Teacher: What color is this?
YavruSu: Mavi
T: ??? Blue, this is blue.
Y: Mavi
T: Blue
Y: Mavi
T: Blue
Y: Mavi
T: Blue
Y: Mavi
Teacher: Moavee?
YavruSu: Yess, you got it!
T: ?!?!?!?!
Öğretmeni anlattı, Türkiye dönüşü YavruSu'ya mavi rengi öğretmeye çalışıyormuş ama bizimki baskın çıkmış, akşam almaya gittiğimde öğretmeni soruyordu "blue'nun Türkçesi
moavee mi" diye. Dedim, biz çocuğu size Türkçe öğtretsin diye göndermemiştik ama... bir karışıklık oldu herhalde, neyse... :P Şaka bir yana, her gün eve bir yazı geliyor böyle: "bugün YavruSu çocuklara montlarını giymeyi öğretti", diğer gün "haftanın günleri şarkısını öğretti", başka bir gün "arkadaşlarının kıyafetlerini çıkartmalarına yardımcı oldu", vs. diye. E maaşa bağlasınlar bari, diğer öğretmenlere iş bırakmıyor.
Şaka bir yana, bizim kız sürekli öğretme peşinde. Sanırım bu doğuştan gelen bir şey. Çünkü daha 14 aylıkken, kreşte 2 numaralı kuzular (Lamb2) sınıfına transfer olacağı dönemde, öğretmeni geçeceği sınıfın öğretmenine "size 3 çocuk bir de asistan gönderiyoruz" demişti asistan diye YavruSu'yu kastederek. O zaman da öğretmenlerinin diğer çocukları uyutmalarına yardımcı oluyor, altlarını kontrol ediyormuş, kaka yaptılar mı diye. En son, "büyüyünce öğretmen olacağım, o zaman da birlikte öğretiriz yine" demiş öğretmenine.
Ama öğrenme derseniz, cık! Es kaza bir şey öğretmeye kalkalım, öyle büyük kriz çıkar ki vakti zamanında yaşanan Türkiye-Yunanistan krizi hiç kalır yanında. Ne haddimize bir şey öğretmek, nasıl yapıldığını göstermeye kalkmak!!! Oysa ne büyük hayallerimiz vardı, gitar öğretip orkestra kuracaktık, birlikte konserler verecektik. Şimdi bildiklerimizi de unuttuk sayesinde. Neyse ki okula gidiyor. Haftada 1 gün de müzik dersine gidiyor ve gelip bizi aydınlatıyor. Akşamları gelsin "circle time"lar, gitsin "group time"lar... Bir geliştik ki sormayın!
Bu arada o kadar laf ediyordum Montessori okullarına, ama bu sene döndük dolaştık sonunda biz de nasibimizi almaya karar verdik sevgili Madam Maria'dan. Eski okulundaki öğretmeninden sürekli negatif elektrik alıyordum. Bizim yavru da birkaç kez öğretmeninin bağırdığını söyleyince ipleri koparmak için etraftan bulabildiğim tüm kesici aletleri toplamaya başlamıştım. Başta dişlerimle başladım. İdare ve öğretmenin kendisi ile dişli konuşmalar yaptım ve okulla ilgili bulabildiğim kadar bahane buldum. Yok oyuncakların çoğu plastikti, kullanılan köpük sabunun içerisinde sağlığa zararlı maddeler vardı, sınıfın bir köşesine düşünme köşesi koymuşlardı, vs. Aslında bunların hiçbiri öyle büyük şeyler değildi... ah öğretmen iyi olaydı, kreş kar amacı gütmeyen sevdiğimiz bir işletmeydi.
Öğretmenin bu yaş grubu için özel bir önem teşkil ettiğini düşündüğümden hemen arayışlara başladım. Bir tane kooperatif kreş bulduk önce, fikir olarak çok hoşumuza gittiyse de ortam biraz kaotik geldi; 10 aile çocuklarına dönüşümlü olarak birlikte bakıyordu. Sonra eski kreşin müfredat geliştiricisinin Montessori okulu açacağını duyduk. Kadının çocuklara yaklaşımı hoşuma gittiği için daha yakından tanımak üzere hemen eve davet ettim. Kızı bizimkiyle birlikte aynı sınıfta bulunmuştu 3 ay; sonra ayrılıp ev okuluna geçmişti. Birkaç kez buluştuk. Kadının ve kızının bizim yavruyla ilişkisi çok iyiydi. YavruSu da seviyordu onlarla birlikte olmayı. Zaten önemli olan da buydu.
Sonra evlerinin iki odasını birleştirip küçük bir Montessori okulu açtılar. Yalnız diğerlerinden farklı olarak, ilk sene yalnızca 2-3 yaş grubunu aldılar. Biz de böylece, bu küçük ve sevimli okuldan nasibimizi aldık. Şu anda 6 kız öğrenci, 1 Montessori öğretmeni, bir yardımcı, bir de kütüphanede çalışmadığı zamanlarda yardıma gelen bir eşi var okulda.

