakat birileri evimize gelip kardeşe fazlaca ilgi gösterdiğinde ayarlar bozuldu tekrar ara ara. Sonra 3 hafta boyunca misafir çağırmak zorunda kaldık :P Yok, şaka ama bir şekilde ona da alıştı. Ebeveyn kitaplarını okumuş gibi, arkadaşlarımızın 'olumsuz' davranışlarını "ignore" ediyor, görmezden geliyordu. Şimdi çoğunlukla kendinden beklediğimizden çok daha olgun davranıyor amma velakin arada arızaya bağladı mı da fena oluyor.
Örneğin dün okuduğum kitapta ten temasının (skin-to-skin) bebekler üzerindeki pozitif etkilerine dair öyle güzel şeyler yazıyordu ki dayanamadım kuzu Mi evdeyken, artık ne cesaretse bendeki, cancino'yu aldım çırılçıplak soydum ve t-shirtümün içerisine yerleştirdim. Üzerine de sling taktım. O orda gerçekten de öyle mutlu oldu ki enerjisi bana bile geçti; hay geçmez olaydı. Abla kişisi önce sordu, soruşturdu, baktı, etti ve fakat hiçbir şey söylemedi. Sonra da hiç olmadık bir yerden kavga çıkardı. Vay efendim neden bebeklerini içeriye kaldırmışız. Bebekleri getirdik, yok! Odasını salona taşıdık, yok! Hiçbir şey fayda etmedi, ufak çapta kıyamet koptu. O ara Şirince'ye mi kaçsam ne yapsam diye düşünürken, çığlıklarla kendime geldim. Aman ne ağlamak, ne ağlamak! Duyan çocuğa işkence yapıyoruz sanacak. Tabii ki bana kızıyor, ben de pardon hemen getireyim falan diyorum salak gibi, meğer babası kaldırmış içeriye. Dedik baba kaldırmış ama o yine de eline geçeni bana fırlatıyor. Bir yandan da yavaş yavaş soyunuyor. Ben anladım tabii ki derdini. Hemen gittim bebişi giydirdim, sonra bizim nüdist Mi'yi aldım kucağıma, t-shirt'ümün içine soktum. Anında yatıştı.
Canım ya, sonra da burnunu çeke çeke yemeğini yedi. Bir yandan diyorum söylese, ben de istiyorum dese ama öyle gururlu ki demiyor, hiçbir şey söylemiyor. Yalnızca bir kardeş daha istiyorum dedi. Hayırdır, ne kardeşi, artık benden geçti, ikinizle zor başa çıkıyorum, büyüyünce sen doğurursun artık dedim. Ben anne değil abla olmak istiyorum diye bir posta da onun için ağladı. Dedim herhalde kardeşini şutlayacak evden, onun yolunu yapıyor. Ya da hoşuna gitti cıngar çıkartmak, malzeme çıkar diye başka bir kardeş istiyor. Konuştukça anladım esas nedenini, bizim mimi, meğer kardeşinin de abla olmasını istiyormuş. Ben çektim o da çeksin hesabı herhalde. Adil kızım benim :P Arkadaşı geçenlerde Skype'tan görüşürken "abla olmak nasıl bir duygu?" diye sorduğunda da "kolay değil" cevabını verip içimizi burkmuştu zaten.
Bana iyi ders oldu ama bu! Nasıl kardeşleri ayırırsın! Daha doğrusu çıplak olmayı deli gibi seven, giyinmeye ebeveyn zoruyla 3 yaşından sonra başlayan, hala yatarken cıscıbıl soyunan bir abla varken etrafta, ne cesaret kardeşi soyarsın, bir de içine koyarsın! Ben de tuttum ikisini birden soydum, başucuma koydum. E benim neyim eksik deyip soyundum girdim aralarına, bir kolumda birisi, diğerinde ötekisi mışıl mışıl uyuduk. Sonra neyse ki gece içimdeki Türk annesi uyandı da, hepimizi giydirdi bir güzel. Üşürüz müşürüz alimallah! Adil olacağız diye de hasta olmaya gerek yok di mi ama :P
1 comment:
İKinci çocuğum olduktan sonra ablalığın ne kadar kutsal olduğunu gördüm. Bu ablaların hakkı ödenmez. Küçücük yaşlarında fedekarlık yapıyorlar bu sonradan gelenler yüzünden. Gözlerim dolu dolu okudum. Kıyamam Su'ya.
Post a Comment