Aslında hala şikayetlerim var Montessori okulu ile ilgili ve fakat bu okul farklı. Gerçekten farklı :P Ağızlarıyla kuş besliyorlar mesela. Şaka şaka :) Ama gerçekten de kuş besliyorlar, özgür kuşlar için minik kuş evleri var bahçede; bir de bir kedileri var. Çok büyük bir bahçeleri var; domates-biber yetiştiriyorlar çocuklarla birlikte; şimdi kış sebzeleri ekecekler; hatta geçen gün sarımsakla başlangıç yapmışlar. Hava ne kadar soğuk/yağmurlu/(henüz olmadı ama) karlı olursa olsun mutlaka her gün dışarı çıkıyorlar/çıkacaklar. Bunlar çok büyük artıları. Ayrıca ev bazlı bir okul ve tüm materyaller özenle seçilmiş, plastik yok. Ama en önemlisi YavruSu, hem öğretmenlerini, hem de arkadaşlarını çok seviyor. Öyle ki Cumartesi-Pazar bile bazen okula gitmek istiyor.
Ve fakat bayan pimpirik olarak ben hala özenle diken buluyorum üstüne basacak. Çocuğum bir yerlerde şablonlara mı sokuluyor, yaratıcılığı mı öldürülüyor acaba diye esiyor arada. Evet bu işin cılkını çıkarttım iyice :P Gerçi, Montessori'de diğerlerine göre minimum seviyede yönlendirme yapılıyor, en azından felsefesinin temeli bu: "child-led learning" yani "çocuk önderliğinde öğrenme, çocuğu takip etme". Bu gerçekten çok güzel bir felsefe! Ancak Montessori'nin felsefesini hayata geçirdiği dönemde, o günün ihtiyaçlarına cevap vermek üzere, yani çocukları iş hayatına hazırlamaya yönelik bir program geliştirdiğini düşünüyorum. Zaten başta "oyun" değil de "iş" denmesi pek çok şey anlatıyor. Evet Montessori'de oyun yok,
iş var. Kullanılan terim bu. Şimdi çocuk bize de gelip evde iş seçtirmeye çalışıyor, "you wanna choose your work?" diye başımızın etini yiyor. Yavrucum zaten bütün gün çalışıyoruz, evimizde bari iki dinlenelim diyoruz ama anlatamıyoruz :P Şaka gibi.
'İş'in şakası bir yana, gündelik hayatla ilgili ihtiyaçlarını karşılamayı öğreniyorlar. Farklı bir matematik ve edebiyat programları var. Örneğin harfleri ey-bi-si diye öğrenmiyorlar, çıkardıkları sesleri öğreniyorlar. Matematik müfredatı da ezbere yönelik değil; uzunluk, ağırlık, taneler, gibi deneyimleyebilecekleri somut şeylerle çalışıyorlar. Resim de yapıyorlar, müzik de. Güzel sesler çıkaran, gerçek enstrümanları var. Bahçede ekim dikim işlerini öğreniyorlar. Kısacası alternatif bir müfredatları var ve herkes hayatından çok memnun görünüyor.
Benim tek derdim, çocuklar yapmak istedikleri işi seçtiklerinde, önce öğretmenin göstermesi. Ben kendi çocuğuma bir şey gösteremiyorum ya, çatlıyorum :P Şaka bir yana, önce çocukların kurcalayıp çeşit çeşit oynama-yapma şekli keşfetmelerini tercih ederdim. Gerçi, geçen gün öğretmeni yeni gelen bir geometrik puzzle'ı incelemeleri için önce çocuklara bıraktı ama sanırım genelde önce kendisi gösteriyor nasıl yapmaları gerektiğini. Daha önce de pek çok kere yazmıştım, bir şeyi yapmanın, problem çözmenin, A noktasından B noktasına gitmenin en az bir yolu vardır diye... çeşitlilik güzel şey; tek bir yol, tek bir doğru, tek bir cins, tek bir cinsiyet, tek bir kültür yok bu dünyada diye... Bu tarz şeyleri çocukluktan itibaren öğretmenin yollarını aramalıyız, bunları hayatın zenginlikleri olarak göstermenin, takdir etmenin, öne çıkarmanın...
İşte budur derdim. Ama sanırım daha önce burada bahsedildiği gibi ailelerin tavrı önemli. Su'cuk oradan gelip bize "watch me and then" (önce beni izle sonra...) diye iş göstermeye çalıştığında mümkün olduğunca "bak böyle de olabilir" diye farklılıkları göstermeye çalışıyorum. Ancak, şu ara çok mümkün değil bayan natural-born-teacher'ın bunları kabul etmesi ama umuyorum ki ileride maviyi de kabul eder, blue'yu da, avgon'u da, երկնագույն'u da, kırmızıyı da moru da... Çok kültürlülük, çok dillilik, çok cinslilik, genel olarak çeşitlilik güzel şey, vesselam :)